Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ocak '09

 
Kategori
Öykü
 

Bir varmış iki yokmuş

Bir kaldırımdan diğerine koşarak geçen yalnızlığı, musalla taşına sahipsiz bir tabut gibi yatırdı. Ellerini can çekişirmişçesine yanlarına düşürüp başını arasına aldı.

Tıkış tıkış otobüsleri ve dolmuşları düşündü. En arkada sıkışarak oturan kendisinin tıpatıp aynısıydı. Yüzündeki giz ifadeye dönüşüp ortalığa soru işaretleri yığıyordu.

Akşamüstleri simetri üstüne kafa yorup düzenli olmayan eşyalara el atmadan onları düşünerek yoruluyordu. Temeli atılmamış ne kadar yapı varsa sanki kafasına düşecekmiş gibi sürekli elektriklerin kesilmesini ve yapı temellerindeki taş ve betonları düşünüyordu…

Evlilik cüzdanı soran ucuz otellere kirli tırnaklarını ve sevgilisinin çeyizlik yatak örtülerini anlatıyordu. Kabak kafalı, diyordu kabul yeri memuru için, gözleri oyuncak tüfek görmüş çocuk gibi, diyordu. File içinde lastik top görüp tekmelemeye başlayan bir çocuk gibi bizi gafil avladığını sanarak ne kadar da mutlu oluyor, diye düşünüyordu.

Bir küllüğü tepeleme dolduran garbi bebekler poker oynuyorlardı. Bir kazak, bir çift eldiven sevindirmeye yeterdi oysa kendisini, bu bekleme salonundaki garbi bebekler Kafdağı’nın neresinde yaşayan Simurg kuşunun akrabalarıydı acaba?

Otel odasında, sevgilisinin saç fırçasına takılan saç telleriyle doktorculuk oynamaya başladı. Evhamlı sevgilisinin kahve telvesini yalayana kadar…

Odanın perdesini çekip lambayı yakarken, kalabalıktan yağdan kıl çeker gibi kurtulduğunu düşündü. Kanıksadığı pisipisine bir gururlanmaydı bu. Gazoz kapağı ütüp çamurlu elleriyle mağrur bir halde burnuyla oynar gibi…

Gazete bayii titizliğiyle, iadeye yollayacağı gazeteleri sarar gibi sevgilisinin üstünü yorganla örttü. Otelin karşısındaki iş yerinin kepengi gürültüyle indirilince içinden saydı!

Oturduğu koltukta gümbür gümbür akan bir gür ormanı düşündü, kapkaranlık, iğne deliği kadar bile olsa ışık bir an kendisi içinde kaybolunca değmeyen. Apar topar saklanmak istediği, kafasında nakşettiği bir sığınak.

Ütülü beyaz gömleğinin sol kolunun düğmesi kopmuştu. Sığınacağı ormandaki cırcır böceklerini düşündü. Hayaletli bir ormanmış, soğan kokan elleriyle çamura batmış!

Boş arsada top oynayan çocuk sesleri ormanda onun yardımına koşunca, çocuklara teşekkür etmek için bakkaldan filenin içinde bir lastik top almış!

Naylon çoraplı sevgilisiyle pikniğe yine ormana gitmişler. Sevgilisi konuştukça, kırık dökük anılarına uzun tırnakları batmış.

Düş kurarken, birdenbire içinde, pijamalarını giyip yatmak isteği doğdu.

Perdede oynayan, üstüne sarkan ürkütücü ağaç dallarının gölgeleri uykusunu getirmişti. Allak bullak olan suratına bakmak için banyoya girdi. Aynaya bakarken cam şangırtıları duyuyordu, kılıç şakırtılarını… Kendini çok zorladı ama tüfek takırtılarını duyamadı.

Anıları zihninde fing atarken banyodan çıkıp pencere kenarına ilişti. Bir kasaba hoparlöründen reisin dublajcısını duydu.

Şimşek ve yıldırım mahşer yerine çevirirken geceyi, usulca sevgilisinin yanına kıvrıldı.

“Kurutulmuş bir çiçektiniz sanki, göğünüzü getirdim.” (Turgut Uyar) dizesini sevgilisinin kulağına eğilerek fısıldadı.


(23 Şubat 2007)

 
Toplam blog
: 55
: 383
Kayıt tarihi
: 27.01.09
 
 

1975’te Ankara’da doğdu. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İ.İ.B.F. İşletme Bölümü’nü bitirdi. Şiirleri..