Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Temmuz '11

 
Kategori
Kitap
 

Biri bana anlatsın!..

Biri bana anlatsın!..
 

düzenleme...


1509 nolu Rize Şer-iyye Sicilleri yayınlandı. 

Konuyu fazla uzatmadan bir şeyler karalamak için hemen bir örnekle yazıma başlamak istiyorum. 

“……………Aded 35: Hazavit  

Der-i devlet mekine arz-ı dai kemineleridir Trabzon vilayet dâhilinde kâin Lazistan Sancağı’nın merkezi olan Rize kazası kurâsından Hazavit karyesinden Durmuş Bayraktaroğlu Mehmed bin Hacı Ali ve Mehmed Ali bin Yunus ve Akmehmedoğlu Osman bin Mehmed ve Bilal bin Mehmed ve Mahmud bin Osman ve Osman bin İbrahim ve Alemdaroğlu Sefer bin İlyas ve Şahinoğlu Mahmud bin Memiş vesair ceridede mazbutu’l-esami müslimin bi ecma’ihim liva-i mezkûr hükümet konağında meclis-i idareye mahsus odada bi’l-cümle heyet hazır olduğu halde munakid meclis-i şer’i meali ukudda her biri takrir-i kelâm ve tabir-i ani’l-meram idub ………………….” 

Diye diye devam eden Osmanlı kaydı söyle bitiyordu: 

“ ……………Fi’l-yevmi’l-hadi aşer min şehr-i Rebii’l-evvel li sene ihdâ selâsîne ve selâsemie ve elf. Mukabele olunmuştur. Baş kâtib, nâib…………..” 

Bir şey anladınız mı Allah aşkına!.. 

Ben anladıysam siz de anladınız. 60 yaşındayım 50 senedir okur yazarım, iki üniversitenin kapısından geçtim birini bitirdim. Ama bu yazılanlarda hiçbir şey anlamadım. 

Anlamadım derken, noterde yaptığımız işlemlerde hala bu terimlerin, kullanılan dilin izleri olduğunu fark edebiliyorum. O kadar da cahil değiliz yani!.. 

Cumhuriyeti kurduk ya. Değiştirdik ya tu kaka Osmanlının her şeyini. 

Ama bir türlü o beğenmediğimiz Osmanlının hukuk terimlerinden, genel ifadelerinden kurtulamıyoruz. 

Atalarım da, dedem de anlamamıştı o dilden. O yüzden atalarım Osmanlının karışına “Yunus” diye bir dehayı çıkarmıştı. 

Şimdi Modern Türkiye’nin modern olmayan kanunları toptan değiştirilmek isteniyor. 

Doğrudur, değişsin!.. 

Ama ne yana!.. 

Hangi dil mesela? 

Şer-iyye sicilleri yayınlandı. Kocaman bir soru işareti. 

Neden? 

1509 nolu Rize Şer-iyye sicilinden alınan yukarıdaki tutanak, kayıt, her neyse… Osmanlıca yazılmıştı. 

Sağ olsun hocamız bunu Latin harflerine çevirdi. Büyük emek verdiğini öğrendim. Transkripsiyonunu yaptı. Transkripsiyonu bilgisayar ortamında yapmak zamanın teknoloji dilinden anlayan için fazla bir zahmeti yok gibi geldi bana ama soruşturunca büyük uğraşlar verildiğini öğrendim.. O anlamda kendisine çok teşekkür ediyorum. 

Düzenleme aşamasında her belgenin bir sayfaya yerleştirilmesi ve transkripsiyonu yapılan bölümün o sayfaya kopyalanıp yapıştırılması, hasılı zor ve zahmetli bir iş. 

Osmanlıca harflerle yazılan o zamanki kayıtların Latin harfleri ile değiştirilmesi neye yarar? 

Bunu neden bir yayın evi üslenir? 

Devlet tarafından İL HALK KÜTÜPHANE’ lerine gönderilen Osmanlı kayıtlarını belli yayın evleri neden telaşla kitaplaştırma derdine düşer? 

Amaç üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi? 

Bu sözden kastım şu . Amaç, tarihi hadiselerin en sağlam kaynak olan o zaman tutulan kayıtlardan günümüz Türkçesine kazandırılması ve toplumun geçmişi hakkında sağlıklı bilgi almasını sağlamak mıdır, yoksa bir şekilde telif hakkını elde edip yan gelip yatmak mıdır? 

O nedenle mi Osmanlı alfabesi ile yazılan kayıtları Latin harfleri yazmanın ötesinde hiçbir işe yaramayan o kocaman kitap (724 sayfa) yayınlandı? 

Osmanlıca tutulan bir kayıt Latinceye çevrilirse ne olur? 

Ne olur, mesela, Osmanlıca Arap harfleri ile yazıldığından o eğitimi almayanların okuması mümkün değildi. Okunur hale gelir. Uluslararası anlamda Latinceye çevirmek suretiyle en azından herkesin okuyabileceği bir metin haline getirilmiş oldu. 

Peki biz bir şey anladık mı? Osmanlıca eğitimi almayan hiçbir kimse hiçbir şey anlamaz. 

Anlaşılır olması için yapılan çalışmayı kat be kat daha zor bir işleme tabi tutmak lazım. Günümüz Türkçesine çevirmek lazım. Yoksa bu haliyle bir edebiyatçı – fikir ve sanat adamı olarak bana hiçbir katkısı yok 

Eğer günümüz Türkçesine çevrilip yayınlansa idi ortaokullarımızdan liselerimizden o günü anlatan nice hikayeler, nice masallar, romanlar, şiirler ortaya çıkacaktı. Vilayetimizin yazılı edebiyatı çok değerli bir kaynaktan beslenmiş olacak ve yeniden hayat bulmuş olacaktı. 

