Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Nisan '14

 
Kategori
Deneme
 

Bir uzun hikaye onun hikayesi (ondokuzuncu bölüm- devam edecek)

Bir uzun hikaye onun hikayesi (ondokuzuncu bölüm- devam edecek)
 

O çocuk


Komşusu Kör Hacer’e bir türlü güvenmiyordu. Arada bir ‘Gız o da namazında niyazında, körpeye zaar sahap çıkar.’ diye içinden geçirip kızı doğurunca çocuğu ona teslim etmeyi düşünüyordu. Sonra birden vazgeçiyor, “O nalet garı geçen, kedi civcivi yedi deyi asdı ya, onu ne çabuk unuddun?” diye kendine kızıyor ve çocuğu babası, anası gelmeden bırakıp gitmemeye karar veriyordu.

 

Bu şekilde karmaşık duygularla bocalarken uykusu geldi ve uyudu.

 

Aynı saatlerde çocuğun köyünde anası hâlâ uyanıktı. Kocası çocukla uğraşırken ağıldaki keçileri ortakçısı bacanağına emanet etmişti.

 

Bu sabah çorbasını içtikten sonra karısına “Garı ben bi ağıla dolaşen. Bakam bacınak nedmiş? Sağ olsun bu sıra işler onu galdı, emme hepden onun üsdüne yıkıvemek olmeycek. Hem yarın hava eyi olursa onlara çıkarıp bi doleşdircen. Gurban yaklaşıyor. Bir iki mal satmak lazım… Yoğusa durum kötü. Oğlanın epey musarafı olucek gibi.” demiş, karısının onayını beklemeden ağıla gitmişti.

 

Zaten hep o konuşur, karısına da sadece “hı” diye onaylamak ve çok nadir de olsa “yaa a” deyip itiraz etmek düşerdi. Yani her şeyi adam kesip biçerdi.

 

O yıllar oralarda, her evde durum böyleydi. Yalnız bu durumdan emmisinin kızı muaftı. Köyde bütün kadınlar onun için “Bu garı ne dilli böyle? Vardı keprem birine, ağzına sıçıp duruyo.” diye onun özgürlüğünü kendilerince kıskanırlardı.

 

Köylerde zengin ailelerin kızları da biraz evlerinde söz sahibi olurdu. Çocuğun anası gibi yok yoksul oldu mu evde, kocanın tam esiri olurdu.

 

Eğer adam vicdanlıysa kadın biraz rahat eder, eğer anlayışsız biriyse karısına hayatı zindan ederdi. O yıllar özellikle köylerde hemen herkes yoksuldu ve kadınlar kocalarının insafına kalmıştı.

 

Ama bu kadın biraz şanslıydı. Kocası biraz deliydi, biraz kabaydı ama Allah için doğru yazacaksak aslında karısına, çoluğuna çocuğuna karşı çok sorumluluk duyuyor, yoktan var ederek onların geçimini sağlamaya çalışıyor, hiçbirinin bir dediğini iki ettirmemek için çırpınıyordu.

 

Kadın bunu bildiği ve komşularının kimi kocalarını gördüğü için hâline şükrediyordu.

 

Sonra kocası yakışıklıydı. Köyün bütün kızlarının gözü üzerindeydi. En çok emmi kızı kocasına yangındı. Ama adam onu almamış, bu kadını beğenip almıştı.

 

Kadın sonradan emmi kızının soğukluğunun, arada bir laf çarpıtmasının bundan olduğunu bilmiyordu. Hem bilse çok şaşardı. Çünkü o, emmi kızı zengin bir adama vardı diye hiç kıskanmamış, aksine onun namına çok sevinmişti.

 

Yani bu köyde herkes böyle kendi duygularıyla yaşayıp gidiyordu. En sade hayat da çocuğun evindeydi. Hepi topu bir bahçe içinde iki göz ev, on beş yirmi keçi, birkaç dönüm de aşağıda tarla ve bir bağ… Bütün mal varlıkları buydu. Köyün en fakirlerinden olmalarına rağmen kendi içinde en ahenkli ailesiydi.

