Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Aralık '10

 
Kategori
Blog
 

Bir Yaşıma Daha Girdim

Bir Yaşıma Daha Girdim
 

Aslına bakarsanız iki yaşını bitirdim, üçten gün almaya başladım. Bu durumda iki yaşındayım mı demeliyim yoksa üç yaşındayım mı demeliyim? Şahsi kanaatim üç yaşında olduğumdur.

“Yuh artık, eşek kadar adam üç yaşındayım diyor, kafayı iyice sıyırdı. Zaten son zamanlarda yazdıklarından da kafayı üşüttüğü belliydi. Üşütmediyse de hafiften bir serinlik geldiği aşikârdı. Vah vah, pek de severdik keratayı!”

Bunun gibi biir paragraf dolusu konuşanlar oldu mu bilmem ama kafayı da yemedim, çok şükür serinlik de gelmedi. Havaların serinlemesinden mütevellit gelen serinliği üşüttüğüm zannıyla değerlendirmeyin. Harbiden de üç yaşındayım.

Evvelki gün hayatın noktalama işaretleri bahsinde virgülden bahsetmiştim (bkz ilgili yazı). Virgül hayatın belirli dönemlerinde birbirleri ile ilintili ve bağlantılı dönemlerinizi ayıran şeylerdir diyerek evlilik ve mezuniyet örneğini vermiştim.

İşte üç yaşında olmamla o konu arasında da bir bağlantı var. Neden yazıyorum başlıklı blogumda yazmaya başlama hikâyemi özetlemiştim. Bir vesileyle başladık ve bugünlere geldik. Dün itibariyle Milliyet Blog’daki iki yılımı doldurmuş oldum. www.murathacioglu.com’da ise geçtiğimiz 29 Ekim’de iki yılı bitirmiştim. İkisini birbirinden ayırmıyorum zaten. Geldiğim noktada hafif bir soluklanıp durum değerlendirmesi yapalım istedim. Sonrasında tam gaz yazmaya devam edeceğiz inşallah.

Bencileyin böyle özel günleri unutmak gibi bir handikap sahibi olan er kişilerin yapabileceği şeyler oldukça sınırlı. 29 Ekim’de web sitemde yıldönümü kutlaması yapmam gerekiyordu ama unuttum. Unutmamak için açılışını Cumhuriyet Bayramına denk getirmiştim halbuki. Bayramı kutladık ama kendimizi unuttuk.

Milliyet Blog’daki yıldönümünü ise günler önceden aklıma yazdım. 8 Aralık tarihinden bir iki gün önce bununla ilişkili bir blog yazarım, mevzua blogdaşları da dahil ederim, hem tıkır tıkır tıklanırım, hem de yorum manyağı olurum diye hayaller kurmuştum.

Gelin görün ki tam yıldönümü ben bunu unuttum. Oysa birkaç gün öncesinden aklımdaydı. Bu yazdıklarımı dün yazıyor olmalıydım en azından. Ama unutmuşum işte. Komşu kızı yazmasa belki hatırlayacağım da yok. Sağolsun o benim yıldönümünü bir kenara not etmiş herhalde ki günü gelince kutladı, ben o sıra bir şeyden habersiz yorum cevaplıyorum.

Tabi hemen klavyeye saldırarak kısa da olsa bir yıldönümü yazısı yazabilirdim. Nasıl olsa çalakalem yazıyorum, 10 dakikada yazı hazır olurdu.

O zaman kendime ve size saygısızlık etmiş olurdum. Hem unutayım, hem de zeytinyağı gibi üste çıkayım. Olmaz öyle şey. Günahım neyse çekecektim artık. Geç de olsa yaş günümü kutlamak ve sizlerle de bunu paylaşmak için bir gün daha beklemek, sakin kafayla dört başı mamur bir yazı yazmak gerekiyordu.

Dört başı mamur olduğundan kuşkuluyum. O kadar kusur yaş gününü unutan birinde zaten abes durmaz :) Bu arada yatıp kalkıp şükretmem gereken birkaç husus var. Evlilik yıldönümümüzü ve zevce hazretlerinin doğum gününü unutmuyorum çok şükür(en azından şimdiye kadar unutmadım). Nişan yıldönümünü unutuyorum ama zevce hazretleri de unuttuğundan sorun çıkmıyor. Ama ötekileri unutursam ölmeden mezara girmekten başka çarem kalmayabilir.

Özel gün ve gecelere (sonradan icat olunan) antipatim olduğu malumunuz. Değilse de artık oldu. İnsanın hayatında özel günleri sayılıdır. Doğduğunuz, evlendiğiniz ve öldüğünüz gün özeldir. Onun dışında zorlama günlerin kimseye faydası yok. Kandil geceleri, dini ve milli bayramlar ise zaten benim söylememe gerek yok, özel ötesi günlerdir.

Yazmaya başlama hadisesi hayatın noktalama işaretlerinden virgüle benziyor biraz. Tabi alt yapısıyla birlikte değerlendirildiği zaman… Altında yatan nedir derseniz, o da ayrı bir yazı konusu derim :)

Sevgi, hürmet ve muhabbetle..

Murat HACIOĞLU

www.murathacioglu.com

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..