Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Nisan '12

 
Kategori
Güncel
 

Bireysel şiddet, devletten rol kapmak!

Bireysel şiddet, devletten rol kapmak!
 

İşsizlik, ekonomik çaresizlik ve gelecek kaygısı toplumu gerdikçe geriyor.

Ardından çözümü şiddette arayan insan sayısı artıyor.

En son Gaziantep’te gencecik yaşta öldürülen bir doktor ile Van’da doktora saldıran bir milletvekili nedeniyle şiddet üzerine tezler, nutuklar dinledik.

Gerçek şu ki, eşini öldürenden, babasına anasına kıyana, sevgilisini boğandan doktorunu bıçaklayana kadar büyük bir “kıyam”ın içinden geçiyoruz.

Trafikte meydana gelen küçük bir kaza, sigorta şirketleri yerine karakol ya da hastanede sonlanıyor.

Yolda yanlışlıkla çarptığın adama özür dilemek için döndüğünde, yumruklu saldırıya hedef oluyorsun.

Gürültü çıkaran komşuyu uyarmaya çıktığında, kılları atletinden dışarı fırlamış bir adamın küfür ve hakaretlerini yaşamak zorunda kalıyorsun.

Mahalledeki taşkın gençleri ağabey edasıyla frenlemeye kalkmanın bedeli birkaç kırıkla acil servis odası olabiliyor.

İşyerinde amir-memur, patron-işçi tartışması, yargı yerine, pek çok kez karakolda ve hastanede sonlanıyor.

Kısaca gerilen, bunalan insanlar, cinnetin eşiğinde geziniyor.

Elbette eskiden de bu tip olaylar yaşanıyordu.

Ancak son yıllarda artış gösteren şiddet eğilimi, saldırı ve cinayetler artık müdahale ve önlem gerektiren bir iklime girdiğimizi işaret etmiyor mu?

Peki, iktidar bu gidişata müdahil olabilir mi?

Müdahil olsa, ne denli başarılı olabilir?

Bunun yanıtı, iktidarın şiddetle olan ilişkisinde aranmalıdır.

Bu yönüyle iktidar her türlü gösteriye, muhalefete, protestoya gösterdiği tahammülsüzlük ve şiddete olan eğilimiyle son derece olumsuz bir “şecere” inşa etmiştir.

Polisin toplumsal rolü;  biber gazı, cop,  tazyikli su,  tekme, tokat,  göz yaşartıcı bomba gibi sadece şiddetin öğeleriyle anılmaktadır.

Üniversitede görevli özel güvenlik birimleri, demokratik haklarını kullanan öğrencilere karşı polis şiddetini aratır düzeyde şiddet uygulamaktadır.

TBMM’nde hükümetin hazırladığı yasalara eleştiri dozunu artıran muhalif milletvekilleri bile şiddetten nasibini almaktadır.

Doğal olarak her talebinde “şamar”la, hoşgörüsüzlükle, aşağılanmayla, baskıyla tanışan insanın; bu süreci hayatının her alanına taşıması, alışkanlık edinmesi eşyanın tabiatı gereği “normal” olabiliyor.

Şiddete göbeğinden bağlı bir hükümetin, bireysel şiddeti önleme gayretlerinde samimi ya da ciddi olamayacağı ortadadır.

Doğrudan başbakan ya da bakanlar tarafından itibarlarına saldırılan, çalışma düzenleri bozulan, pek çok haberde hedef gösterilen sağlık çalışanlarına yönelik şiddet sonrası hükümet, şimdi neyin çözümünü tartışıyor, anlamak mümkün değil.

Oysa ekonomik tablo, eşitlik, paylaşım düzeltilmeden, çalışanların çalışma koşulları evrensel normlara ulaştırılmadan, devletin sosyal niteliği ve ödevi öne çıkarılmadan yaygınlaşan şiddet daha da artacaktır.

Bizim gibi ülkelerde bireyin gelecek kaygısı, mutsuzluğu, sisteme olan güvensizliği devlete dönük örgütlü mücadeleye dönüşemediğinden, bireysel “çözüm” seçenek olarak hep ortada durur.

Sonuçta cinnet halinde bir toplumda, cinnet halindeki insanların her an patlamaya hazır öfkelerinin kurbanı oluyoruz.

Devlet ve hükümetten başlayarak, sözle, diyalogla, geniş özgürlüklerle, hakları önceleyen bir yaklaşımla, yargının şiddete geçit vermeyen hassasiyetiyle ölümsüz, şiddetsiz bir demokratik iklim yaratmalıyız.

 
Toplam blog
: 152
: 700
Kayıt tarihi
: 17.07.08
 
 

Trabzonluyum ve bu kentte yaşıyorum. Kamuda inşaat mühendisi olarak çalışıyorum. Resmi görevimin..