Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Nisan '14

 
Kategori
Deneme
 

Bir uzun Hikaye ONUN HİKAYESİ (on ikinci bölüm- devam edecek)

Bir uzun Hikaye ONUN HİKAYESİ (on ikinci  bölüm- devam edecek)
 

O çocuk


Bu sırada sofra bezini sermek için elinden alan kadına Emine Yenge usulca “Eferin gız, pısıp durma, nafı gediğine goy, eferin.” diyordu.
 
Adam fısıltıyı duymuş ama umursamamıştı. Çünkü sorsa adı gibi biliyordu doğruyu söylemezlerdi.
 
İçinden ‘Garılar fısıldımaya başladı mı orda durucen.’ diye söyleniyordu. Çünkü lehine konuşmadıklarını biliyordu.
 
Neyse onlar bu şekilde konuşarak sofrayı hazır etti. Kadın “Daha oğlan gelmedi, beklisek miyki?” diyecekti, çocuk kapıda gözüktü. Koştuğu belliydi. Şapkası hafif yana kaymış, kravatı da sarkmıştı.
 
Adam oğlunu görünce “Şindi olmadı işde, şapka bi yanda, boyun bağı bi yanda olmamış” deyince çocuk “Buba, goşmacı geldim de ondan” dedi. Babası “Ne o, tabakaneye mi gidiyodun?” deyince, oğlu “Yok buba, siz gidiversiniz deyi korkdum.” dedi.
 
Kadın “Abo yavrım, biz sene görmüden gider miyiz heç? Hadi otur da garnını doyur” dedi. Çocuk kitapları kenara koydu.
 
Oradaki ibriği alıp dışarı çıkınca hepsi birden “Okumanın faydası, bak oğlan elini yıkımıdan zofraya oturmuyo” der gibi birbirine bakıp baş sallıyordu. Çocuk elini yıkadı, orada havlu gibi asılı bir şeye elini sildi ve sofraya oturdu. “Anam! bulgur aşı var” deyince kadın “Yenge, oğlan da bulgur aşını çok sever” diye açıklama yapma ihtiyacını hissetti.
 
Birlikte yemeğe başladılar. Adam, asker arkadaşına gittiklerini anlatıp “Sağ olsun, bizi gapıp eve götürdü.” dedi. Asker arkadaşının çok faydalı olduğunu, gardeşden ileri geldiğini söyledi. Birlikte geçirdikleri günlere değindi. Karısının da “dünya ahret gardeşim olsun” diyerek çok faydalı, iyi bir kadın olduğunu, bir görüşte karısına ısındığını, ikisinin kardeşlik olduğunu anlattı. Kurulan sofrayı tekrar anlattı. Bu arada karısına naylon pabuç aldığını da tekrar anlattı.
 
Onu dinleyen Emine Yenge “Abov oğlum, sen abukat olcemişsin valla. Evde de böylesen valla benim gelin yandı, ona heç naf düşürmeyon.” deyince adam azıcık alındı ama belli etmedi. “Ben onun ağzını mı gapeyon, gonuşçese gonuşsun, emme garı kısmının az gonuşanı makbulmuş, rahmedli anam öyle deyodu.” deyince Emine Yenge “Hı öyleymiş. Rahmetli kendi gocasının garşısında pısıp oturyo muymuş? Gelin gızım bu gaynınalar hep böyledir. Sen yarın gaynına oluncek çekdikleni unudup aynısını gelinine çekdircen. Yani senin adamın dediği bu.” dedi. Bu sırada gülümseyince sofradaki herkes gülümsedi. Adam “Yenge valla senle başa çıkılmaz, pes valla.” dedi.
 
Adam karnını doyurmuştu, cebinden bir “garip öldüren” çıkarıp yaktı. Sonra sofradan kalkıp dışarı çıktı.  İçerde kalan Emine Yenge ve kadın usul usul dedikoduya başlamıştı.
 
Emine Yenge kızının doğumu olursa onun yanına gideceğini, oğlanın bu sırada yalnız kalacağını bir türlü söyleyemiyordu.
 
