Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Kağıt Gemilerin Kaptanı

http://blog.milliyet.com.tr/hayrettinturan

12 Mart '10

 
Kategori
Şiir
 

Bir vapur yolculuğunda İstanbul

Bir vapur yolculuğunda İstanbul
 

İstanbul'u seveceksin
hem de bir kadını sever gibi seveceksin
lakin, bir kez bırakıp gittiysen,
geriye dönmeyeceksin

Olanca yaşına rağmen bir vapur,
tırmanıyor tahta vagonlar sırtında,
Sarayburnu’ndan aheste Harem’e doğru
vapurun kırk yıldır kaptanı Selami Kaptan,
ve kırk yıldır peşi sıra çığlık çığlığa martılar
o martılar ki, her biri tanıdık ve her birinin bir adı var
çığlıkları yeni gitmiş bir sevgiliyi beklemek kadar ümitli
ve karşılıksız aşkları anlatan şarkılar kadar bedbaht
her birini tanıyor Kaptan ve onlar da O’ nu tanıyorlar
aileden yakınları gibi yaşı geçkin yolcular
ve yolcular ki, her birinin bu vapurda onlarca anısı var.

Anlattı bana; ne çok sevinirler dedi bir bilsen,
iskelenin babasından çözülürken halatlar,
bir kız çocuğudur dalgalar küpeştede ip atlar.
derken yırttı gelinliğini denizin, ergen pervaneleri geminin,
radyosunda bir nihavent hüznü kalmış giden her sevgilinin.

Olabildiğince yalnız bir madam geminin kıç üstünde,
sanki az sonra kendini denize bırakmak üzere,
kendi içine kapanmış bir midyeye benziyordu,
uzun kirpikleri ve çırılçıplak gözleriyle bakarken ellerine,
lodos gözyaşlarını kız kulesine uçuruyordu.

Haydarpaşa Garı'nın merdivenlerinde güneş,
kovalıyor son trene geç kalan yolcuları.
bir kadın heybesiyle yorgun avluda,
çoktan sönmüş sigarası dudaklarında yara,
tutunamadık der gibi bakıyordu Istanbul’a.
ve bir çocuk tiner kokan düşleriyle çökmüştü yere,
belki oyun nedir bilmeden düştü kirli oyunlar içine,
hiç durmadan konuşuyor kendi kendisiyle,
öylesine isyankar, öylesine çocuk ve öylesine
sevgiye susamış ve öylesine korkmuş ki;
gözleri yürek kadar büyük, ve kıvırcık saçları,
balta girmemiş ormanlar kadar gürdü ve hiç okşanmamıştı
gözleri değdi gözlerime sanki hafifçe güldü
sararmış bir broş gibi hayat iğreti yakasında
nasıl söylenir yalan, nasıl bakar kalpazan,
ve ne yazık her şeyin koca bir yalan,
olduğunun nasıl da farkındaydı.

Zaman ihtiyar bastonuna yaslanmış hava serin,
Kuledibi’nde nur yüzlü bir berber vardı onu özledim
öpüyorum resmini sevgilim seni de çok özledim,
o derin ve göçmüş madenler gibi kederli dudakların senin,
ne zaman boğazda erguvanlar açsa, bir fısıltı kulaklarımda
Beykoz’da bir çay bahçesi ve elveda diyen sesin.
ve İstanbul ve sen düştüğüm iki büyük tuzak
önümde Haliç arkamda Ağırkapı ve uzak
seferlerden dönmüş demirli büyük gemiler
o vakit içimde birer birer sulara gömüldüler..

Derken Beyoğlu’nda hamamdan yeni çıkmış bir adam
son bir ümitle geriye taranmış saçları ıslak
her şeye geç kaldık der gibi beyazlamışlar erken,
belki bir borcunu kara kara düşünerek yürürken,
vapur iskeleye, akşam üzerine yürüdü yalnızların
derken usulca kapattı yorgun elleriyle kaptan,
açık kalan gözlerini güvertede ölmüş madamın..

İstanbul'u seveceksin arkadaş,
bir kadını sever gibi seveceksin üstelik,
şayet bir kez aldatmışsan sakın,
geriye dönmeyeceksin.

Kağıt Gemilerin Kaptanı
12 Mart 2010

 
Toplam blog
: 98
: 638
Kayıt tarihi
: 21.08.07
 
 

Zonguldak'ın Ereğli İlçesinde, 1971 Yılının soğuk bir Şubat Gecesi doğdu. İlk ve orta öğrenimini ..