Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ağustos '19

 
Kategori
Sinema
 

Bir Zamanlar Sinemada…

Bir Zamanlar...Hollywood’da son zamanlarda izlediğim en kötü film! İzlememişseniz naçizane tavsiyem, boş verin, ödeyeceğiniz bilet parasına, salonda geçireceğiniz 161 dakikaya yazık. (Reklâmları ve sinema salonuna gidiş geliş süresini hesaba katmadım bile). Ünlü yönetmen Quentin Tarantino’nun senaryosunu yazıp yönettiği, Leonardo DiCaprio, Brad Pitt, Al Pacino gibi başarılı aktörlerin yer aldığı film, Tarantino yerine tanınmamış biri tarafından çekilmiş olsa, bu kadar ünlü ismi kadrosunda barındırmasa gösterilecek salon bile bulamazdı eminim. Buna rağmen 2020 Oscar adayları açıklandığında “en iyi yönetmen, oyuncu, görüntü yönetmeni, yardımcı erkek ve kadın oyuncu” gibi kategorilerde en az 9 farklı dalda yarışa katılacağından, finalde de birden fazla ödül alacağından da eminim. Söylediklerim birbiri ile çelişiyor gibi geliyor değil mi? Aslında değil, her Oscar alan film mutlaka iyi film olmuyor… Akademi ödülleri uzun zamandır siyasi, ticari ve başka adil olmayan bağlantılarla sahiplerine ulaşıyor. Bir kere ortada çok ciddi rakamların döndüğü bir sektör var, saniyelik reklamlar için bile akıl alınmayacak kadar büyük paralar ödeniyor. Sanat, büyük sermaye ile yatağa girdiğinde ortaya çıkan çocuk her zaman aşk çocuğu olmuyor. Oscar ödülü gösterişli bir “etiket” ama her zaman en çok hak edene giden, adil bir ölçü değil maalesef. Akademinin daima “en iyiyi” ve “en yetenekliyi”  ölçen şaşmaz bir terazisi yok. Zamana, zemine ve duruma göre değerlendirilmeleri değişebiliyor. O yüzden adamların bu nostaljik Hollywood güzellemesine ödül vermemeleri mümkün değil. .

Bir oyuncu ve bir dublörün arkadaşlıkları etrafında gelişen, doğru düzgün bir senaryosu olmayan, sanki çorbada tuz niyetine Sharon Tate-Polanski hikâyesinin fantastik biçimde konuya dâhil edildiği, Bruce Lee’nin dayak yediği sahneyi saymazsak aksiyon örgüsü zayıf, tuhaf bir film Bir Zamanlar Hollywood’da… Henüz tamamlanmamış bir film gibi izledim, sanki yeniden düzeltilmeye kırpılıp biçilmeye oyunculara yeni diyaloglar ilave edilmesine bir de daha fazla üstünde çalışılmış bir senaryoya ihtiyacı vardı. Tarantino hem kendi adına, hem bir araya getirdiği oyunculara hem de filmin bir zamanların “Hollywood”’ın da geçiyor olmasına mı güvendi acaba? Önceden belirlenmiş takvime sadık kalmak adına aceleye mi getirdi? Yoksa yaşlandı mı? Bu filmin neden böyle olduğunun cevabını bilemeyeceğim. Bildiğim kötü olduğu. Hayranları tarafından “Gelmiş geçmiş tüm zamanların en iyi yönetmenlerinden” diye anılan Tarantino, Pulp Fiction(Ucuz Roman) 1994, Reservoir Dogs (Rezervuar Köpekleri)1992, Kill Bill: Volume 1-2(2003-2004) gibi sinema tarihine geçmiş filmlerin ardından “son” filmi olduğunu ilân ederek keşke bu tuhaflığa imza atmasaydı. Yönetmen koltuğunda kendisini orkestra şefi, seyirciyi orkestra elemanları gibi gören Tarantino başı sonu olmayan konuları kendine has bir kompozisyonla birleştirir, filmlerini önünden geçen görüntülere tepki veren izleyiciler için yapmayı ve onlardan farklı sesler çıkarmayı sever ve kendine has bir tarzı vardır. “hah dersiniz işte bu Tarantino filmi”. Bu filmde gözümüze sokulan çirkin kadın ayaklarını saymazsam “hah” diyeceğim ne zekâ ne espri ne de üslup vardı. Ancak bu defa orkestranın iyi yönetildiğini düşünmüyorum. Sanki Tarantino’yu taklit eden çakma sahte bir Tarantino filmi izlemiş gibiyim.