Az önce komşusu Kör Hacer’e bunu söylemek için gitmiş “Ben oruya gidesem çocuğa göz gulak olur musun?” diye sormuş, Kör Hacer “Heç alakadar olma mın gardeş, marak edme onu kendi torunum gibi bakarın” dese de Emine Yenge hiç ikna olmamıştı.
 
Şimdi bunu bunlara söyleyip onların hevesini de kırmak istemiyordu. Bu endişelerle sofrayı kaldırdı. Kadın, bulaşık olan çanağı gidip dışarıda yıkadı geldi. İçeriyi süpürdü.
 
Adam da sigarasını bitirmişti. “Bene uyku basdırdı, şurda azcık gıvrılen” deyip çocuğun odadaki, Emine Yenge’nin verdiği minderin üzerine kıvrıldı.
 
Bunu fırsat bilen kadın göğsüne soktuğu para çıkınını çıkardı. İçinden oğluna ayırdığı parayı çocuk “Olmaz ana, bubam verdi, benim param var” dese de “Sus, şindi buban duycek, sok cebine” diyerek zorla eline tutuşturdu.
 
Çocuk ne kadar “yok mok” dese de gayet memnun olmuştu. Anasının elini öpüp boynuna sarıldı. “Sağ ol anam benim.” diyordu.
 
Emine Yenge onları o hâlde görünce gülümseyerek “Ne o, adamı burda bırakıp gaçımyon gız?” dedi. Kadın “Yok be yenge, onu ilk defa gurbete goyup gidicen de onu üzülüyon.” dedi.
 
Bu sırada Emine Yenge’nin aklına gurbete gelin verdiği kızı gelmiş, çok üzülmüştü. “Nedcen gızım, kimin kısmeti nerdeyse, orda yaşarmış. Hem sen alış. Oğlan yarın böyük okullara gidese nedcen?” deyince kadın “Ha ozman azcık büyür, gendini gorur, şindi bek güççük be yengesi.” dedi.
 
Emine Yenge “Kusura bakma gızım, ben de yakında gız doğurunca oruya gidcen, siz oğlana bi çare düşünün.” diyecekti; yine kendini tuttu, içinden ‘İşallah Kör Hacer umudumu boşu çıkarmaz’ diye geçiriyordu.
 
Bu sırada çocuk okul vakti geldi diye gidecekti. Anasına “Siz ben gelene gadar burda galasınız değil mi?” deyince, kadın, içerde hafiften horlamaya başlayan kocasını dürttü, adam gözünü açınca “Adam çocuk okula gidiyor, o dönene gadar burda galır mıyız?” dedi. Adam şöyle bir düşündü “O zaman gadar burda oluruz, yalınız, çıkınca goşmacı gelsin.” dedi. Çocuk da babasını duymuştu, anasına “Merak edmen, ben çıkınca goşmacı gelir size yetişirin” deyip, koşarak okula gitti.
 
Kadın arkasından hüzünle bakıyordu. Emine Yenge “Alış gelin alış, yoğusa gara hastalık olursun Allah edmesin. Çocuklar bize emanet, nerde garnı doyucek, onu rızkı veren biliyor. Bizi de tevekkül etmek düşüyor” dedi.
 
“Gidem gomşuda oturam birez” diyerek Kör Hacer’e gitmeyi teklif edecekti. Kör Hacer’in ‘lomubudak’ Emine Yenge’nin kızı doğurunca köye gideceğini, oğlana kendi bakacağını söyleyeceği aklına geldi, vazgeçti.
 
“Gelin bene de az ağırlık çökdü, isdesen biz de azıcık kesdirem” dedi. Kadın çok erken kalktıkları için biraz uykusuzdu, bu teklife sevindi “Uyuyup galmıyam da…” deyip Emine Yenge’nin arkasından odaya girdi.
 
Emine Yenge, “Gız, düşündün şeyi bak. Ha biz uyursak oğlan gelir uyandırır nası olsa.” dedi. Birlikte Emine Yenge’nin odada, birer tarafa kıvrılıp yattılar. Az sonra her ikisi de hafiften horluyordu.
 
