Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Biraz düşünelim...

Her gün bir yazım olsun burada diye düşünmüştüm başlarken... Hedefi daha büyük tutmak lazım ki küçük başarılar elde edilebilsin denir ya, böylece belki iki üç günde bir yazma fırsatım olur diyordum.

Daha üçüncü gün fire vermeye başladım. Bir düğüne davetliydim. Deniz kenarında güzel bir sosyal tesiste, gelecekten umutlu, birbirini sevmiş, mutluluğa ilk adımını atmaya hazır iki genç, bu tür merasimleri kimbilir kaçıncı kez yaşayan birçok davetli huzurunda birlikte yaşamaya, hayatı birlikte tüketmeye, nikâh memurunun önündesöz veriyorlar, bunu deftere attıkları imza ile de perçinliyorlardı.

Her şey çok güzeldi gerçekten... Manzara da nefisti. Ama rüzgar bu güzelliği uzun süre daha seyretmemizi engelledi. Kendim için olduğu kadar eşim ve çocuğum için de endişe duyduğumdan dolayı, genç evlileri tebrik bile etmeden oradan ayrılmak zorunda kaldık.

Eve doğru giderken yolumuzun üstüne Üsküdar'ın meşhur Kanaat Lokantası çıkınca "şurada bir dondurma yiyelim" demekten kendimizi alamadık. Aslında çoğul konuşuyorsam da bu düşünce tamamen bana ait. Hem de tavuk göğsü üzerine dondurma yemek istedi canım.

Oğlum da bana eşlik edeceğini söyleyince sevindim. Eşimin "ben istemem, ben sonra Aslı'dan yalamalı dondurma yiycem" demesinin ne kadar anlamlı olduğunu tabii ki sonra farkettim.

Oğlum önündeki tabağı bitiremeyince onu da silip süpürmek bana kısmet oldu. Yalnız bu arada eşime tadımlık olarak ilk lokmayı ikram ettiğim zaman "bunda tuhaf bir koku yok mu?" diye sorduğunu da unutmadan belirtmeliyim.

Şakayla karışık, "Herhalde dondurmayı keçi sütünden yapmışlar, biraz ağıl kokuyor" dediğimde, oğlum burnunu tabağa sokarcasına yaklaştırmış, "baba ben bir koku alamıyorum" diyordu.

"Yavrum, bir kere bu tür kokular öyle açıktan burunla algılanmaz. Onu ancak tam lokmayı yutarken genzinde hissedersin. Tabii bunu anlayabilmen için de önce ağıl kokusunun ne olduğunu ve nasıl olduğunu bilmen lazım" diye bir taraftan ders verip bir taraftan biraz alay ettim.

Eve geldiğimizde midemde iyiden iyiye bir ağırlık hissetmeye başladım. Bulantı gibi bir şey sürekli beni rahatsız ediyordu. Bugünkü tarihle blog girmem lazımdı ama bilgisayarın başına geçemiyordum.

Sonunda ne olursa olsun kendi koyduğum kuralı bozmayayım diye zar zor masaya oturdum. Yaşadığım bu ilginç olayı yazmayı bile düşünemeyecek kadar kendimde değilmişim ki, ne yazsam ne yazsam diye bir hayli düşündüm. Cümleleri zor toparlıyor, kelimeleri ağır aksak girebiliyordum.

Tabii ki bu arada gün bitmiş, yeni gün başlamıştı bile. Tarih 26 Hazirana dönüşmüştü.

Sabaha kadar, hatta kalkıp işe gidene kadar başımdaki ve midemdeki ağırlıkdevam edip gitti. Çalışmak bir tarafa dik oturmam bile mümkün olmuyordu. Başımı masaya koyup yatmak da bana oldukça abes bir davranış gibi geldi.

Nihayet hemen karşımızdaki hastaneye gitmeye karar verdim. Bu kadar yakın olmasa eminim ki böyle çabuk karar veremez ve gidemezdim. "Ayakta duracak halim yok, durum böyle böyle" deyince beni hemen âcile aldılar.

Muayene ve tahlil sonucu zehirlendiğime karar verildi ve hemen serum takıldı. Üstüste iki serumun bitmesi için 3 saat kadar hastanede yattım ve ancak ondan sonra kendime gelebildim.

Doktorum biri iki ilaç da yazdıktan sonra "Merak etmeyin, önemli bir şey yok, 3-4 gün sonra eski halinize dönersiniz" dedi. Aslında bu tür olaylarda istirahat şart. Ama ben bu halde de işime devam ediyorum. Övünmek gibi olmasın ama, 40 yıldır çalışıyorum ve daha bir gün "ben hastayım" diye işe gitmediğimi hatırlamıyorum. Ama tam sağlıklı olmadığım da kesin. Bunu iki gün bloglarımı hiç açmayışımdan anladım. Şimdi biraz daha iyi miyim ne? Bilgisayarı açar açmaz, hemen şu yazımı yazayım deyip başladım tuşlara dokunmaya...

Sağlık kadar insan hayatında önemli bir şey yok. Bunu ben söylüyor değilim tabii, hepiniz biliyorsunuz. Ama bilmenize rağmen eminim çoğunuz da ihmal ediyorsunuz ve kendinize iyi bakmıyorsunuz. Son zamanlarda dilimize pelesenk olan "kendine iyi bak" tekerlemesi bile, bize bu konuda yol gösteremiyor. Çünkü bunu söylerken ne dediğimizin farkında bile değiliz. Sadece ağız alışkanlığı işte...

Allaha ısmarladık derken, bu iki kelimenin ne ifade ettiğini hiç düşünüyor muyuz ki? Yok yok, biz bir çok şeyi düşünmeden yapıyoruz bence. Ne olur biraz düşünelim, biraz düşünelim...

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..