Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Nisan '14

 
Kategori
Öykü
 

Bir uzun hikaye onun hikayesi (Yirminci bölüm - devam edecek)

Bir uzun hikaye onun hikayesi (Yirminci bölüm - devam edecek)
 

O çocuk


  •    
  • Evde bu telaşın olduğu sırada kasabada da Emine Yenge erkenden kalkmıştı. İlk olarak çocuğun odasına girdi. Oda hafiften soğumuştu.
  •    
  • Çocuk da yorganı başına kadar çekmiş uyuyordu. Emine Yenge çocuğu o hâlde uyurken görünce “Abu yavrım üşümüş.” diye telaşla ocakta “Ateş var mı?” diye bakmak için ocağın yanına gitti. Kenarda duran maşa gibi şeyle ocağın içini karıştırdı. Hiç köz möz kalmamıştı. Telaşlandı, önce ocaktaki külü almayı düşündü.
  •    
  • Çünkü kök külüyle çamaşırlar çok iyi temizleniyordu. O yıllar öyle çamaşır deterjanı gibi şeyler yoktu. Sabun da en çok zengin evlerinde bulunurdu. Fakirlerindeyse sanki lüks bir malzemeydi. Olsa bile öyle çok hor kullanılmazdı.
  •    
  • Çamaşır şöyle biraz sürtülüp köpürtülürdü o kadar. El yıkamada da pek kullanılmaz veya çok idareli kullanılırdı. Küllü su ise o yılların en gözde çamaşır deterjanıydı. En iyi küllü su da kökün külünün suyuydu.
  •    
  • Çamaşır yıkamadan önce bir kazanda küllü su kaynatılır, sonra bu küllü sudan bir teknenin içine dökülürdü. İçine kirli çamaşırlar ıslanır,  küllü suda ıslanan çamaşırlar tek tek sabuna sürtülürdü. Sonra bu çamaşırlar bir taşın üstünde tokuçlanır, ardından elle sıkılarak kuruması için ipe asılırdı. İç çamaşırları da bit, pire olmasın diye tekrar küllü suyla kaynatılırdı.
  •    
  • İşte Emine Yenge kendisi için çok önemli olan bu külü kül küreğiyle bir tenekeye koydu. Sonra çuvaldan alıp geldiği kökleri ocağın içine koydu. Kibritle tutuşturduğu çırayı da kökün altına sokup tutuşması için beklemeye başladı.
  •    
  • Bir gözü de çocuktaydı. Fazla beklemesine gerek kalmamıştı. Çocuğun babası köklerin kurusunu ve çabuk tutuşacak cinslerini seçip çuvala koymuştu, onun için kök çabuk tutuştu. Giderek bütün kökü sardı. Üzerine iki çıra daha ilave edince alev daha da büyüdü. Ocağın yaydığı ısı yavaş yavaş odayı sarmıştı.
  •    
  • Az sonra ısınan çocuk yorganı başından çekti. Ocağın kenarında oturup kendine bakan Emine Yenge’yle göz göze gelince gülümsedi.
  •    
  • Emine Yenge çocuğun gülümsediğini görünce “Abu yavrım, uyandın mı?” Ben namazı bir gılan, sene hemen bi şeyler yedirin.” deyip kül tenekesini ve oradaki bakır ibriği aldı, dışarı çıktı. Önce kül tenekesini çamaşırlık olarak kullandığı kaydırmanın altına koydu, sonra tuvalete gidip, işini görüp geldi. Sonra abdestini aldı, odasından namazlasını alıp çocuğun odaya geldi.
  •    
  • Bu sırada çocuk da oda ısındığı için yatağın içinden çıkmış, dışarı tuvalete çıkıyordu. Çocuk tuvalete gidip elini yüzünü yıkayana kadar kadın namazını kılmıştı.
  •    
  • Çocuk dışarıdan elini hohlayarak geldi. Çünkü dışarıda hava açık ve ayaz vardı.
