Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Nisan '14

 
Kategori
Deneme
 

Bir uzun hikaye, onun hikayesi (on sekizinci bölüm - devam edecek)

Bir uzun hikaye, onun hikayesi (on sekizinci bölüm - devam edecek)
 

O çocuk


Bu sırada Emine Yenge çorbayı pişirmişti. İçinden ‘Çocuk guvaddan düşdü, şundan ıscacık yediren de acıcık kendine gelsin.’ diye geçirdi. Odasına gidip bir çanağın içine pekmez koyup geldi. ‘Üsdüne şundanda da bandı mı dibek gibi olur, içi de ısınır.’ diye düşünüyordu. Kadının elinde pekmez çanağı geldiğini gören çocuk sevindi “Nine gar mı bekmezlecez?” diye sordu.

 

Kadın “Şunu bak sen, ben o guvaddan düşdü deyi telaş içinde bi şeyle yediren deyi uğraşıyon, şunun düşündüğü şeyi bak. Oğlum sen neyi yatıyon burda, keyfinden mi? Hele bi iyileş bakam.” deyince çocuk utanıp sustu.

 

Kadın çocuğun kalbini kırdığını düşünüp üzüldü. “Hı ı oğlum, ben öyle demoyon. Hani bi iyileş, o zaman gar bekmezle barabar yeriz tosun torunum.” diyerek sırtını sıvazladı.

 

Çocuk, Emine Yenge ona en son "Hani bi iyileş, o zaman gar bekmezle barabar yeriz tosun torunum.” deyince onu “essahtan” ninesi gibi düşünüp, “Sağ ol ninecim.” dedi.

 

Emine Yenge de onu tam torunsılamış, “Hade bak, şindi gelive de garnımızı doyuram.” diye usulca elinden tutup kaldırdı. Ocağın hemen önüne serdiği sofra bezinin yanına birlikte oturdular. Emine Yenge önce çanağın içine tarhana çorbası koydu. İçine de çocuğun ekmek mendili içinde kalan katmer ve yufkadan biraz doğradı. “Ekmen de azalmış, emme bazara gadar yeter de arta. Ben kendi ekmemden de veririn. Hadi çal bakam gaşığı, şindi ekmemizi yeyem.” dedi. Birlikte çanaktaki çorbayı kaşıklayarak içtiler. Kadın “Bi da goyem mi?” dedi. Çocuk çorbayı çok sevmişti. “Olur.” dedi. Kadın çanağı doldurdu. Yine içine ekmek doğradı. Onu da çalakaşık yediler. Sonra pekmeze ekmeği banıp banıp yediler. İkisi de doymuş, dibek gibi olmuştu.

 

Kadın pekmez çanağını oraya, kenara koydu. Üstüne de yufka örttü. “Bunu sabah galkınca ekmeğe banar yersin, okula giderken üşümüzsin. Ben sene çay da bişiriverin. Ekmeği ısıdıp içini de Vita yağı sürdük mü, bi güzel yeriz.” dedi.

 

Çocuk çok doymuştu ama kadın “Ekmeği ısıdıp içini de Vita yağı sürdük mü, bi güzel yeriz.” deyince sanki karnı acıkmış gibi gelmişti. “Nine cısdırmı da edersin değil mi?” dedi. Kadın çocuğun bu sorusuna bir güzel güldü “Edmemin benim güzel torunum? Sen bi iyileş, sene cısdırma da ediverin tabii.” deyip çocuğun kafasını sıvazladı.

 

Onları bu hâlde bilmeyen biri görse ikisini sanki nine torun sanırdı. Şu hastalık onları böylesine yakınlaştırmıştı.

 

Artık kadın “Başıma iş aldım.” demiyor, doğuracak kızı aklına gelince “Bubası gelene gadar gidmeverin.” diyordu. Kadın bu düşüncelerle çorba çanağını ve kaşıkları yıkamak için aldı.