Bu sırada hava hızla kararıp soğumaya başlamıştı. Çocuğun odasında adam, Emine Yenge’nin odasında Emine Yenge ve kadın, havanın bu durumunun nice sonra farkına vardılar.
 
Adam oldukça üşümüştü; uyandığında soğuktan büzüşmüş ver her yeri tutulmuş hâldeydi. Emine Yenge’nin ve kadının da durumu farklı değildi. İkisi de çok üşümüştü.
 
Bunu ilk önce adam fark etmiş, zorlukla uyanıp doğrulmuştu. Ama minderden kalkamamıştı.
 
Oradan “Garı gız, nerdesin sen, öldün mü?” diye bağırdı. Bu sesi önce kadın duyup uyandı. Çok üşümüştü ama kocasının çağırdığını duyunca telaşla doğruldu. Gerçekten her yeri tutulmuştu.
 
Emine Yenge de önceden uyanmış, soğuktan uyuştuğu için olduğu yerden kalkamamıştı.
 
Kadın hemen toparlanıp kalktı, kocasından yana geçip biraz suçlanmış, “Bizim de canımız azıcık geçivemiş” dedi. Adam hışımla “Eyi halt etmişsiniz, kalk şu ocağı canlandır. Şindi çocuk gelcek, buz gibi. Bi de ana olcen” diye söyleniyordu.
 
Bu sırada Emine Yenge de kalkmıştı. O da biraz suçlanmıştı ama altta kalmadı “Oğlum, sen de garıya gızma hemen, onu ben dediydim azıcık uzanam deyi. Canımız geçivemiş. Şindi ocağı canlandırız. Kökleri ateşledik mi orası fırın gibi olur” dedi.
 
Emine Yenge’nin bu sözleri üzerine adam da biraz ileri gittiğini fark etti. “Haklısın yenge de ben çocuk gelince üşümesin deyi öyle şey ettiydim.” diye kendini savundu.
 
Emine Yenge dağa doğru baktı. “Hava eyi gapatmış, çok soğumuş. Sankim arkasında gar yağıvecek gibi. Belki rahmet yağar. Eee mevsimi; gış gışlığını, puşt puşluğunu edicek. Allah afadından gorusun, nedicen dünyanın nizamı böyle” diye söyleniyordu.
 
Kadın da ocağı kökle canlandırmış, bir yandan kulağı Emine Yenge’de, içinden de çocuk rahmete yakalanmasa diye dua ediyordu.
 
Onlar böyle bekleşirken çocuk koşarak geldi. Yine şapkası yana kayık, kravatı da biraz kaymıştı. Eve gelince odaya girmeden şapkayı düzeltti, kravatı ceketin içine saklayıp kendine çeki düzen verdikten sonra odaya girdi.
 
Kadın “Abu yavrum, üşümüşsün, gel şöyle ocağın önüne otur.” dedi. Çocuk anasının gösterdiği yere oturdu. Odada babası, anası ve Emine Yenge vardı. Onlara bugün okulda ne yaptıysa onları anlattı. Öğretmenin kitap, defter ne lazımsa yazdırdığını ve pazartesiye kadar hazır etmelerini söylediğini anlattı.
 
Bu sırada adam dışarı çıkıp havaya baktı. “Garı hızla hava bozuyor, biz burda fazla eğlenmeyem” dedi
 
Çocuğa “Bıraktım parayla ne gekiyosa al. Yetmezse ben bazar günü gelince esiğin, gediğin neyse hep alırız.” dedi.
 
Çocuk “Yok buba, verdin para yeter de artar bile.” derken anası kaşıyla gözüyle çocuğa “Elleme, buban alıversin” diye işaret ediyor gibiydi. Çocuk anlamış, minnetle anasına baktı.
 
Anası hep böyleydi. Kendi yemez yedirir, içmez içirir, çocukları için paralanırdı.
 
