Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ağustos '13

 
Kategori
Blog
 

Bir yazar için en büyük tehlike, kendisine otosansür uygulamasıdır

Bir yazar için en büyük tehlike, kendisine otosansür uygulamasıdır
 

Bir yazarın kendine ihanet etmesinin en kestirme yolu, yazılarına otosansür uygulamasıdır.


Bir yazar için en büyük tehlike, kendisine oto sansür uygulamasıdır. Hele de bugünün Türkiye'sinde...

Milliyet Blog'ta Erdal hocamla birlikte ( Erdal Ceyhan ) en sevdiğim iki adamdan biri olan, aynen Erdal hocamı da bildiğim gibi kendisini abim bildiğim değerli Refik abimle ( Refik Başdere ) 2 gün boyunca yaptığımız uzun sohbetler, bende böyle bir yazı yazma ihtiyacı doğurdu.

Milliyet Blog'ta yazmaya başladığımdan beri, titizlikle uyduğum bir prensibim var. Her yazımı, milyonlarca kişinin okuyacağını düşünerek, hayal ederek yazıyorum. Aynen bu yazımı yazarken de olduğu gibi... Ve bu durumun omzuma yüklediği sorumluluk duygusundan milim sapmadan söylüyorum sözlerimi... Her yazımda, yeni bir şeyler söylemeyi, farklı düşünceler üretmeyi umud ediyorum. Olsun ya da olmasın, çok yakın bir gelecekte Türkiye'nin en önemli yazarlarından biri olma hedefime bağlı kalarak yazdığım her cümlemin, yayınladığım her yazımın sonuna kadar arkasında duruyorum.

Bir yazar için en büyük tehlike, kendisine oto sansür uygulamasıdır. Hele de bugünün Türkiye'sinde...

Yazılarımı yazarken, temel hareket noktam şu: Eğer ben, toplumuna yön göstermek isteyen, liderlik yapmak idealinde olan bir insansam, dahası yazarsam; her yazımda ortalama insandan farklı bir şeyler söyleyebilmeli, düşünürken de, konuşurken de, yazarken de alabildiğine cesaretli, alabildiğine açık yürekli, açık sözlü, her zaman ve her yerde kendim olabilmeliyim.

Montaigne'nin de dediği gibi, düşünmekten utanmadıklarımı söylemekten de utanmamalıyım. Haksız mıyım?

Ne yazarsam yazayım, ilişkiler, siyaset, deneme, futbol, blog; bana bütün o yazdıklarımı söyleten, aynı adamın ruhu... O ruhun ne olduğunu, ne için yaşadığını, ancak okurum bilir.

İlişkilerimiz hakkında yazarken, " ahlaksız " damgası yemekten çekinirsem; ne kadınlarımı, ne insanlarımı yazabilirim.

" Siyasi otorite ne der? " korkusuna kapılırsam, " Yazdıklarım yüzünden başıma bir iş gelir mi? " endişesi taşırsam; böyle bir tavır, beni Türkiye'nin en açık, en sert AKP muhaliflerinden biri olmaktan alıkoyar.

Galatasaray taraftarı oluşumu kendime takıntı haline getirseydim; sadece Galatasaray'ı yazabilir, Türk Futbolu hakkında söylediğim, söyleyeceğim bir çok şeyden de geri durmak zorunda kalırdım.

" Milliyet Blog'un eski - yeni yazarları hakkımda ne düşünür? " çekingenliği, " Bu yazdıklarımı yönetimimiz nasıl karşılar? " ürkekliği; Milliyet Blog ve Blog yazarlığı hakkında bugüne kadar yazdıklarımın, söylediklerimin % 10'unu bile açıklamama izin vermezdi.

Peki neden mi böyle davranıyorum? Gereksiz, abartılı dengecilik kaygısı, yerine, adamına göre davranma kolaycılığı, politik çıkarcılık ruhumda yok çünkü.

Milliyet Blog'ta ilk yazım: " Kayseri'de bir kadın öldü..." yayınlandığından beri sadık kaldığım yazarlık çizgime, sonuna kadar sadık kalacağım. Üsteklik bu bana neye malolursa olsun.

Bir yazar için en büyük tehlike, kendisine oto sansür uygulamasıdır. Hele de bugünün Türkiye'sinde...

Bir yazar için oto sansür, onu sevenlerin, onu korumak isteyenlerin: " Bunu yazmasa mıydın ne! Bu şekilde yazmasan olmaz mıydı sanki! İstersen o konuya bir daha hiç girme! Böyle yazarsan, bundan en çok da prestijin ve imajın zarar görür!" uyarılarıyla başlar; yazarın kendi iç sesinin uygulayacağı psikolojik baskıyla devam eder. Okurunun ya da başkalarının telkinlerine, uyarılarına gereğinden fazla uyma derdine düşenlerse; kaybolup giderler yazarlık dünyasından... Bu bence böyle.

İmaj ve prestij meselesine gelince: Eğer ben, söylemem gerekenleri söylemek yerine yutkunarak, politik davranarak, efkar - ı umumiyeye uyarak, suya sabuna dokunmadan, ne şiş yansın ne kebap! eyyamcılığına sığınarak imajımı ve prestijimi koruyacaksam; imajın, prestijin öylesine en başta ben zerrece saygı duymam. Böyle davranmak, kendime de, okuruma da ihanet etmek olur çünkü.

İster yaşamda, ister yazarlıkta olsun, bir yerlere gelebilen insanların tamamı, kendi özgün çizgilerini koruyabildikleri için bunu başarabildiler. Bugüne kadar yalnızca ve yalnızca benim iyiliğimi düşündüğü için, dostça, kardeşçe beni uyaran, bana yol gösteren herkese gönül dolusu teşekkür ederim.

Ancak şu da unutulmamalı ki, en iyi niyetlerle yapılan bazı davranışlar da, bazen istenilen sonuçları vermeyebilir.

Cehennemin yolları iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir çünkü.

İyi niyetli olmak mı? Elbette ve sonuna kadar. Ama kendi duruşumdan da taviz vermeden. En azından, ben böyle düşünüyor, bu düşünceme uygun olarak hareket ediyorum. Umarım düşüncelerimde yanılmıyorumdur.

Not: Yazıda kullanılan görsel internetten alınmıştır.

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..