Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Aralık '08

 
Kategori
Siyaset
 

Bir yazar, bir yazı ve beş görüş

Bir yazar, bir yazı ve beş görüş
 

2009'a günler kala ülkemizin gündemi ve dünyada yaşananlar ne yazık ki hiç iç açıcı değil.


Ne zaman gazete okusam birçok vatandaşımızın hissettiğinden farklı bir şey hissetmiyorum. Herkes gibi bende ülkemizin durumunu ve gidişatını olumlu görmüyorum, zaten olumlu görenlerin sayısı da sanırım çok fazla değildir diye düşünüyorum. Neredeyse tanıdığım herkes (bunların içinde öğretim üyeleri, subaylar, doktorlar ve devlet kurumlarında çalışan etkin kişiler var)bana Türkiye’ye geri dönememem gerektiğini söylüyor. Bir ülkenin kendi insanları (bakınız bu insanlar sıradan kurumların içinde çalışanlar değil) bir başka vatandaşına bunu diyorsa o ülkede işler yolunda gitmiyor demektir. Bu çok düşündürücü ve çok acı bir durum.

Ülkemizde bir türlü sorunların içerisinden çıkılmaması yetmiyormuşçasına ne yazık ki birde bu sorunlara her gün yeni sorunlar eklenmeye devam ediyor. Kimisi saçma sapan bir düşünceyi savunuyor ve savunurken karşısında kini ortadan kaldırmanın hesaplarını yapıyor, kimisi sporu savaşa dönüştürüyor, bir başkası din kisvesi altında yolsuzluğa karışıyor, kendini boş dünyaya kaptırmış boş düşünceleri savunan bir kısmı oraya buraya saldırıp insanlarımızı öldürüyor, şehir magandası yoldaki bayana saldırıyor, okul magandası okullarda döner bıçakları sallıyor, ya da kimisi demokrasi diyerek sözde soykırım gibi konuları kendince aydın imajı altında ülkemizi zedeleyip zedelememesini hiç takmadan sözde demokratik olduğunu düşündüğü kampanyalara katılıyor. Sorunları tek tek saymak ile bitmez bu yüzden bu cümleyi çokta uzatmak istemiyorum.

Ülkemizin ne yazık ki hala düzgün bir sisteme oturmamış olması ülkemizin dengesiz politikalar üretmesine ve hala başımızı kaldırıp gerçek yapmamız gereken işlere yoğunlaşmamamıza neden oluyor. Bir avarelik durumu neredeyse her alanda kendini hissettiriyor. İçimizde yaşayan birçok görüşe sahip vatandaşlarımızın olması bizlere zenginlik verdiği kadar bir o kadar da farlı kutuplara itebiliyor. Bu yüzdende insanlarımızın belli bir eğitimi ve kültürü almaları gerekiyor. Ne yazık ki bu eğitimi bunca yıldır veremediğimiz için toplumumuzun içerisinde de bir takım şeyleri oturup adam gibi konuşup tartışamıyoruz. Magandaca bir TV programı ya da filmi bile ülkemizde inanılmaz derece de sevilip baş tacı edilebiliyor. Çok üzücü ve bir o kadar da düşündürücü bir durum aslında. Ülkemizin içindeki kültür zenginliğini, insanlarımızın yıllardır birlikte yaşattıkları örf adetlerimizi, ülke olarak yer aldığımız coğrafyayı ve sadece bize has olan güzellikleri düşündüğünüz zaman ülkemizin ne kadar cennet bir yer olduğunu anlamanız çok uzun sürmüyor. İşte bu cennet içerisinde sanki bir cehennem yaratmak için çırpınıyormuşçasına uğraşan insanları gördükçe de işimizin çok kolay olmadığı sonucuna varıyorum.

2008 yılının bitmesine sayılı günler kala ülkemiz kamuoyunda geniş yer bulan onlarca mesele var, hepsine tek tek değinmem ve kendi görüşümü bildirmem imkânsız. Konuların çokluğundan hepsine vakit ayıramayacağım için bende genel olarak bazı konular hakkında kendi düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.


