Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '07

 
Kategori
Güncel
 

Bırakalım, DTP'nin hakkından siyaset gelsin

Bırakalım, DTP'nin hakkından siyaset gelsin
 

Ön bilgi: Aslında bu yazıyı dün yayına vermiştim. Ancak bir kayıt tarihi hatasından dolayı (yazım 1 ay öncesine kayıt edilmişti) yazı gerek kendi sayfamda, gerekse de genel blog sayfasında oldukça arkalara düşünce yeniden yayına vermek durumunda kaldım. Kendime ait olmayan bu hatadan ve sizlere verdiğim meşguliyetten dolayı özür dilerim.

.................................(3, 2, 1 yayındayız)

Bana sorsanız, “DTP, PKK’nın siyasi uzantısı mıdır?” diye, “Evet, bence öyledir” derim ve kendi tahminimi, algılamamı, görüşümü ifade ederim. Ancak gerek sokakta, gerek medyada, gerek siyaset camiasında ağırlık kazanan (ve kanımca doğru olan) bu görüş, ne bir hukuk devleti için, ne de siyaset hayatı için çok fazla bir şey ifade etmiyor.

Bunun iki nedeni var; İlki hukuk devleti belgelere ve kanıtlara göre davranır ve bir siyasi parti ile bir terör örgütü arasındaki bağı belgelemek oldukça zordur. Ancak bireylere dayalı bazı tali bağlantılar elde edilebilinir ama gerçek kişiler ile tüzel kişiler arasında bağ kurmak hukukta yeri olmayan bir şeydir.

İkincisi ise, eldeki kanıtları zorlayıp, hukukun sınırlarında hareket ederek adım atabilirsiniz ama bu adımın siyaseten size kazandırabilecekleri oldukça şüphelidir. Aynen 1994 yılında HEP milletvekillerinin yaka paça Meclis’ten gözaltına alınmaları ve partilerinin kapatılmasından terörle mücadele adına bir kazanç elde edilememesi gibi.

Bu durum gerçek anlamda demokrasinin zafiyet barındıran yapısının ve beraberinde siyasetin çok yüzlülüğünün eseri olabilir. Ancak tüm bunlara karşın ne demokrasinin alternatifi olan bir sistem var ne de siyasetten hariç düşüncenin ve icraatın bir potada eridiği bir mekanizma.

Bu gibi durumlarda, bu tip partilerin kapatılmamasını istemek, yasakçı ve şiddet içeren politikalara karşı çıkmak, hiçbir şey yapılmamasını önermek gibi algılanır. Oysa gerek siyaset, gerekse de demokrasi, terör ve uzantıları ile mücadelede oldukça geniş imkânlar sunar ancak bizim ülkemizde bu imkânların kullanılmasına pek rastlanmaz. Bu imkânları irdelemeyi bir sonraki yazıya bırakarak, biraz DTP’yi irdelemek istiyorum;

Azgelişmiş ülke formunun egemen olduğu ülkemizde, ne yazık ki başımızdaki terör belası da bu azgelişmişlikten fazlası ile etkilenmiş durumda. Bu tip etnik ayrılıkçı hareketlerde genellikle hareketlerin siyasi kanatları, askeri kanatlarına egemen olurlar. Şiddet, amaca yönelik bir malzeme olarak algılanır. Gerçi şiddete bulanan her hareket zamanla şiddetin çamuruna ve acı kurallarına bulandığından bu anlayış yavaş yavaş değişir. Şiddet, malzeme olmanın dışına çıkıp, hareketin asıl bedeni olmaya başlar ve bu tip hareketler içinde sonun başlangıcı burada başlar. Çünkü hiçbir toplum, grup ya da kişi kendisine hayatının sonuna kadar şiddet vaat eden bir hareketin peşinden gitmez. Çünkü askeri tarzların egemen olduğu hiçbir hareketten ne bir sivil siyaset türer, ne de modern bir devlet. Bu nedenledir ki, Mustafa Kemal meşru müdafaa gibi en masum direnme hareketi için bile, Meclisi açarak savaşı sivil kurumların kontrolü altında yürütmüştür. Her savaş manevrası için Meclis’ten karar çıkarılmıştır.