2003 yılında katıldığı bir canlı yayında kendisine Kill Bill Vol:1 filminin, insanları cinayet işlemeye teşvik etmesi ile ilgili düşüncelerini soran sunucuya Tarantino kızarak “Bu çok eğlenceli, ekranda şiddet izlemek çok eğlenceli, anladın mı?” diyordu. Pek çok röportajında sinemada şiddet unsurlarını izlemeyi çok sevdiğini, gerçek hayatta şiddete maruz kalma yerine sinemada şiddet unsurlarına maruz kalmanın daha iyi olduğunu söylüyordu ünlü yönetmen. “Once Upon A Time… in Hollywood” un sonlarında Manson çetesi hippilerinin “yıllardır bize sinemalarda şiddet izleten insanlardan intikam alma” niyetini duyduktan sonra, acaba Tarantino bu filmle kendi günahlarının kefaretini mi ödemek istiyor diye düşünüyordum ki… Daha fazlasını “spoiler” sahasına girdiğinden susuyorum. Filmde hâlâ şiddet var ama eski filmleri ile kıyaslayamayız. Onca emeğe, onca ünlü isme, onca zamana ve daha film proje aşamasındayken yapılan tanıtımlarla seyircideki beklentiyi yükselten onca reklâma, o beklentiyle filme gelen seyircinin sinemada harcadığı zaman ve paraya yazık… Para mevzuuna tekrar döneceğim unutturmayın! Zenginin malı züğürdüm çenesini yorarmış, ben ne düşünürsem düşüneyim film Amerika’da daha şimdiden 116 milyon dolar gelir elde etti, dünya çapındaki hasılatı henüz 65 milyon dolar civarında.

Peki, filmde hiç mi iyi şeyler yok? Var ama devede kulak… DiCaprio ve Brad Pitt vasat bir hikâyede rol alan iki profesyonel, ikisi de tartışmasız iyi oyuncu. Yetenekli çocuk yıldız Julia Butters kısa rolüne rağmen oldukça başarılı. Margot Robbie de güzel bir kadın o kadar… Mekânlar ve ruh 1960’ların sonuna uygun ama bu malzeme ile Tarantino daha iyisini yapamaz mıydı? Senaryosu iyi işlenmemiş, karakterleri tam oturmamış sanki kendisini mutlu etmek üzere uzunca bir film çekmiş yönetmen. Bir Zamanlar... Hollywood’da, “Dağ’ın fare bile doğuramadığı” bir hayal kırıklığı benim için.