Sözde Soykırım Meselesi ve Şu Özür Kampanyası


Tarihini öğrenmemiş ve başına acı olaylar gelmemiş insanların böyle bir kampanyanın içinde aydınlıklarını gösteriyormuş havası altında yaptıklarını ben ve benim gibi düşünen birçok Türk vatandaşı olumlu karşılamadı. Bu aydın diye geçinen insanlar Osmanlı’nın içine düştüğü ve kendisine oynanan oyunları hiç hesaplamadan bu kampanyaya imza koydular. Bir bakalım bu yaşanan olayların oluşumuna. Ben tarihçi değilim (Çin/Tayvan’da Siyaset Bilimi okuyorum) ama bir Türk olarak bu duruma sessiz kalacakta halim yok. Osmanlı 622 yıllık hâkimiyeti boyunca baktığımız zaman aynı diğer imparatorlukların yaptığı gibi savaşlar ile topraklarını genişletmiş bir imparatorluk. Osmanlı’nın diğerlerinden ayrılan en önemli özelliği kazandığı topraklarda ki insanları din, kültür, ırk gibi farklılıklar gözetmeden kendi çatısı altına alması ve Fransızlar ya da İngilizler gibi sömüreyim benden olmayanı, benim kültürümü ve dinimi kabul etmeyeni yok edeyim mantığı gütmemesidir. Bu mantığı güttüğünü düşünsenize nerede neler yapılmaz diki. Önemli konular hakkında konuşacaksak eğer insaflı olmamız ve elimizi vicdanımıza koymamız gerekiyor. Yoksa bir ülkenin ya da tarihi kişilerin kaderi ile oynamaya insan olarak hakkımız yok. Dünya’daki tüm ülkelerin tarihinde hatalar olduğu gibi Osmanlı tarihinde de hatalar olmuştur bizler bu hataların neden kaynaklandığını dahi bilmeden hemen her şeyi soykırım adı altında sırf ben demokratiğim, aydının ayağına yatarak kabul etmek aydınlardan beklediğimiz davranış değildir. Osmanlının düştüğü durumu ve ayaklanan Ermenilerin yaşattığı terörü hiç konu bile etmemiş bu insanlar, Ermenileri destekleyen dış güçlerin oyunlarını ise tamamen unutmuşlar. Düşünün bir dairede oturuyorsunuz ve o dairenin sahibi olun ya da olmayın eğer orayı burayı kırar apartmanda terör estirirseniz ve sizi bir gün “Arkadaş sen adam olmuyorsun git başka yerde yaşa” diye çıkarırlarsa ve sizde bunun üzerine komşularınıza ya da ev sahibinize saldırırsanız kim haklıdır? Sizi apartmanın içine ettiğiniz için evden atanlar mı yoksa siz mi haklısınız? Osmanlı tarihinde Sevr Antlaşmasında bizi ne hale getirmeyi düşünen zihniyeti hiç hesaplamadan kalkıp soykırım kelimesini ağzınıza almanız akıllıca bir aydın düşüncesi değil ancak bilinçsizlik ve bilgisizlik gösterisidir.

