Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '15

 
Kategori
Eğitim
 

Bir yılbaşı hediyesi

Günün sessizliği, ne diyeceğini seçememektendi. Merhem olmasını umduğu sözleri duyamamanın verdiği endişe terletiyordu dilinden dökülecek olanları. Ne hissettiğini bilemedi bir an, kestiremedi söyleyeceklerini! Sükunetin deliklerinden geçen bir ses imdadına yetişti.

-  Bu taşlar… dedi adam.

- Evet öğretmenim, bu taşlar?

- Şimdi seninle bu taşlar üzerinden bir çalışma yapacağız.

Düşündü çocuk! Taşlarla ne yapılabilirdi ki; ardı ötesi taştı nihayetinde. Binbir türlü soru meşgul etse de kafasını, sormadı bir şey. Konuşmaya takati de kalmamıştı zaten! Sakin ve umursamaz bir ses tonuyla:

- Peki, öğretmenim dedi.

Öğretmen şaşırdı! Daha meraklı ve ilgili bir tepki bekliyordu Mihrap’tan. Belli etmedi bu şaşkınlığını ve devam etti:

-Şimdi senden bu taşları alıp elindeki kitabın arasına dizmeni istiyorum. Ancak her sayfaya bir taş bırakacaksın sadece.

Dayanamadı çocuk bu kez, sordu:

-Benim yaptıklarım da saçma, evet kabul ediyorum, ama öğretmenim sizin yaptığınız da çok farklı değil!

-Hımmmm… ’Saçma’ kelimesi… Bunun üzerine konuşacağız seninle bu çalışma sonunda!

İyice sinirlendi Mihrap ama belli etmedi öğretmenine, nitekim edemezdi de; o kadar mahcup bir o kadar da kızgındı öğretmenine. Derslerine gireli henüz birkaç ay olmuştu ve bu süre zarfında hep iyi bir öğrenci-öğretmen ilişkileri olmuştu. Babası gibiydi öğretmeni; onu korurdu hep bir emanet gibi, değer verirdi karşısındaki şu kara taşlar gibi değil de bir pırlantaya değer verir gibi. Ama bu son olanlar iyice allak bullak etmişti Mihrap’ın kafasını. Seza öğretmeni çok severdi; ondandı bu kendine olan öfkesi. Sevdaya aç gönüllerini insan sevgisiyle bu denli yeşerten öğretmenini kırdığı için çok üzgündü.. Her ne kadar Seza öğretmen, ona kırılmadığını söylese de Mihrap için yeterli değildi bu; olamazdı da… İrkildi öğretmeninin o kalın ama bir o kadar okşayıcı sesiyle:

-Mihrap, haydi başla taşları dizmeye.

Yüzüne baktı öğretmeninin; gözlerinin gülümsemesiyle karşılaştı. O an bir hüzün perdesi çöktü Mihrap’ın gözlerine.’Ben’ dedi, ‘Ben zarar veremem kitabıma.’ diye iç çekti. Yine gülümsedi Seza öğretmen:

-Benim de senden öğreneceğim çok şey var daha desene Mihrap diyerek tebessüm etti. ’Farz et ki yanlışlıkla dizdin o taşları.’

Öğretmen konuşurken gülümsemesine baktı öğrencisi. Her tebessümde parıldayan dişlerine, dudak kıvrımlarıyla birlikte oluşan göz çevresindeki kırışıklıklara… Kim bilir neler gördü geçirdi ki o gözler şimdi böylesi yorgun kırışıklara mahçup…

Gönülsüzce de olsa ‘Peki’ dedi, daha fazla kırmak istemedi öğretmenini. Avucundaki taşları Mihrap’a verdi öğretmen; elleri titreyerek aldı taşları çocuk ve dizmeye başladı. Her sayfaya bir tane taş diziyordu. Bir ara ‘Öğretmenim sayfaları kapatamadığımdan diğer taşları dizemiyorum.’dedi. Yine Seza öğretmen ve yine o gülümseyişi girdi devreye:

-Dizersin dizersin Mihrap, biraz daha gayret!

Bütün bunları neden yapıyorum diye düşünmeden edemiyordu Mihrap, ancak öğretmeninin sözünden de çıkamazdı. Devam etti taşları sayfa aralarına dizmeye. Son taşı da son sayfaya koyduktan sonra meraklı gözlerle öğretmenine baktı.

-‘Şimdi kitabı kapat Mihrap’ dedi öğretmen.

-Öğretmenim zaten hırpalandı kapatırsam kitap yırtılacak.

-Evet kitabın yırtılacağını biliyorum, ancak yine de kapatır mısın?

Çaresiz denileni yaptı Mihrap. Kitabı kapattığı anda bütün sayfalar delindi. Bakakaldı öylece! Eee şimdi ne olacaktı peki?!

Elinde bir bardak suyla Mihrap’a yaklaştı öğretmen:

- Şimdi de bu suyu kitabın üstüne dök!

Olan olmuştu zaten; bardağı aldı eline ve kitabın üstüne boca etti. Döndü öğretmenine ve bir cevap beklercesine baktı.

-Bak Mihrap, bu kitap ben olayım o taşlar da sizler; yani öğrenciler… Sizler her ne kadar bazen yanlış şeyler yapsanız da her sayfamda bir öğrencim vardır; kimi zaman evet beni üzen bazen kızdıran… Ama sizler oradasınız Mihrap, sen de oradasın; önemli olan bu işte! Hepiniz bensiniz, benden bir parçasınız; bu yüzden birbirimizi bazen kırsak yanlış anlasak dahi bir bardak suda bile birlikte ıslanacak olan bir bütünüz. Bu söylediklerimi sakın unutma! Kırdığın kalplerin yağmurunda sen de ıslanıyorsan eğer o kalp aslında sana kırılmamış demektir. Bu yüce kalp de olsa olsa bir öğretmen kalbi olabilir. Çünkü bir öğretmen kalbi, anne kalbiyle baba kalbinin kesiştiği yerdir.

Gülümsedi öğretmen göz kapaklarına sığdırdığı merhametle:

- Sana kırılmadım Mihrap; ben sizlerin kitabı, sizler de benim bağrımdaki –birlikte ıslandığım- taşlar olduğunuz müddetçe de bu böyle olmaya devam edecektir.

Gülümsedi öğretmen… Gülümsedi öğrenci… Gülümsediler…

Hayatta en büyük mucize o gülümsemeyi yaratabilecek bir öğretmene rastlamaktır!

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..