Tüm eleştirilerime rağmen filmi benim ilginç kılan noktalarından biri “Rick Dalton ve dublörü Cliff Booth”karakterlerinin “Burt Reynolds ve dublörü Hal Needham”’dan esinlenilmiş olması. Tiyatroda başlayan oyunculuk kariyerine 1950'lerin sonlarına doğru televizyonda devam eden özellikle western dizileriyle tanınan efsanevi Burt Reynolds bir zamanların seks sembolü kadınların gözbebeğiydi. Gerçek hayatları ile bu filme ilham veren iki maço oyuncu Reynolds ve Needham çok uzun zaman aynı evde yaşamışlar. Needham karısından boşanmasının ardından 1973’de Burt Reynolds’ın Los Angeles’taki evine taşınmış ve ikinci karısı aktris Dani Janssen ile evlenene kadar burada tam 12 yıl yaşamış. Needham’ın oğlu bir röportajında iki oyuncu ile ilgili şunları söylüyor; “Her ikisi de süper maço adamlardı, ikisi de aynı şekilde büyütülmüşlerdi ve gerçek bir bağları vardı. Birlikte yaşadıkları 12 yıl büyük bir partiydi. Dünyanın en büyük gişe yıldızı ve yakışıklı dublörünün hayal edebiliyor musun?” Reynolds ve Needham zamanında çok beğenilen Smokey ve Bandit, Hooper, The Cannonball Run ve Stroker Ace gibi arabalı eğlenceli macera filmleri yaptılar.70’lerde kadınların hayranlık duyduğu koca bıyıklı Burt Reynods’la dublörü Hall Needham macera dolu filmlerde az arabadan atlamamış, az hız yapmamışlardır. Bu kadar tehlikeli filme ve hızlı hayata rağmen iki yakın arkadaşın ikisinin de 82 yaşında yataklarında hastalıktan ölmeleri mucize gibi…Tarantino filmin hazırlık aşamasında hayranı olduğu Burt Reynolds’la zaman geçirme fırsatı bulmuş. Burt Reynolds da ölmeden önce Bir Zamanlar…Hollywood’da’nın senaryosunu okumuş. Hatta Tarantino, Manson çetesine çiftliğini tahsis eden kör çiftçi George Spahn rolü için, Reynolds’la anlaşma imzalamış. Ancak 82 yaşındaki Burt Reynolds çekimler henüz başlamadan kalp krizinden ölünce bu hayal gerçekleşememiş. Reynolds, kendisinden hareketle oluşturulan Rick Dalton rolünü Leonardo DiCaprio’nun oynaması ile ilgili ne düşündü bilmiyorum ama dublör Cliff Booth rolüne Brad Pitt’in seçilmesini yadırgamış. Tarantino bu konuda Reynolds’la aralarında geçen diyaloğu şöyle anlatıyor: “Burt, ‘Yani Brad Pitt dublör adamı mı oynuyor ?’dedi. Ben de 'Evet' dedim ve Burt, ‘Birinin,”Bir dublör için çok güzelsin” demesi gerekir”dedi…” Sahiden Tarantino, filmde Pitt’e “bir dublör için fazla yakışıklısın” denilen sahneyi filme koymuş. Doğru,  Bradd Pitt, Reynods’in dublör arkadaşı Hal Needham’dan çok daha yakışıklı. Gerçek hayatta çok gözü pek bir adam olan Needham yazarlık ve yönetmenlik de yapmış efsane bir dublör. Tabii şimdiki teknolojik aldatmacalar yok o zamanlar, zaten adam ordudan ayrılmış eski bir paraşütçü komando, 56 kemiği, kafası gözü kırık, en tehlikeli sahnelerde ölüme meydan okuyan gerçek bir çılgınmış. 2013 yılında sektöre hizmetleri nedeni ile ömür boyu başarı ödülü kazanmasının ardından 82 yaşında ölmüş. İkisi de yaşamış olsa Bir Zamanlar… Holywood’da’yı izlese ne derlerdi acaba? Tarantino’nun son filmini ben beğenmemiş olsam da Oscar ödülleri dağıtılırken siz Bir Zamanlar… Hollywood’da adını sıkça duyacağınız için şimdi değilse de zaten sonradan seyredeceksiniz. “Aman efendim Bir Zamanlar… Hollywood’da muhteşem bir film, şöyle bayıldık böyle duygulandık” diyen kesimden farklı düşündüğümü hatırlatmak için bu yazıyı kendime not kabilinden yazıp sayfaya bırakıyorum. İzleyecekseniz ben mâni olmayayım.

Hani, “bana para mevzuunu hatırlatın” demiştim, onu da unutmadan bu günün sinema yolculuğunu nihayetlendirelim. Bu film Türkiye’de pek çok sinema salonunda 23 Ağustos’tan itibaren gösterilmeye başlandı, iyi bir seyircisi de var ancak istatistiklere göre 2019'un ilk yarısında ülkemizde sinemaya giden izleyici sayısı neredeyse yarı yarıya azalmış. Film yapımcıları ve sinema sahipleri arasında yılın ilk aylarında yaşanan gelir paylaşımı tartışmasının ardından ülkemizde sinemaya giden izleyici oranı yüzde 45’lere inmiş, sinema salonları 2019'un ilk yarısında seyircisinin neredeyse yarısını kaybetmiş.  Bunun nedenleri arasında ekonomik zorluklar, bilet fiyatlarındaki artış,  izleyiciyi mutlu edecek iyi filmlerinin olmaması, dijital platformların daha fazla tercih edilmesi gibi pek çok gerekçe sayılabilir. Sebebi her ne olursa olsun eğer sinema sektörü kendini revize etmez ise kalan seyircisini de kaybedecek. Böyle giderse sinemacılar “Bir Zamanlar…” tıklım tıklım dolu olan sinema salonlarını ancak böyle iyi reklâmı yapılmış üç beş Hoolywood filminde ya da rüyalarında görecekler. Söylemedi demeyin.

 

 
Toplam blog
: 96
: 1137
Kayıt tarihi
: 28.03.07
 
 

 Hacettepe Üniversitesi mezunu, nörobilimden psikolojiye disiplinlerarası eğitime hevesli bir Türko..