Aynı aydınlar madem bu kadar demokratikler ise neden Irak konusunda Amerika’ya aynı tepkiyi koyamıyorlar? Kızıl derileri kasten katledenleri masaya yatırmıyorlar? Japonya’ya atom bombasını atanları yerlerde süründüren kampanyalar yapmıyorlar? Fransızların Afrika’ya kan kusturmasını neden unuttu bu aydınlar? Neden Afrika’da o kadar çok insan Fransızca konuşuyor? Hani İngilizlerin Cezayir’de yaptıkları? Türk askerlerinin asitli havuzlarda yakılması? Bu aydınlar neden bu konularda hiç yazıp çizmezler merak ediyorum. Ermeni terör örgütünün katlettiklerini ne zaman andı peki bu aydınlar? Hani Japonların Nanjing’de (Çin) kafaları uçurması konusunda ne söyleyeceksiniz sayın aydınlar? Yoksa demokrasi dediğiniz şey sadece Türkiye söz konusu olduğu zaman mı aklınıza geliyor? Peki, ya Yunanlıların Ege’de yaptıkları, yoksa bunu da mı unuttunuz? Siz yoksa sadece yurdumun aydını mısınız? Bizim aydın dediğimiz insanlar dünyayı ilgilendiren konularda da yazarlar oysaki dünyada yaşayan siyahı, beyazı, sarısı ne kadar insan varsa eşit olması gerekmez mi? Haçlı seferlerine ortalığı talan edenleri neden unuttunuz? Aaa, hiç yakıştıramadım bakın şimdi, siz değil misiniz aydın olan? Bakınız dün İsrail Filistin’de neler yaptı, nerede sizin aydınlığınız. Bosna savaşında da sanırım çoğunuz doğmamıştınız? Bu kampanyaya imza atanlardan birisi de Sayın Hasan Cemal beyefendi, bu beyefendi bugünkü yazısında Galatasaray’ı konu almış, güzel güzel anlatmış maçları izlediğini. Peki, bu aydın! Beyefendiye soruyorum, Dün olan İsrail saldırısı hakkında hiç mi düşüncen yokta da bugün gittin köşene Galatasaray’ı taşıdın? Ben demiyorum ki Filistinlilerin içerisinden çıkanların gidip İsrailli öldürmesi doğaldır. Terörün kime olursa olsun karşısındayım. Bunun dini, dili, ırkı yok. Ama bir ülke terör ile mücadele ediyorum ayağına yatarak gidip o ülkede kim var kim yok demeden öldürüyorsa o zaman ben ona insan olarak dur demek zorundayım. Ben aydın falan değilim olmakta istemiyorum. Temiz yaşayan bir insan olsam bana yeter. Bu konu uzar gider bu aydın geçinen insanları ben unutmuyorum ve onlara bu yazımla rahatsızlık verdiğim için ben özür diliyorum. Ha imzayı sorarsanız ben imza atmıyorum, ölen tüm insanlar için çok üzgünüm. Yaşanan bu olayların neden sonuçlarının tarihçiler tarafından daha ayrıntılı ele alınmasını diliyorum. Memleketimde yaşayan Ermeni vatandaşlarımızın da olaya tarihi pencereden bakmalarını ve Osmanlının getirildiği oyunların arkasında kimlerin olduklarını görmelerini rica ediyorum. Bu konuları oturup karşılıklı tartışalım ki aramızda köprüler kurulsun, sen beni kestin ben seni kestim mantığı ile yaşamanın ne sana ne bana yararı var.

