Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Nisan '15

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Biri size aşkı tanımla derse ne dersiniz ?

Anlatılamayan acının verdiği mutluluk
 
Seni çok sevdim Aşk
 
Biri size aşkı tanımla derse ne dersiniz?
 
Aşk sizce tanımlana bilinir mi? Hep birlikte düşünelim.
 
Aşkı anlatıyoruz.
 
*
“Birine feci şekilde âşık oldum.”
 
“Öyle mi?”
 
“Feci”
 
“Feci, kötü yani?”
 
“Sorma.”
 
“Eyvah. Mutsuzsun.”
 
“Yok – Yok öyle değil.”
 
“Feci dedin!”
 
“Çok mutluyum.”
 
“Nasıl, az önce feci demedin mi?”
 
“Dedim. Çünkü fena halde feci…”
 
Siz çıkabilir misiniz böyle bir sohbetin içinden.
 
Feci ve mutlu…
 
İşte aşk.
 
Kargaşa…
 
Anlatılamayan. Acının verdiği mutluluk.
 
Hayda…
 
Böyle bir şey olabilir mi?
 
Olur.
 
Acı çekersiniz çok acı- yüzünüz tebessüm içindedir.
 
Siz dahi fark etmeden yüzünüz gülüyordur.
 
Ruhunuz çoktan ayaklanmış dolaşıyor hatta uçuyordur.
 
“Nasıl yani uçmak?”
 
“Uçmak – Kabına sığamamak!”
 
“Kabına sığamamak mı?”
 
“Evet.”
 
“O nasıl bir şey?”
 
Anlatılmaz yaşanır.
 
Gözler hüzünle gözyaşlarını akıtır.
 
Yürek almış başını gidiyor kalp atışları o kadar hızlanmış ki, ten üstünden belli.
 
Kalpte havalanmak için hazır. Komut bekler edasında.
 
“Niye?”
 
“Niye si var mı aşk.”
 
“Aşk öylemi?”
 
“Öyle tabi. Bu hallerde aptal olursunuz.”
 
“Aptal mı?”
 
“Evet, gerçekten aptal olursunuz. Aklınız hiç bir şeye basmaz, anlamaz, düşünmez, fikir yürütmez ya da yürütemez.”
 
“Neden?”
 
“Nedeni var mı aşk var.”
 
“Aşk varsa bunların hepsi garip hallere bürünüyor öyle mi?”
 
“Öyle.”
 
DÜŞÜNDÜ – düşündü.
 
bir şairin sözlerini hatırladı.
 
“Ah sendin beni garipleştiren Aşk
 
Sendin beni deli divane eden aşk
 
Sen beni benden almıştın hatırladın mı?
 
Sen beni yok etmiş, ezmiş mahvetmiştin bildin mi?
 
Sen beni garipleştirmiştin aşk
 
Sen benim hayatta tek mutlu olduğum zamanı, büyük acılarla bana hediye etmiştin aşk…”
 
AKLI KARIŞTI. TEKRAR DÜŞÜNDÜ.
 
Karşısındakinden medet umdu.
 
“Hadi canım hiç öyle şey olur mu? Ağlıyor musun gülüyor musun belli değil.”
 
“Tabi belli olmayacak onun adı aşk.”
 
“AŞK”
 
“Evet. Bak dinle sana anlatacağımdaki duygu karışıklığını:
 
Uzuvların şaşkına döndüğü,
 
Aklın kendini yitirdiği,
 
Vücudun perişan olduğu,
 
Gözlerin yaşlarla, dudakların anlamsız gülümsemeyle dolduğu hale aşk denir.”
 
“Hadi canım sen de?”
 
“Dur daha bitmedi, eksik anlattım.”
 
“Dahası var.”
 
“Hepsini anlatmaya benim gücüm yetmez, kimsenin yetmemiş zaten.”
 
“Nasıl ya?”
 
“Ellerin titrer bir bardak suyu tutamazsın.
 
Karşındakinin yüzüne bakarsın, anlattıklarını anlamazsın.
 
Programlarını iptal edersin o yoksa hiçbir şeyden tat almazsın.
 
İştahtan kesilirsin, yemekler tadını yitirir,
 
Bir anda yeni aldığın kıyafetlerin kifayetsiz, zevksiz, renksiz kalır. Hele onları giyinip aynaya baktığında görmek istemezsin.
 
Yenilik gerekir, para harcaman lazım.
 
Saçına başına kendine bakman gerek.
 
Kendini beğenmezsin,
 
Gözlerin parlar sadece,
 
Aptal aptal devamlı sırıtırsın.
 
Aynada kendine baktığını sandığında; karşında onun yüzü vardır. Fark etmezsin.
 
İyi haliyle kötü haliyle...
 
Kötü hali onundur sen onu bilemezsin.
 
Sana her hali ile güzeldir.”
 
“Bitmişsin yani?”
 
“Bitiş mi?”
 
“Nedir peki?”
 
“Ona dersin ki, aslında kendine dersin.”
 
“Kendine dersin?”
 
“Dersin;
 
Sen benim güzelliğimsin,
 
Sen benim nefesimsin,
 
Sen benim ömrümsün,
 
Sen bensin. Benimsin.
 
Böyle de divane şekilde nerede olduğunu bilmeden anlamadan, hatta ayaklarının yere bastığını hissetmene ona gidersin.”
 
“İyi de hiçbir şey anlamadım.”
 
“Aşk’ı anlamak ha!”
 
“Altı üstü bu bir randevu.”
 
“Sus hata yapma, randevu işte daha ne olsun?”
 
“İyi de sen onu dün tanıdın?”
 
“Öyle mi? Sanmıyorum. Ben onu doğduğumdan beri tanıyordum. Onu biliyordum. Onu görüyordum. En önemlisi onu bekliyordum.”
 
“Neyi bekliyordun?”
 
“Aşkı bekliyordum. Hamdolsun geldi.”
 
“Bu kadar acı, bu kadar karışıklık, bu kadar temaşa bunun sana getirisi.
 
AŞK”
 
“Evet, daha ne olsun. Ben çok şanslıyım.”
 
“Acı çekeceğin için.”
 
“Aşkı bulduğum için.”
 
“Uykusuz, iştahsız, zevksiz ve onsuz olduğunda yaşamsız!”
 
“Evet, güzel olan da bu değil mi?”
 
“Bu mu?”
“Sen böyle sevinçle acıyı aynı anda doyasıya yaşadığın başka bir duyguyu hatırlıyor musun?”
 
“Nasıl yani?”
 
“Kalbin yerinden oynayacak, razısın çünkü mutlusun,
 
Başına ağrılar girecek, heyecandan bir çeşit gebereceksin.
 
Umurunda değil, razısın.
 
Tek o olsun, gerisi yalan diyeceksin, ne mal ne mülk ne de hiçbir şey”
 
“Yapma ya bu kadar ha?”
 
“Bu kadar.”
 
“iyi de aklım iyice karıştı, hatta hatlar karıştı. Bir sen, bir iç ses, bir dış ses. Hepsi birbirine girdi. Kim neyi söyledi, kim aşkı biliyor? Aşkı nasıl tarif ediyor?”
 
“Özetine bak sen. Ben çok mutluyum.”
 
“Acılarla mutlu.”
 
“Evettt.”
 
“O zaman bende âşık olmalıyım.”
 
“İşte o zor.”
 
“Nasıl zor.”
 
“Aşk seçer, herkese aşk hediye edilmez.”
 
“Aşk seçer öyle mi?”
 
“Elbette, hak etmek gerekir.”
 
 
 
 
 
Nazan Şara Şatana
 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....