 

Kadının aklı kocasına takıldı. Bu soğukta kocasının ağılda olmasına içi üzüldü, çocuğu aklına geldi. ‘Çocuk bu garda, gışda nediyo acıba?’ diye geçirdi içinden. Oğlunun okuyup bu sıkıntılardan uzak, rahat bir hayat yaşayacağını düşününce bu sefer içini sevinç kapladı. Kafasında bu düşüncelerle yatağın içinde ağıp dönerken uykusu geldi ve uyudu.

 

Adam da ağıldaki kulübenin içinde bacanağıyla birlikte ısınmak için ocağı güzelce ateşlemişti. Demledikleri çayı içerken sohbete daldılar.

 

Bacanağı da onun gibi yoksul biriydi. Onun da biraz keçisi vardı. Adamın ağılında hepsini birlikte tutuyor, birlikte bakıyorlardı. İkisinin de umudu yaklaşan kurbanda biraz hayvan satmaktaydı. Yoksa hâlleri çok kötüydü.

 

Adam biraz da övünerek oğluyla ilgili yaptıklarını anlatıyordu. Bacanağın çocuğu henüz küçüktü. Adamın anlattıklarından heveslenmiş, o da üçte olan oğlanı sonuna kadar okutmayı düşünmeye başlamıştı.

 

Aslında gücünün yetmesi çok zordu. Çünkü o, adamdan da yoksul, üstelik biraz hastalıklıydı. O adam olmasa davar beslemesi çok zordu. Ama adam karısının hatırına ayrıca bacanağa canı acıdığı için onunla ortakçılık yapıyordu.

 

Şu okul işi olmasa bu soğukta onu kesin bekletmezdi. Çünkü onun kendisi gibi sağlıklı olmadığını biliyor, ölüp kalırsa baldızla çocuklarının sersefil olacağını, bunun da karısını çok üzeceğini biliyordu. Bunları belli etmese de biraz kaba da olsa için için karısını çok seviyordu.

 

İki bacanak sohbete bir süre devam ettikten sonra adam bacanağına “Bacınak epey gec oldu. Sen köyü in, dinlen. Ben davara bakarın. Bazar günü biz gine kasıbaya gidcez. Sen ozman gecilesin.” dedi.

 

Bacanağı çok minnettar olmuştu. “Sağ ol bacınak, eyi dedin, gidip acıcık döşekde yadsam eyi olucek.” dedi. Kepeneğine sarındı, elinde çobandeğneği çıkıp gitti. Sabah olduğunda adam kepeneğin içine kıvrılmış uyuyordu.

 

Öte yandan kadın erkenden kalkmış, hamur yoğurup yufka ekmek, katmer ve ot ekmeğini etmiş, tarhana çorbasını da pişirmişti.

 

Kızlar kalkıp analarının bütün işleri yaptığını görünce çok utandılar.

 

Ama kadın onların kendinden sonra kalkmalarına hiç kızmamıştı. Çünkü genç kızken onun da sabah kalkası gelmez yatağın içinde dakikalarca kendince hayaller kurardı.

 

Onun için utanarak yanına gelen kızlara hiç sitem etmeden “Kalkdınız mı?” diye sordu. İki kız da usulca hasırın üstüne otururken “Kalkdık ana.” dediler.

 

Kadın hemen yaptığı katmerden bir tane aldı, iki tane de ot ekmeğini ayırıp orada hazır ettiği yufkanın içine sardı. “Haden gızla, goşmacı bunu bubana götürüven. Adamcazın garnı acıkmışdır. Ona verin de gelin.” dedi.

 

Analarının kendilerine kızmadığını gören iki kız sevinçle anasının verdiği çıkını alıp evin hemen ilerisindeki ağıla gitmek için davrandılar.

 

Bu sırada kadın arkalarından “Gızlar elinize bi değnek alın.” diye uyarıyordu.

 

Çünkü ağıl eve yakın olsa da kar erkenden ortalığı kaplamıştı ve karşılarına bir hayvan veya bir düşman çıkabilirdi. Kızlar analarının uyarısı üzerine kıkırdayarak ellerine orada bulunan birer değnek aldılar ve ağıla doğru yürüdüler. 

 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..