  •    
  • Kadın hemen dünden kalan çorbayı ısıtıp çanağa koydu. Çocuğa “Hade gelive oğlum, sıcanıla gaşıkleverem.” dedi. İçine ekmek doğradığı çorbayı birlikte kaşıkladılar.
  •    
  • Sonra kadın üstüne yufka örttüğü pekmez çanağını ortaya koydu. “Hade baken ban ban ye de için ısınsın.” dedi. Çocuk sessizce pekmeze ekmeği banarak biraz yedi, sonra “doydum.” deyip giyinmeye başladı.
  •    
  • Bu sırada kadın etrafı topladı. Elini çocuğun alnına koydu “Eyi eyi bugün eyicesin, ateş mateş galmamış. Şindi okula git Emine ninen sene öğleye ıscacık bi aş bişiri yediri.” dedi. Çocuk usulca “Sağ ol nine.” dedi.  En son kravatını takıp şapkasını giydi, kitapları eline alıp yürüdü.
  •    
  • Aklında öğretmenin “Eksik kitapları hafta başına kadar tamamlayın.” sözü vardı. İçinden “Öretmene hasdaydım, öğlen alıcen derin.” diye geçirdi. Hava soğuk olduğu için hızlandı. Ama aklına düştüğü geldiğinden, bir de dizinde hâlâ acı olduğu için yavaşlayıp okula yollandı.
  •    
  • Çocuk gittikten sonra Emine Yenge kendi odasına geçti, evini topladı, yatağını dürüp kaldırdı. Çocuğun yatağı hep yerdeydi. Döndü, onu da katlayıp duvar dibine koydu. ‘Hah şöyle ev gergeniş oldu’ diye düşündü.
  •    
  • Çocuğa “Sabah kalkınca yatağını dürüp kenara koy.” diyecekti. ‘Aman sen de el gadar çocuk, ha ben kaldıreveren.’ diye geçirdi içinden, çocuğun ocağının başına oturdu.
  •    
  • Ocakta ateş iyi yanıyordu ve sıcaklık odaya iyi yayılmıştı. Ocağın yanında minderde otururken canı geçivermişti. Birden dışarıdan “Emine Yenge, vay yenge!” diye bir ses duydu. Önce rüya görüyorum zannetti. Rüya olmadığını fark edince toparlanıp “Kim o?” diye dışarı çıktı.
  •    
  • Dışarıda kızının kaynı vardı. Onu görünce heyecanlandı “Hayırdır Memedalı, hoş geldin.” dedi, ama yüreği cız etmişti. Heyecanla “Gız doğurdu mu yoğusam?” dedi.
  •    
  • Kızının kayını Mehmet Ali, soluk soluğaydı. “Doğurdu yenge, yalınız az biraz zor oldu, sağlıkçı almıya geldim.” dedi. Kadın telaşla “Gııı noldu, gıza bi şey mi oldu yoğusam?” diye bağırınca Mehmet Ali “Yok yenge, valla değil, az ganıma mı ne olmuş, köydeki ebe garı “Sağlıkçı getirin de bi iğne yabdırın” dediydi. Ben de onun için şey eddiydim.” dese de Emine Yenge çok telaşlanmıştı. “Abu! Çabuk gidelim.” dedi. İçeri girdi, giyindi, çıktı.
  •    
  • O sırada çocuk aklına geldi “Abu! Ben çocuğu neriye goyup gidicen gari?” diye söyleniyordu. Mehmet Ali “Ne çocuğu?” dediyse de Emine Yenge’nin çırpınışlarından bir şey anlaşılmıyordu. Emine Yenge “Sağlıkçıyı neylen götürcez?” diye sordu. Mehmet Ali “Ben cip dutcen, bubam öyle dedi, hadi çabuk olalım.” dedi.
  •    
  • Emine Yenge bu sırada şaşırmış, kâh kendi odasına kâh çocuğun odaya girip çıkıyordu.
  •    