 

Çorba tenceresinde bir çanaklık çorba kalmıştı. “Bunu da yarın öğlen yersin.” diyerek aldı, bozulmasın diye kapıya yakın soğuk bir yere koydu. Çocuğa da “Hade sen yad bakam, daha iyileşmedin.” deyip çocuğu yatağın yanına götürdü. Kendi de çıkıp işlerini görmek için odasına gitti. Giderken “Ben gelene gadar upuslu yat sen.” dedi. Çocuk “Elleme yıkacedim.” deyince kadın “Abo benim tosun torunum, memuranla gibi ekmeği yeyince elini yıkecemiş.” dedi. Sonra duvara asılı peşkiri aldı, ocağa sokulu bakır ibriği de aldı “Şindi ben sene bunu ıslayıp gelen, dışarı ayaz.” dedi.

 

Üstüne biraz sabun sürttüğü peşkiri ıslatıp geldi. “Al baken, elini yüz sil.” dedi. Çocuk elini, ağzını ve yüzünü sildi, “Sağ ol nine.” dedi. Kadın “Abu yavrum, ninen sene gurban olsun, yat gari.” dedi, peşkiri alıp çıktı.

 

Çocuk da yatağa uzandı. Uykusu yoktu. Oda da ocağın verdiği sıcaklıkla ılıktı. Gözünü pancar lojmanlarına bakan pencereye dikti. Anası oraya perde diye bir bez takmıştı. Ama bezin sağı solu açık olduğundan yol ve karşısı gözüküyordu. Kirlenen camın arkasından havada karların uçuştuğunu görünce hafif üşümek geldi ve yatağın içine gömüldü. Ve her zamanki gibi başladı hayal kurmaya.

 

Yine aklında köyü, anası, babası, kardeşleri ve köpekleri vardı. Bir de babasının köyün hemen üstünde eve yakın bir yerdeki ağılda tuttuğu keçiler de aklındaydı hep.

 

Çünkü sağım zamanı anası keçileri sağmaya ablalarıyla giderken o da orada küçük kardeşini avuturdu. Bir de martta yeni oğlaklar doğunca ağıl en çok sevdiği yer olurdu. O oğlaklarla alt alta, üst üste oynardı.

 

Şimdi asıl, sağken ninesinin, sonrası anasının ekmek yaparken onlara yapıverdiği cısdırma aklına gelmiş, karnı tok olduğu hâlde onu hayal ediyordu.

 

Anasının saçta ısıttığı ekmeği, üzerine hele bir de tuzlu kaymak sürdü mü, dürünüp çıtır çıtır yemesine doyum olmazdı.

 

Hava iyiyse kardeşi ve küçük ablasıyla hayatın kenarına oturup ayaklarını sallarlarken o cısdırmayı birlikte yemeyi, bir yandan da oradan buradan konuşmayı, küçük kardeşiyle ayak tokuşturmayı çok severdi.

 

Şimdi evde olsa da anasına cısdırma yaptırsa ne iyi olurdu? Küçük ablası ve kardeşiyle camın kenarındaki sedirde oturup bahçedeki karları seyretmeyi de çok özlemişti. Anası sobayı da çatardı. Sobada yanan odunların çıkardığı sesi çok severdi. Bunlar aklına gelince yatağa iyice gömüldü. Yatağın sıcağı ve düşündükleriyle uykusu gelmişti, uyudu.

 

Emine Yenge işlerini bitirip geldi; baktı çocuk uyuyor, usulca üzerini örttü. Ocağa baktı, köz gözükmüyordu. Maşayla külü karıştırıp közü ortaya çıkardı. Çuvaldan iki tane kök parçası aldı, közün üzerine ve yanına koydu. İçinden ‘Bunla yaveş yaveş tuduşsun.’ dedi ve usulca dışarı çıktı.

 

Zaten vakit çoktan geceye dönmüştü. ‘Gece kalkınca gelip bakarın.’ diye içinden geçirdi. Abdest alıp yatsı namazını kendi odasında kıldıktan sonra vurup kafayı yattı.

 

Hemen uykusu gelmiyordu. Aklında çocuk vardı. Onun “nine” deyişini hatırlayıp “Yavrım nedcek, sığıncek yer areyo.” derken hafif gülümsedi. Kızının doğuracağı aklına gelince içinden ‘Doğursun varsın, ben bu oğlana o naled garıya goyup gidmen.’ diye geçirdi.


 

 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..