Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '09

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Bir varmış, bir yokmuş: 'Aşk'

Bir varmış, bir yokmuş: 'Aşk'
 

Oğuz Atay'ın 'Tutunamayanlar'ı sanki yüzyılımız insanını betimliyor. Ne tarafa bakarsanız bakın: tutunamayanlar, aşkı bulamayanlar, koşamayanlar ya da geride kalıp boş gözlerle ardından bakmayı tercih edenler...

Sanırım kimse farkında değil; başkalarını aramaktan başkalaştığını, aşka yaklaşmayı bırak onun fersahlarca ötesinde kaldığını...İlerleyen sadece ZAMAN! Teknoloji ilerlerken, insanlık nereye gidiyor? Peki ya duygular, onlar daracık jeanlere, moda akımlarına yada basmakalıp mesajlara sığdırılabiliyor mu? Bence hayır. En azından kitaplarda yazdığı kadarıyla, 'Al Yazmalım Selvi Boylum' a konu olduğu kadarıyla, gözpınarlarından taştığı kadarıyla AŞK asil bir duygu....Ama ona yaklaşmak bir hayli zor! Çok sevdiğim bir şarkı ne de güzel anlatıyor:

'Gücün var mı sevgilim,
Derin sularda inci tanesi aramaya?...'

Derin sulardaki inci tanesi... Denizkabuğundaki inci tanesi...Emin olun, Sevgililer Gününde hediye edilenlerden çok daha değerli bir inci. Ve tabii işin bir de bu boyutu var: bir 14 Şubat daha gelip geçti. Bilmiyorum siz de benim kadar gözlemci misiniz? Benim için 14 Şubatta önemli olan, karşı masada oturan çiftin birbirlerine aldıkları hediyeler değil; ışıltıdır gözbebeklerindeki...Biri diğerinin gözbebeğine yerleşebilmiş midir, budur önemli olan!!! Maalesef son zamanlarda 'mide bulantısı' bu gözlemlerinden arta kalan...Gözler kandırabilir mi karşındakini? Sen başkasının elini tutup, aldığı pırlanta için teşekkür ederken; gözler isyan eder: 'yalan'diye avazı çıktığınca bağırmak ister...Yeteeer! Artık indirin maskelerinizi, boş yere uzatmayın bu komedi sahnesini!..

Hayaller uzaklaşmamalı bence, daima yanıbaşınızda olmalı. Düşünsenize zihnimizdeki resimler olmasa ne yapardık? Hepimizin umut ettiği şeyler aslında o kadar basittir ki: güzel ve kazançlı bir iş ve mutlu bir yuva...Belki de bu sadeliği anladığımdandır, her sevgililer gününde aynı şeyi düşünürüm: Ne yani lüks mekanlarda, beyaz ışıkların altında boy gösteren herkes, yanyana olan herkes delicesine seviyor mu birbirini?Aklını meşgul eden başka şeyler olmaksızın katıksızca, yalınca, dürüstçe seviyor mu?İşte kocaman bir soru işareti!..

İnadına savaşalım, inadına inanalım masalı gerçek yapacağımıza... Küçük de olsa bir kor olsun içimizde: Neden ben de o şanslı azınlığın bir üyesi olmayayım, neden aşk meleğinin oklarından biri de bana düşmesin?Neden olmasın? Elbette hayat size tuzak kurmuş falan değil! Ve yaşamak; satranç oyunundaki şahlarla, matlarla, fillerle, vezirlerle özetlenemiyor! Bir varmış, bir yokmuş, AŞK canı sıkılınca saklambaç oynuyormuş.Ve aşkı sadece ve sadece ruhundaki çocuğu yaşatanlar bulabiliyormuş. Hadi masmavi, yemyeşil, kıpkızıl bilyelerimizi oynayalım. Gökyüzü daha uzaklarda değil, uçurtmalarınızı bulun yeter. Yosunların arasından denizkabuklarını çıkarın. Ve yaraların kabuk bağlamasını beklemeyin. Bazen bir 'yara bandı' tüm yaraların çaresi olabilir!!!...

 
Toplam blog
: 6
: 421
Kayıt tarihi
: 05.02.09
 
 

Merhabalar, ben Mekteb-i Mülkiye mezunuyum; yani Ankara Ünv. Siyasal Bilgiler Fakültesi- Sanırım Ulu..