Oysa bulunduğumuz coğrafya için genellikle bu durum geçerli değil. Bu coğrafyada, kurumlar gücünü halkın temsilcisi olma çabası olan siyasetten değil, ya Allah’ın temsilcisi olma iddiasından ya da elinde tuttuğu silahın yaydığı korkudan alırlar. PKK denilen şiddet örgütü de bu gerçeğin bir parçası ve gücünü hiçbir zaman siyasetten almadı. Bu nedenle de, siyaset onun sözde ve suni bir uzantısı oldu ama o uzantı hiçbir zaman siyaset üretemedi. Başkanlarını, temsil mekanizmalarını, seçim adaylarını bile kendisi belirleyemedi. En son kaçırılan askerlerin teslim törenindeki milletvekilleri ile silah sahipleri arasındaki efendi köle ilişkisi bunu fazlası ile açığa çıkardı.

Ancak bu durum, bizim değil terör örgütünün bir zafiyeti ve ülkemiz siyasetinin ve demokrasisinin bu zafiyetten yararlanması gerekiyor. Öncelikle DTP’nin bir işlevi olmamasından dolayı, onun hukukun sınırlarının zorlanarak saf dışı edilmesinin bir faydası bulunmuyor. Aksine siyasete az biraz bulaşmış bir adımı saf dışı etmek, elinde silah tutanların pozisyonunu güçlendiriyor. Bulundukları pozisyonu haklı göstermelerinin yolunu açıyor.

İşin zafiyet yönüne gelince. DTP denilen yapı, şiddetin politikalarının gölgesinde kaldıkça kaybeden olacaktır. Bunun örneğini de aslında 2002 seçimleri ile 2007 seçimleri arasındaki farkta kolaylıkla görülebilir. Örneğin Bitlis’te 2002 yılında 30,352 oy alan parti 2007 yılında 22,800, Adıyaman’da 2002 yılında 25,666 oy alan parti 2007 yılında 14,350, Şanlıurfa’da 2002 yılında 83,600 oy alan parti 2007 yılında 52,287, Diyarbakır’da 2002 yılında 236,689 oy alan parti 2007 yılında 200,725 oy aldı.

DTP siyasi alanda var olduğu ama PKK’nın şiddetine boyun eğdiği, alternatif geliştiremediği durumda tabanını kaybetme riskini giriyor. Bu da özellikle uluslar arası düzeyde PKK’nın elini oldukça zayıflatan bir gelişme. Bu nedenle Temmuz seçimlerinden sonra PKK ve DTP, bir buçuk yıl sonra gerçekleşecek yerel seçimlerden, özellikle Diyarbakır’da ki seçimden çekiniyor (Çünkü DTP 200,725 oy alırken AKP 190,313 oy aldı). O seçimi kaybetmeleri onlar için tam bir fiyasko olacaktır. Ve ne yazık ki bu ülkenin doğusunda DTP’ye alternatif tek siyaset AKP. Çünkü bölgeye barış ve kalkınma vaat eden başka hiçbir anlayış yok.

PKK ve DTP’nin bu noktada çözümü Kürt milliyetçiliğini tırmandırmakta ve onun yolunu da şiddette gördükleri bir gerçek. Yani barışın tesis edilmesi onların aleyhine işliyor.

DTP’nin son kongresinde dile getirilenler, bölgenin gündemine denk düşmüyor ve bu politikalar büyük olasılıkla bu hareketi kendi tabanından yalıtacaktır. DTP, daha doğrusu PKK tarihinde ilk defa Barzani ile yakınlaşmalarının etkisi ile kapıldıkları büyük Kürt coğrafyası hayalleri peşinde koşarken büyük olasılıkla evdeki bulgurdan olacaklardır.

Elbette ki ülkemin demokrasisinin, bu şiddet hareketinin uzantısını siyaseten bertaraf edecek beceriyi göstermesi halinde.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..