Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '08

 
Kategori
Haber
 

Bir ziyaret, bin yorum

Bir ziyaret, bin yorum
 

Olayları yorumlarken, ilk anda verdiğimiz tepkinin kriteri, bizim görüş ve düşüncemizle uyuşup uyuşmamasıdır.

Gönlümüzden geçenlere paralel bir davranış “doğru” diye damgalanırken, bize ters gelen bir eyleme de “yanlış” deyip karşı çıkarız.

Aslında bunda şaşılacak bir şey yok. Kişisel olarak zihnimizde oluşan durum için bu çok doğal.

Ancak bizim dışımızdaki insanlara, özellikle de büyük halk kitlelerine, topluma mâlolan bir olayda “doğru” veya “yanlış” kararını vermek, bunu ilan etmek ve iddia etmek o kadar kolay değil.

Bireysel olarak zaten bizim böyle bir konumumuz ve şansımız da yok. Gerçi blog yazarak 3-5 yüz kişiye derdimizi anlatabiliyoruz ama, gazeteler, radyolar, televizyonlar, bu konuda çok daha dikkatli olmalılar.

Sadece tepedeki sorumlu/yetkili bir kişinin görüşü istikametinde verilmiş ve kamuoyuna sunulmuş bir karar, bir hüküm, hem toplumu yanlış yönlendirmiş, hem de o kurumun imajını zedelemiş olabilir.

*****

Gazetelerde bugünün en önemli haberi, Türk Silahlı Kuvvetleri adına Kandıra cezaevine yapılan ziyaretti… Emekli paşalar Hurşit Tolon ve Şener Eruygur’a yeni Genelkurmay Başkanımız İlker Başbuğ, çok büyük bir jest yaptı.

Olaya çok değişik açılardan bakmak ve yorumlamak mümkün.

En kötü durumun bile aslında iyi bir yönü vardır. Bu bağlamda % 100 yanlış, çürük, haksız vs. gibi bir suçlama her zaman insanı yanıltır.

Ancak toplum olarak öyle bir hale gelmişiz ki, en olumlu bir hadiseyi bile, hep kötü tarafından ele alıyoruz ve aklımıza hep olmayacak şeyler geliyor.

Eve gelme saati geciken bir eşin, çocuğun, trafik sıkışıklığından, işini bitirememekten, başka bir işi daha çıktığından, unutkanlığından, vapuru kaçırdığından, trenin zamanında kalkmamasından gibi benzer sebeplerle gelemediğini düşünmeyiz de, hemen hastanelere, karakollara haber salmak isteriz.

Benzeri davranışı toplumu ilgilendiren konularda ve olaylarda da görüyoruz.

*****

Uzun yıllar Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmış iki paşanın, mensubu olduğu kurum tarafından bir vefa borcu olarak ziyareti, hepimizi birazcık şaşırttı ve “acaba?” şeklinde zihinlerimize bir soru çengeli taktı.

Farzedelim ki annemiz, babamız, çocuğumuz, yakın bir akrabamız, haksız yere tutuklandı. Hatta gerçekten bir suç işleyip de hapse düşmesi de mümkün değil mi?

Bugün cezaevlerinde binlerce mahkûm var. Onların aileleri, anne-babaları, çocukları yok mu?

Bir suç işleyip hapse düştüler diye, akrabalık bağları ortadan kalkıyor mu? Onları kimse ziyaret etmeyecek mi?

Hayır! Böyle bir insafsızlık olamaz.

Bu bağlamda Kandıra ziyaretini “insani bir davranış” olarak algılıyorum.

Bazı gazeteler, bu ziyaretten kendileri bazı mesajlar çıkarmışlar. Bazıları değişik mesajlar çıkarılabileceğine işaret etmişler. Haberi dümdüz “Kandıra ziyareti” diye verenler de var, “F Tipi Muhtıra” olarak niteleyenler de…

“Beşinci Günde Ziyaret Bombası” benzetmesiyle öküz altında buzağı arayan gazetelerin yanı sıra, bu ziyareti çok “Tuhaf” bulanlar da yok değil.

Bu davranışı bir “Vefa” bir “İlker Paşa Farkı” hatta saygıyla karışık yargıya bir “Müdahale” olarak görenler olduğu gibi, “İlker Paşa doğru mu yaptı, yanlış mı?” diye soran gazeteler de var.

Birbirinden farklı bu bakış açılarının Basın’da yer almasını, Türkiye için bir değişim ve yenilik olarak görüyorum.

Şu anda demokratik hayatımız bir evrim geçiriyor. Demokrasiyi bir devrim yoluyla önünde hazır bulan bu millet, onu hâlâ doğru dürüst içine sindiremedi. Zaten sindirme olayı yavaş yavaş evrim yoluyla gerçekleşir.

Burada sadece benim dikkatimi çeken husus, Veli Küçük’ün -en azından şimdilik- bu ziyaret kapsamına alınmamış olmasıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri, evlatları arasında ayırım yapacak bir kuruluş olmadığına göre, acaba bu konuda peşin peşin bilinen bazı şeyler mi vardır?

*****

Güçlü olmak hiçbir zaman haklı olmak anlamına gelmez. Sözgelimi, kendisine haksızlık yapıldığı gerekçesiyle güçlü kuvvetli birine karşı hakkını aramaya çalışan çelimsiz bir vatandaş, üstüne üstlük bir de dayak yese haksız duruma mı düşer?

Fizik gücünü kullanarak karşısındakinin ağzını burnunu dağıtan iri yapılı vatandaş da, bu durumda “haklı” mı olur?

Hayır…

Bunun zıddı olarak sırf “silahlı bir güç” olduğu için askeri haksız ve yanlış işler yapan bir kurum gibi düşünmek de çok yanlış. Sonuçta onlar da birer insan… Yurdun dört bir yanından, yurt savunması için “asker” olmak üzere sivil okul yerine askerî okullarda eğitimini yapan vatan evlatları…

Bireysel yanlışlar için hiçbir kurumun mensuplarına şüpheyle bakılamaz. Zaten İlker Paşa “Yargı kararlarına saygılıyız” diyerek her sonucu normal karşılayacaklarını da deklare etmiştir. Ben tam tersine bunu yargıya bir müdahale değil, bir güvence olarak görmek istiyorum.

Hava Kuvvetleri komutanımızın “Ergenekon’un ne olduğu henüz belli değil” söylemi de dikkate alındığında, bu ziyaretin olumlu sonuçlarıyla “Ergenekon”un daha da sağlıklı bir soruşturma sürecine gireceğini tahmin ediyorum.

Bekleyeceğiz ve göreceğiz bakalım.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..