Lütfen yukarıdaki metni okuyun ve anladığınızı bi zahmet bana yazın… 

Çok değil yüz sene önce atalarımın yaşadığı bu topraklarda neler olduğunu bir insan olarak merak ediyorum ama bu merakımı giderecek hiçbir çalışma göremiyorum. Muamma devam ediyor. 

Yaşanmışlıklar güme gidiyor. 

724 sayfalık kitapta hazır bilgiler dışında ( ki bu 80 küsur sayfadır) Türkçesine çevrilen tek bir belge yok. 

Bu uğraşın beş on katı bir çalışma ile bu sağlanabilirdi. Buda uzun yılları alırdı ama eser olurdu, kaynak olurdu . Geçmişle bağ kurmamızı sağlardı. Ama maalesef öyle olmadı. Ham hum şaralop bir kitap ve ardından havaya giden masraflar zaman kayıpları ve elde edilen küçük ve önemsiz akademik başarı. 

O nedenle çoğu Prof.’ların yazdığı kitaplar hiçbir yerde ilgi görmüyor. Hatta aynı üniversitede hocalar tarafından öğrencilerin elinden alınıp bu kitap değil diye fırlatılıp atılıyor. 

Bu sözleri asla bu çalışma için demiyorum. 

Ama akademik başarısızlığımızın altında bilimsel çalışmanın esaslarını bilmememizden çok aceleciliğimiz yatıyor. 

Onu belirtmek için dedim. 

Genç hocamızın bu kadar emek verdiği kitabını halkın anlayacağı dilde yazması elbette ki çok zordu. Çok uzun yıllarını alabilirdi. Ama bir eser sahibi olurdu her anlamda. 

Bunu neden tercih etmediğini açıkçası merak ediyorum? 

Bu duruma ilgili yayın evinin dayatması mi sebep oldu.? 

Hocamıza gerekli telif hakları verildi mi? 

Bu kitabın yayınlanmasındaki amaç sadece yayın haklarını kazanmak mıydı? 

724 sayfalık bu devasa kitap kaç adet basıldı, kaça mal oldu, masrafları kim karşıladı? 

Bütün giderini yayın evi üstlenir istediği şekilde yayınlar. Beni fazla enterese etmez ama bu olaya kurumlarım STK larım dahil edilir masrafına ortak olurlarsa, o zaman bana hitap eden, hizmet eden bir eser ortaya konulmalıdır diye düşünüyorum.. 

Yayın haklarına el koyan yayın evi, masrafını da kendisi üslenmeliydi bana göre 

Sadece dil bilimi ile uğraşanlara, tarih bilimi ile uğraşanlara hitap eden bir çalışma ilimizin tanıtımı açısından desteklenebilir bir ölçüde. 

Ama böyle bir kaynağı öncelikle benim ilimdeki bir üniversite, benim STK’ larım, benim anlayacağım dilde çevirip halkın istifadesine sunmasını beklerdim. 

Bu alanda tarihsel bağımızın, köklerimizin bilinmesi anlamında içimizdeki boşluğun bir an önce doldurulması gerekmektedir. Bütün tarihi mekanları yok ettik, yaşadığımız ili “dün kondu” haline getirdik. Tarihte yaşadığımız coğrafyada neler oldu diye bakacağımız tek kaynak tutulan kayıtlar. O kayıtları bir an önce anlaşılır hale getirmeliyiz. 

Bu içimizde onulmaz bir yaradır. Okur yazarız ama 100 sene öncesini – 80 sene öncesini anlayamıyoruz. 

Neler oldu, bilemiyoruz? 

Akademik çevreler bu alanda bu ihtiyaca yoğunlaşmalı, STK larımız da bu anlamda destek vermelidirler ki toplum olarak daha moralli ve daha dinamik bir yapıya kavuşalım. 

O nedenle bilimsel bir çalışmaya kaynak teşkil edecek, birkaç araştırmacıya kaynak olacak koca bir eser benim için hiçbir anlam ifade etmiyor. Yazılı eser anlamında zaten piyasada esamemiz bile okunmuyor. 

O kadar fakiriz ki bu vilayette “bir senede kaç kitap yayınladı” diye sormaya bile cesaret edemiyorum. 

Bekli de bu anlamda en son sıradayız vilayetler arasında. 

Üniversitemiz var, akademisyenlerimiz var. 

Onlardan beklentim akademik kaygıya kapılmadan toplumsal katmanları harekete geçirecek eserler ortaya koymalarıdır. En başta da düşün dünyamıza derinlik katacak tarihsel bağımızın günümüz Türkçesine kazandırılması çalışmalarıdır. 

O zaman şiirimiz de olacak, romanımız da, resmimiz de, müziğimiz de!.. 

Yoksa suni teneffüsle yaşayan bir hasta gibi bir yanımız hep eksik kalacaktır. 

Yayın evinin burada çok önemli bir kırmızı nokta oluşturma gayreti umarım yoktur. 

Çalışma eksiklerine rağmen samimidir umarım. 

“Trabzon vilayet dâhilinde kâin Lazistan Sancağı’nın merkezi olan Rize kazası kurâsından Hazavit karyesinden” ifadesi umarım samimi bir tarihi kayıt tercümesidir. 

Sevgi ve saygılarımla… 

 

 
Toplam blog
: 449
: 609
Kayıt tarihi
: 24.06.08
 
 

Rizede yayınlanan ilk renkli gazete ViraHaberin kurucusuyum 5 sene baş yazarlığını yaptım. İLESAM..