Yılbaşı Kutlamak ve Balıkesir Müftüsü


Yurdumdan bir haber de Balıkesir’den geldi. Müftü efendi yılbaşı kutlamayı “rezalet” olarak tanımlamış. Türkler olarak tarihimizde ve İslam dininde böyle bir uygulamanın olmamasını saygıyla karşılıyorum. Bende ülkemin Noel’i kutlarmışçasına bir havaya bürünmesini istemiyorum. Bunu ise yeni yıl ile ilişkilendirmek son derece mantıksız. Yeni yıl tüm dünyada kutlanan bir gün sadece bir günden ibaret ve bu gece insanlar yeni bir yılın güzellikler ile geçmesini dilemekte ve o gece eğlenmekte özgürdürler. Firmalar bu günleri yeni yılda satışlarını arttırmak için satış stratejilerine dönüştürmüşleridir bu konuyu da anlıyorum, onlarda satışlarının artmasının peşindeler. Kapitalizm dediğimiz şeyde bu değil mi zaten? Ülkemde yeni yıl için hazırlıklar yapılabilir isteyen katılır isteyen katılmaz. Yeni yılı rezalet ile ilişkilendirmek hangi çağın zihniyetidir? Tayvan’da yaşıyorum ve bura da inanılmaz bir Noel havası esiyor, yeni yıldan çok sanki bir Noel varmışçasına insanlar birbirine “mutlu Noeller” falan diyor. Burada yaşayan insanlar Çili ve birçoğu Budist ya da Çin dinlerine inanıyorlar hatta inanmayanlar bile çok fazla. Bu gibi bir kutlama durumunun ülkemde yaşanmasını bende istemem. İnanmak isteyen istediğine inanır bir kişi neye inanacaksa onun arasında olan bir durum. Ben Müslüman’ım diye diğerleri de olmak zorunda değiller. Unutmadan ülkemde yaşayan Hıristiyan vatandaşlarımızın da olduğunu unutmayalım. Onlar için Noel’i kutlayan mesajlar verebiliriz. Dünyada Noel’i kutlayan insanlara bizde Türkler olarak mesajlarımızı iletebiliriz. Aynı hoşgörüyü bizim dini günlerimiz içinde onlardan beklememiz normaldir. Bu yılbaşı ben arkadaşlarımla çıkıp sokaktaki eğlencelere katılacağım, maytaplar yakacağım, şarkılar söyleyip dans edeceğim. Ben Noel’i kendim kutlamasam da kutlayan arkadaşlarımı yanında olmaktan da mutlu oluyorum. Her dinin özel olduğuna inanıyorum hepsine saygılı olmamız gerektiğini düşünüyorum. Ben kendi dinimin güzelliğini yaşıyorsam buda benim içimdedir kimsenin bilmesine de gerek yok diye düşünüyorum. Bu yılbaşı herkes eğlenebilir ve sevdiklerinin gönlünü belki bir öpücük belki bir ufak hediye ile alabilir. Durumu olmayan insanların da olduğunu üşünerek eğlencelerin abartılmamasını rica ediyorum. Fakir dostlarında gönlünü alalım. O gece alkol alacakların araçları kullanmamalarını rica ediyorum. Biz yeni yılın güzellikler getirmesini diliyoruz ve o yüzden eğleniyoruz o kadar. Müftü efendi bu konuları anlamaz çünkü pencereyi kapatmış içerden de duvarı örmüş. Yinede onunda yeni yılını kutluyorum. 2009 Yılının ülkemize ve tüm dünyaya mutluluk getirmesini diliyorum. Her sene aynı dilekler olur ama ne yazık ki dünyanın bir köşesinde bir zaman acı olaylar yaşanacaktır. Bu olayların en azından az olmasını istiyorum. Gönül ister hiç olmasın ama ne yazık ki insanoğlu birbirini kırmaktan ve hırstan vazgeçmediği sürece bu dünyada istenmeyen acılar yaşanacak.


TRT’nin Başlattığı Kürtçe Yayın


Sayın Fikret Bila da bugünkü yazısında TRT’ nin Kürtçe yayınlara başlamasını olumlu değerlendirmiş. Bende Sayın Bila’ ya katılıyorum. TRT’nin bu yayınlarında çizgisini çok iyi ayarlaması gerektiğine inanıyorum. PKK’nın yurt dışından yaptığı terör destekleri yayınlarının bu sayede desteğini kaybedeceğini Sayın Bila’ da vurgulamış. Ülkemizde yaşayan Kürt vatandaşlarımızın kültürel yönlerini ve yaşamlarını anlatan bir TV yayınının Kürt vatandaşlarımızı da memnun edeceğini düşünüyorum. DTP ve PKK’nın terörden güç alan politikalarının bu ülkeye verdiği zararları hepimiz biliyoruz. Kürt vatandaşlarımızın Türkiye’de huzurlu ve mutlu bir hayat sürmeleri de en az benim kadar haklarıdır. Ülkemizin üniter yapısı bellidir. Kimse art niyet aramadan ülkemiz için olumlu faaliyetler içerisinde olmalıdır. Anayasamızda da belirtildiği gibi ülkemizdeki vatandaşlarımıza Türk vatandaşları denmektedir. Bundan daha doğal bir şey olamaz. Anadilimizin Türkçe olması da gayet doğaldır. Yüzyıllardır bu toprakları bir arada tutan etkin güç Türkler olmuştur. Bizans’tan alınan toprakların savunması ve bu toprakların kalkınmasında burada yaşayan tüm insanlar beraber olmuşlardır. Bizleri bu topraktan atmak isteyen dış güçlerde birlikte olduğumuz sürece bizi asla bu topraklardan uzaklaştıramamıştır. Aramızdaki Araplar, Kürtler, Lazlar, Ermeniler’ ve tüm diğerleri de bizlerin kardeşleridirler. Ben, sen, o Ay Yıldızın altındayız ve güzel bir Türkiye’nin hayalini kuruyoruz. Hepimiz aynı dili konuşuyoruz ve birbirimizden kız alıp veriyoruz. Terörün oyunlarına kimsenin gelmemesini diliyorum ve TRT’ye Kürtçe yayınlarında başarılar diliyorum.


