Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Eylül '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bir yastık hikayesi...

Bir yastık hikayesi...
 

Mor halkalar oluşmuştu gözlerini altında. Sebebini bildiği ama bilmemezliğe geldiği mor halkalar

Düşündü gözlerinin altındaki mor halkalara aynada bakarken. Aklına nikah memurunun ‘’belediye başkanının bana verdiği yetkiye dayanarak sizleri karı koca ilan ediyorum bir yastıkta kocayın ‘’ sözleri geldi.

Tuvalet masasında olan boş çay bardağını kenara koyarak, elindeki sigarasını çay tabağının içine intikam alırcasına sert bir hareket ile bastırdı. Çay tabağı kayarak gıcırtılı bir ses ile yapıştı çatlak tuvalet aynasına.
Ağzından burnunda dumanlar savurarak arkasını döndü, yarı dağınık, yarı toplu yatağa ilişti gözü.
Nikah memurunun bir yastıkta kocayın dediği o kocaman yatakta ‘’iki yastık’’ olduğunu yeni fark etmişti. Yastığın birisi, kirli, sararmış ve buruşuk bir yastık kılıfı ile duruyordu.
Diğeri ise sanki ceviz ağacından yapılmış çeyiz sandığından çıktığı ilk günkü gibi, lavanta kokuları içinde tertemiz ve pırıl pırıldı.
Hışım ile kalktı yerinden ve saten, pembe baklava dilimli yorganı hırsla çekti yatağın üzerinden fırlattı ve yere attı.
Tekrar oturdu tuvalet masasına, elleri ile yüzüne düşen saçlarını geriye attı kafasını aynaya doğru yaklaştırdı ve mor halkaları gördü yine karşısında.
Bir sigara yaktı, sigarayı yaktığı kibriti hemen söndürdü yanıp bitmesine izin vermeden. Tuvalet masasının birinci çekmecesini çekti hızlıca, farkında olmadan o kadar hızlı çekti ki çekmece yere düştü ne var ne yoksa saçıldı yerlere. Hiç oralı olmadı, yere düşen çekmeceden buruşuk pamuk paketini aldı, düğüm atılmış poşetini dişleri ile açmayı denedi beceremedi, tam ortadaki ayrık dişlerinin arasına sıkıştı kaldı küçük bir poşet parçası, aynaya baktı ve güldü usulca.
Hırsla çekti kopardı eli ile poşetin düğümlü olan ağzını, bir parça pamuk aldı eline ve az önce sönmesine izin vermediği kibrit çöpüne sardı. Macun kıvamına gelmiş fondöten kutusunu açtı dibinde kalan fondötenden aldı pamuğun ucuna, sürmeye başladı gözlerinin altındaki mor halkalarına ama beceremedi kapatmayı mor halkalarını. Attı pamuk sardığı kibrit çöpünü çay tabağının içine.
Parmağını soktu fondöten kavanozunun dibine, parmakları ile almaya denedi fondöteni ama yine olmadı. Uzun, upuzun tırnakları engel oldu bu sefer de, bütün fondöten uzun tırnakları arasına dolmuştu. Benimki de leyleğin tabaktan su içmesi gibi oldu diyerek usul, usul gülerken çalan kapının sesini duydu, bakkala verdiği siparişleri unutmuştu. Kapıyı açtı gelen paketi alarak mutfağa doğru yöneldi. Hemen kahve paketini buldu, canı kahve istemişti bu hengame arasında.
Unuttu gözlerinin altındaki mor halkaları. Açtı hemen kahve paketini, ocağı yaktı hazırladı orta kahvesini elinde sigara salona geçti yüzünde hoş bir gülümseme ile.
Oturdu koltuğa sırtını arkasına yasladı kahvesinden bir yudum aldı, ama rahatsız olduğunu hissetti. Kalktı oturduğu koltuktan, arkasında olan minderi düzeltirken diğer mindere gözü takıldı. Sigarasından derin bir nefes aldı, arkasından olan minder aynı yatak odasında olan yastığın teki gibi, kirli, buruşuk pestil gibi ezilmiş bir halde idi, diğer minder ise aynı döşemeciden yeni çıkmış ilk günkü gibi pırıl, pırıl ve tertemiz idi.
Koltukta ki iki mindere uzun, uzun baktı . . .
Sonra fincanın da kalan kahvesini ve yarısı bitmiş sigarasını alarak tekrar yatak odasına gitti.
Gözlerinin altında oluşan sebebini bildiği ama bilmemezliğe geldiği mor halkalarını kapatmaya . . .

 
Toplam blog
: 37
: 234
Kayıt tarihi
: 05.09.12
 
 

Munis, halis öyle işte .. Bazen ben bile şaşırıyorum kendime... Ya bu ben değilim diye... Ben bende..