Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Nisan '09

 
Kategori
Blog
 

Bir yazar arkadaşımız

Bir yazar arkadaşımız
 

Bir gün, son yazıma yeni bir yorum geldi. Yorumla birlikte haber de geldi; arkadaş hafta sonu aydınlık şehrimdeymiş. Hemen sayfasına gidip, nerede isterse orada buluşabileceğimizi bildiren bir mesaj yazarak telefon numaramı bıraktım. Ama bir kaç gün sonra sevgili Coşkun (Karabulut) Bey'in uyarısıyla öğrendim ki Zühal (Ekinci) Hanım, ilk kitabının imza günü için Kitap Fuarı'mıza geliyormuş. Hani ne derler, "Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü", işte öyle oldum. Bir zamanlar, yazılarıma yorum yapan herkesin, ilkinden başlayarak bütün güncelerini okurken, hatta sadece okumakla kalmayıp yorumlar yazarken bakın ne hale düşmüşüm. Şöhret(!) olmak kolay değil tabi, çok meşgulümmm, çookkk.:)

Bu kez Zühal Hanım'ın sayfasına gerçekten baktım ve son yazısından ne zaman fuarda olacağını öğrendim. Sonunda geçtiğimiz pazar günü (19-Nisan), onu görebilmek için erkenden yola çıktım, Karşıyaka'ya, oradan Zübeyde Hanım Köşkü'ne sonra Bademler'e... yok Bademler'e ben gitmedim artık. Yoksa fuara geç kalırdım. Karşıyaka yolumun üzerinde değildi ama Samsun'dan gelen konuğumuzla, asker arkadaşımın evinde kahvaltı yapmak üzere sözleşmiştik.

Fuara ulaştığımda, sevgili yazarım henüz gelmemişti. Standına tekrar uğradığımda ise, elinde turuncu tüylerle kaplı kalemiyle ve gülen yüzüyle ki kesinlikle günce sayfasındaki resminden çok daha anlamlı ve güzel bir yüzü vardı, Zuhal Hanım oturuyordu. İkimiz de heyecanlıydık. Onun heyecanı ise görülmeye değerdi. Sanki kalemle ilk kez yazıyordu ama böylesi turuncu ve tüylü bir kalemle ilk kez yazdığından eminim. Bu kalemler ne de olsa babasının iş yerindeki düz, turuncu kalemlere benzemiyordu. Hoş, o kalemle de yazamamıştı çünkü babası, eve geldiklerinde kalemi fark edince, devletin malı diyerek geri götürmüştü. Bunları o gün konuşmak ne mümkün; daha sonra bir akşam üzeri buluşup, gülümseyen bir sohbete daldığımız Mandolin Kafe'de konuştuk.

"İlk blog arkadaşıma en içten sevgilerimle.. Zühal" yazmıştı, kitabının; kitabımın ilk sayfasına. Sonra "yenge"si uyardı, ismini yazdı, sonra ben anımsattım tarihi yazdı. Nasıl da güzel bir heyecandı bilemezsiniz...

Gözlerinin içi gülerek "Sadece kadın yazarların kitaplarının kabul edildiği bir kütüphane var. Benim kitabım da orada olacak ya başka bir şey istemem." diyecek kadar hırsdan yoksun yazarımız, yazdığı ilk kitabı için "çok keyifli" diyordu. Onunla ikinci kez buluşmaya giderken, kitabını henüz okumadığım düşüncesi aklımdaydı ama o bunu hiç sormadı, ben de söylemedim:) Kitabı da konuştuk, kitabın kahramanlarını da ki kitabın kahramanlarından "Ahmet" "Bugün olsa yine yerim" diyerek imzaladı kitabın kendisini anlatan sayfasını. Ama kızı; Elifsu sadece bakışlarını bıraktı. Hayattan konuştuk, gidenlerden; babalarımızdan, kalanlardan; annelerimizden... evlatlarımızdan... dostlarımızdan, dost olmayanlarımızdan... Yaşamaktan konuştuk; yaşama tutunmaktan... Ama en çok "sevgi" yi konuştuk; sevgiyle konuştuk. Bana "Aaa neredeyse unutuyordum diyerek iki piyango bileti uzattı, biri benimmiş. Dün çekildi. Hiç bir şey çıkmasa bile, onu uzatan el var artık hayatımda; insandan büyük kazanç olur mu?

"FİSTOŞ, CENTİLMEN ve DİĞERLERİ" kitabının kahramanlarından, bileğinin hakkıyla bu sıfatı alan Centilmen ilkokula başlamak istemez ama araştırır, sorup soruşturur ve bunun sadece ilköğretim için geçerli olan yasal bir zorunluluk olduğunu öğrenince, sonrasını okumamak şartıyla okula gitmeye razı olur. Ve bir gün ödev yaparken teyzesi gelir, olanları yazarımızdan öğrenelim:

"Merhaba!" dedim,
"Hayat nasıl gidiyor bakalım?"
Duvara bakar gibi baktı yüzüme, sonra önündeki ödeve baktı, aşağılayan bir sesle;
"Sen buna hayat diyorsan, benim sana söyleyecek lafım yok demektir!"

Keyifle okudum, okursanız size de bu keyfin bulaşacağından eminim.

Sevgiler, maviyle.

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..