Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Eylül '12

 
Kategori
Yetenekler
 

Bir yarışma ve düşündürdükleri

Televizyonlardaki “dizi”leri mizileri izlemiyoruz da “Kelime Oyunu” ve “Kim Milyoner Olmak İster?”i ben de izliyorum fırsat buldukça, eşim de, 12 yaşındaki torunum da…

Temmuz’un son haftasında, tiyatro sanatçısı Kenan Işık’ın sunduğu “Kim Milyoner Olmak İster”in genç ve yakışıklı bir yarışmacısı vardı. Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Onur Yorgun…

Robert Koleji mezunuydu, bu başarılı öğrenci. Robert Kolej, biliyorsunuz,  Bülent Ecevit’in de mezun olduğu okuldur.

Öyle her isteyen giremez bu okula. Sınavlarda en yüksek “not”u  (artık “puan” diyorlar ona) almak gerekir önce. Bu yetmez; bir de her yıl “en yüksek ücreti” ödemeyi göze almalı.

Neyse efendim, herkesin bildiği şeyler bunlar; yazmaya gerek yok…

Ve bu gencimiz, kısaca LYS dediğimiz Lisans Yerleştirme Sınavı’nda Türkiye 22’ncisi olmuş.

Zaten böyle başarılı bir öğrenci olmasa, Galatasaray gibi “seçkin” bir üniversitenin “hukuk fakültesi” gibi çok tercih edilen bir bölümüne girebilir miydi?

Haklı olarak, sunucu Kenan Işık da çok başarılı bir yarışma çıkaracağını umdu bu gencin, ekran karşısında bizler de…

Öyle ya, köyden gelmiş, çiftçilik yapan kimler kimler 15 bin liraları alıp gittiler. Sınavı kazanamadığı için üniversiteye girememiş nice ev hanımları, 30 bin kazandılar bileklerinin hakkıyla.

Hele hele Trabzonlu hanımı unutamıyorum hiç. İlkokul mezunu, İstanbul’da bir fabrika işçisi… Birkaç yıl olmuş İstanbul’a geleli. Ama Sultanahmet’i de görmemiş henüz, Kapalıçarşı’yı da…

60 bin kazanmış, 125 binlik soruyu görmüştü.

 “İstanbul’daki Kapalıçarşı’nın kaç kapısı var?” idi yeni soru.

Şıklar A) 2    B) 9   C) 14   D) 22

Eşim İstanbul’da büyümüş, bense 40 yıldır İstanbul’da yaşamama karşın, sayıyoruz sayıyoruz; 7’den yukarı çıkamıyoruz. “Herhalde 9…” diye tahmin ediyoruz.

Trabzonlu fabrika işçisi hanım: “Kenan Bey, diyor, ben Kapalıçarşı’yı görmedim hiç. Ama koskoca çarşının iki kapısı olmaz. 9 da değildir. Ya 14, ya 22 olmalı… Daha doğrusu 22 demek geliyor içimden ama  ya 14’se!.. O zaman, “bilemedin” deyip kazandığım 60 bin liradan alacaksın 45 bin lirayı, bana 15 bin vereceksin; öyle mi?”

“-Ama doğru cevap verirsen, 125 bin kazanacaksın.”diyor; Kenan Işık…

“-Ben, bu sorunun doğru cevabını bilmiyorum. Yanlış cevap verip de 45 bin liradan olmak istemem. Ben bu soruya cevap vermeyeceğim.”

“-Tamam, 60 bin lira kazandınız. Cevap verecek olsaydınız ne derdiniz?”

“-D şıkkı, 22 derdim.”

Doğru cevap bu değil miymiş!..

Evet, daha önce de bir kez söz ettiğim bu yarışmayı düşünerek, ülkemizin en başarılı 22 öğrencisinden biri olduğu resmen kanıtlanmış bu gencin, 1 milyon olmasa bile, 500 bin, hiç değilse 250 bini kazanmaması için hiçbir neden yoktu.

Gerçi üçüncü, beşinci soruda elenip yarışma dışı kalmış nice uzman doktorlar, nice doçentler, profesörler gördük biz ama bu genç taptaze bilgisi ile elbette o duruma düşmeyecekti.

Onca anlı şanlı “seçkin” okul, onca ünlü dershane, onca “özel hoca”dan alınan dersler için harcanan onca emek, zaman ve paranın karşılığı ne olacaktı, bakalım.

Bayram seyran yok…

Sinema, televizyon yok…

Gazete, dergi, öykü, roman gibi “işe yaramaz” ıvır zıvır şeyler okumak yok!..