Gerçi babası da onlar için paralanırdı. Ama çocuklarına karşı hep mesafeli, sert durduğundan ona anasına olduğu kadar samimi olamıyordu. Ah onu küçükken sırtına taşıdığı, hoplatıp zıplattığı zamanki gibi kalabilseydi hep.    
 
Adam, Emine Yenge’ye “Yenge çocuk önce Allaha, sonra sana emanet. Biz şimdi gidiyoz. Ben bazar günü gelirken çocuğun gışlıklarını, başka lazım olucek her bi şeyi getirin, şindi bize müsaade” dedi.
 
Emine Yenge’nin “Kızım doğum yapasa ben oruya giderin, çocuğu gomşum Kör Hacer’e emanet edicen. Marak edmen, ben tez zamanda gelirin.” sözleri dilinin ucuna gelse de bir türlü söyleyemedi. Sadece “Doğru, hava basdırmadan siz gidin, gözünüz arkanızda galmasın, ben onu gendi çocuğum gibi bakarın.” diyebildi.
 
Kadın ve adam ayağa kalktı. Kadın çocuğa sarılıp “Oğlum kendine eyi bak. Aç açıkta galma, kökü çekinmeden yak, buban bazar günü bi çuval daha getirir, belkim hafdaya ben de gelirin” dedi.
 
Çocuğu öpüp koklarken adam “Haden gari, gidcemiz yer şurası, çok şirfetlendirme.” deyip yürüdü. Kadın da arkasından yürüdü. Emine Yenge ve çocuk bir süre arkalarından baktı. Emine Yenge çocuğun omzuna elini koyup “Marak edme, gine gelirler” dedi, birlikte çocuğun odaya girdiler.
 
Bu sırada adam önde, kadın arkada telaşla gidiyorlardı. Kadının yeni ayakkabılar ayağına vursa bile hiç aldırmadan kocasına yetişmeye çalışıyordu. Elinde de eski ayakkabılar vardı. Pompacının oraya yaklaşmışlardı ki yağmur bastırdı. Kendilerini pompacının oraya zor attılar.
 
Pompacı da içerde sobasını yakmış ısınıyordu. Karı koca içeri girince adam pompacıya “Selamünaleyküm arkıdeş” dedi. Pompacı “Aleykümselam, valla tam zamanında kendinizi buruya addınız. Azcık gecikseydiniz sırılsıklam ıslancediniz.” dedi.
 
Adam “Doğru valla, garıya galsak oğlanla vedalaşıyoz deyi işi ağırdan aldıydı. Az galsın dedin olucedi, neyise ben erken davrandım da az ıslandık” dedi. Kamyonun daha gelip gelmediğini sordu. Popmacı “Yok daha gelmedi” dedi.
 
Kadın bu sırada sobadan uzakta, sessizce bir sandalyede oturuyordu. Adam çocuk okutuyorum diye hevesli hevesli pompacıya olanı biteni anlatıyordu. Pompacı da ona “Şu zamanda çocuk okudmak mesele arkıdeş, Allah golaylık versin. İşallah oğlan gayredleni boşu çıkarmaz, yüzünü güldürü. Oğlan sessiz bi şey, emme benim gözüm duttu” dedi.
 
Adam “Valla arkıdeş oğlum deyi demeyon, sen onun sessiz oldunu bakma, ateş gibidir kerata. Benim garının emmisi gızının oğlan var. Bubası zengin, oğlu ne dediyse duttu. Çocuk görsen laf ebesi, emme haylazın teki. Bu sene üçüncü senesi hâlâ ikide…
 
Bubası aldı geldi. Burda öğretmenle faydasızmış da ondan oluyomuş. Şindi şehirde bacınağı var, onun yana goydu. Emme o çocuk orda da okumaz. Çünkü bubası çok şımarddı. Hay medet param var deyi ne dediyse aldı. Çocuk kısmına çok yüz vermecen. Hele büyüdükçe dizginleri daha sıkıleşdircen ki dana eşeği gibi galdırıp goyvermesin.” dedi.
 
 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..