  • Mehmet Ali en son “Hadi çabuk olalım.” deyince Emine Yenge kendi kapısını kilitledi, doğru Kör Hacer’in evine yöneldi. Kapıyı acele acele çaldı. “Ne o gız, yangın mı var?” diye kapıyı açan Kör Hacer’e yana yakıla kızının kaynının geldiğini, kızının kanaması olduğunu, acele köye gitmesi gerektiğini söyleyip “Gurbanın oleyin gardeş, ben hemen dönerin. Dönmezsem bile bazar gün bubası gelir. Ozmana gadar çocuğa sahap çık.” diye yalvarıyordu.
  •    
  • Kör Hacer uyku sersemliğine “Tabii gardeş, sen heç marak edme, ben sene aradman.” falan dedi. Emine Yenge biraz rahatlamış biçimde kayının arkasından koşarak gitti.
  •    
  • Onun arkasından kısa bir süre bakan Kör Hacer, “Bu garı aklını gaçırmış, elin çocu için parılanıba, cık cık…” deyip odasına girdi, yattı.
  •    
  • Tabii çocuğu, Emine Yenge’ye verdiği sözü o saat unutmuştu.  Emine Yenge Mehmet Ali’nin arkasından koşarken bir yandan da kızı hakkında ona sorular soruyordu.
  •    
  • O sırada çocuk da okulda dersteydi. Her dersin ayrı öğretmeni vardı. Çocuk önce buna çok şaşırmıştı. Çünkü onu ilkokulda birinci sınıftan beşinci sınıfa kadar hep aynı öğretmen okutmuştu. Zaten köyün okulunda bir öğretmen bir de eğitmen vardı.
  •    
  • Eğitmen ve öğretmen yakın köylerdendi. Köye ilk eğitmen gelmişti.  Eğitmen belgesini kursla almıştı. Eğitimde yeni yazının kabulünden sonra öğretmen olarak ilk görevlendirilenlerdendi. Köylüler eğitmenleri kendilerine daha yakın bulsa da sonradan gelen öğretmeni de çok sevdiler.
  •    
  • Öğretmen, Köy Enstitüsü mezunuydu. Köyde hem çocuk okutuyor hem de okul müdürlüğü yapıyordu. Onun kafalı adam olduğu söyleniyordu. Çünkü köyde herkes, babası bile “Bu öretmen çok gafalı adam.” demişti.
  •    
  • O da o günden sonra öğretmenin çok kafalı olduğunu düşünmüştü. Ama çok kafalının ne anlama geldiğini bilmiyordu. Onu da babasından öğrenmişti. Babası öğretmen için “Adam çok okumuş, her bi şeyi biliyo, valla çok gafalı adam.” demişti.
  •    
  • O da çok okuyacağını düşünüp “Ah ben de bi okusam da her şeyi bilsem, çok kafalı adam olsam. Herkez bene çok kafalı adam dese…” diye içinden geçirmiş, şimdi babası kırıp, sarıp onu okutmaya kalkınca “Bir gün ben de çok kafalı adam olucen.” diye çok sevinmişti. Her şeyi okumak istiyordu.
  •    
  • Köydeki öğretmenin de, eğitmenin de çok kitabı vardı. Ama öğretmenin daha çok kitabı olduğunu biliyordu. Köye ilk geldiğinde onun lojman temizliğini kadınlar  “imece” usulü yapmış, köyün gençleri ve genç adamları da eşyasını taşımasında, yerleştirmesinde yardım etmişlerdi.
  •    
  • Zaten bekârdı veya evini getirmemişti. Çocuk orasını bilmiyordu. Köyün kadını, erkeği öğretmenin bavul bavul kitabını görünce şaşıp kalmış, kendi aralarında veya içlerinden “Bu adam bu gadar kitabı nasıl okuyo, pes doğrusu!” diye konuşmuş, bazıları “Tabii bu gadar kitabı ben de okusam ben de gafalı olurun.” diye kafalı insan olma konusunda doğru yorumda bulunmuştu.
 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..