Spor, müzik, oyun, gezi gibi şeyler zaten olamaz!

Varsa yoksa sınav. Varsa yoksa test…

Böylesine “başarıya kilitlenmiş” bu genç, başarılı olmayacak da, ben mi olacağım!

Güzel bir yarışma izleyeceğimizi umarak kurulduk koltuklarımıza. İlk sorular, genellikle okumuş okumamış, bilgili bilgisiz herkesin bileceği basit mi basit ısınma sorularıdır. Bu yüzden torunum bu birkaç soruyu hiç dinlemez.

Nitekim o akşam da cep telefonuyla bir oyun oynuyordu. Şuydu ilk soru: “Anlatılmak istenen düşüncenin, dolaylı bir şekilde ifade edilmesi anlamında kullanılan söz hangisidir?”


1.Kapı arkası  B) Göz  önü  C) Satır arası  D) Hasır altı

Bizim torun, başını kaldırmadan oyundan, “Cevap veriyorum; satır arası”  diye bağırdı

hemen.

Yarışmacı genç, soruyu ve cevapları bir kez daha gözden geçirdikten sonra:

“- A şıkkı, kapı arkası… Son kararım.”deyiverdi.

“- Erim, bak yavrum, doğru cevap neymiş?”deyip yanıltmak istediysem de torunumu:

“- Olur mu dede? Doğru cevap satır arası…”dedi ısrarla.

Ve birkaç saniye sonra, “Kapı arkası” şıkkını kararttı da “Satır arası” şıkkını yeşil yaktı bilgisayar.

Böylece kendisinden çok şeyler beklediğimiz “şampiyon” gence: “Maalesef, ilk soruya yanlış cevap vererek elendiniz” demek düştü, Kenan Işık’a.

Sonra da, bir an için onun yerine koyup kendini, ne kadar çok üzüleceğini tahmin ederek: “Üzülmeyin; bu farklı bir şey... Sağlık olsun!” diye teselli etti.

Ne dersiniz?.. Sunucunun söylediği teselli sözlerini “gerçek” kabul edip geçelim mi, yoksa düşünelim mi, bu konu üzerinde biraz?

İşe bakın ki, tam da o günlerde, İstanbul Ün. Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı için doktora tezi hazırlayan dostum Faik Akçay’ın “Çocuklarımıza Neler Öğretmekteyiz? Bunlar Ne işlerine Yarayacak?” adlı henüz basılmamış bir eseri vardı elimde.

Benim bugüne kadar görmediğim değişik bir yol tutmuş; bu çalışmasında yazar.
“1999 Devlet Parasız Yatılı Sınavı 8. Sınıf Sosyal Bilgiler”
“2000 Ortaöğretim Kurumları Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı Sosyal Bilgiler
“OKS 20004”
“2008 OKS Sosyal Bilgiler Sınavı”
“ 2011 YGS (Yükseköğrenime Giriş Sınavı) Soruları” ve
“2012 SBS 8. Sınıf Soruları” ile öğrencilerimizin hangi “bilgi”, “beceri” ve  “yetenek”lerinin ölçüldüğünü araştırmış.

Faik Akçay’ın  bu araştırma sonunda ulaştığı sonuç: Bu sınavlar, “Çağdaş Konuları Öğrenmeyi Ölçme yarışı”dır.

Bu sınavların hiçbiriyle, kesinlikle “Yetenekler ölçülemedi.”

Gerçekten de bu “tez” dikkatle okununca şu ortaya çıkıyor ki; okullarımız çocuklarımıza nitelikli çağdaş bir eğitim veremiyor.

“SBS sistemiyle, öğrencilerimizin bilgileri, becerileri değil, eşitsizlik düzeyleri ölçülmektedir.”Daha doğrusu, hangi gençlerin gereksiz, anlamsız, yararsız bilgileri daha çok ezberledikleri saptanmaktadır.

Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi Onur Yorgun, onlardan biridir işte. Onun bir suçu yok… Onu, en basit bir soruda bile mantığını kullanamayacak bir duruma getiren “ezberci eğitim sistemimiz”dedir suç!..

Pekiyi, dostum Akçay ve ben öyle söylüyoruz da, siz ne diyorsunuz?

Sözgelişi gazetemiz yazarlarından eğitimci Necdet Tezcan, Hilmi Dinçer, Zihni Akman, Mehmet Uslu ile Ahmet Ak ve Ertuğrul Taylan neler derler; doğrusu merak ediyorum ben.

 

 

 

 

Hüseyin Erkan

Dilem Yayınevi Genel Yönetmeni

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..