İsrail’in Filistin’ de ki Katliamı


Acı haberi dün okudum ve şok oldum. Ortalık kan gölü olmuştu ve insanlar feryat figan yardım istiyorlardı. İsrail’in teröre karşı olmasını ve terörsüz bir gelecek kurmak istemesini anlıyorum ama orada yaşayan halkın vurulmasını anlamıyorum. ABD bu saldırı karşısında her zamanki gibi yine sessiz kaldı. Avrupa ülkeleri ve Rusya bu saldırıyı sert dille kınadılar. Bu topraklara barış zaten uzaktı şimdi daha da uzak. İsrail nefret tohumlarını onlarca yıl önce ekmişti ve şimdi fırtına biçiyor. BM acil olarak toplanmalı ve İsrail- Filistin sorunu masaya yatırılmalıdır. İki tarafında insanları bu terörden büyük zarar görmektedirler. Dünyanın lider ülkeleri ve liderleri bir an evvel bu soruna çözüm için bir araya gelmelidirler. Yoksa bölgeyi çok yakında büyük bir ateş kaplayacak ve İsrail orada çoluk çocuk demeden saldırılarına devam edecek. Diğer taraftan da Filistin tarafı İsrail şehirlerine onlarca insanın yaşadığı yerlere roket saldırılarını arttıracak. Yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal durumu, bir an evvel iki tarafın birbirine karşı saldırılardan vazgeçmesini diliyorum. İsrail’in üzerine düşen görev Filistin’e düşen görevden daha ağır bir görev ve bunun farkında olması gerek yoksa soruna sorun katacaklar.


Türkiye ve Nükleer Enerji


Ara ara gündeme gelen bir konu nükleer enerji konusu. Ülkemizin yenilebilir kaynaklarının düzgün kullanılması durumunda belki de hiç gerekmeyecek bir enerji alternatifi ama ülkemizin kaynaklarının nasıl çarçur edildiğini görünce sanırım yakın bir zaman içerisinde hayatımıza girecek bir durum. İnsanlarımızın büyük bir kısmı enerji tasarrufu gibi kelimelerin daha anlamını bilmediği bir ülkede ne yazık ki yenilebilir enerji kaynaklarını da o derece verimli kullanmak kolay değil. Ankara’da yurtta kaldığım zaman sular boşa akar dururdu. Işıklar yanar odalarda kimseler olmazdı. Çoğu tuvalette bozuk çeşmeler vardı. Elektronik çeşmeyi ise sadece otellerde ve lüks mekânlarda görürdüm. Bu sadece Ankara için değil diğer şehirlerimiz içinde geçerli. Bu şekilde enerjisini boşa harcayan ve sürekli nüfusu artan bir ülkenin nükleer enerjiden başka pek seçeneği de kalmıyor maalesef. Gönül ister ki herkes çöpünü ayrıştırsın, ışıklarını çıkarken söndürsün, klimasını belli oranda çalıştırsın ama kişisel yaşayıp toplum yokmuşçasına bir ortamda bulunduğumuz için “Bir ben açmışım” çok mu? Mantığı ile iş yapanlar sayesinde hayatımıza nükleer enerji er ya da geç girecek gibi gözüküyor. En azından güvenli bir yatırım olsun da ülkemizin başına birde oradan iş açılmasın. Bunun önüne geçmek istiyorsak öncelikle enerjimizi ve kaynaklarımızı düzgün kullanmayı öğrenmeliyiz.


Konular uzar gider ama sorunlar ne yazık ki bitmez. Yazımı sabır ile okuyan herkese teşekkür ederim. Ben burada noktalıyorum ve hepinize güzel bir yıl diliyorum. Saygılarımla.

 
Toplam blog
: 180
: 4193
Kayıt tarihi
: 13.11.06
 
 

Kariyerini Uzakdoğu sahne ve televizyonlarında geliştiren  sunucu, şovmen, yazar, oyuncu Uğur Rıf..