Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '08

 
Kategori
Dünya
 

Biri yer, biri bakar kıyamet ondan kopar

Biri yer, biri bakar kıyamet ondan kopar
 

"Diyete Hayır Günü" kutlamaları, Kaynak; National Geographic


Kahraman Amerikan tüketicisi cansiperane bir şekilde dünya ekonomisini kurtarmak için mücadele etmeye devam ediyor. Hem de neler uğruna; inanılmaz bir borç yükü altına girmek ve sağlık sorunları ile karşı karşıya kalmak adına.

Eğer Kahraman Amerikan tüketicisini tanımlamak için iki özelliğinden bahsetmemiz istense tartışmasız bir şekilde öne çıkacak olanlar şunlardır; borçlular ve obezler

Bu gün Amerika’da tipik bir orta sınıf ailesi kredi kartı ve mortgage borcu batağında. Hâlihazırda tüm kart sahiplerinin neredeyse üçte ikisi temerrüde düştü ve faizin faizini ödüyor. Kart sahibi başına düşen ortalama borç batağı 2005 sonunda 4, 950 dolara ulaştı. Yani “gelişmekte olan bir ülkenin” kişi başına düşen gelirinden fazla. (Kaynak: Birgün Gazetesi, 27 Şubat Salı, 2007 ya da google yapacağınız basit bir arama ile karşınıza çıkacak herhangi bir web sitesi)

Türkiye’de de kişi başına düşen ortalama gelir 5.000 dolar civarında. Yani ortalama bir Amerikan vatandaşı, ortalama bir Türk vatandaşının geliri kadar borçlu. Ve söz konusu bu borç kişisel borç, yani zaman zaman bizde yapıldığı gibi devletin tüm borç yükünün vatandaş sayısına bölünmesi ile elde edilen rakam değil.

Amerikan halkı sırf dünya ekonomisi işlerliğine devam edebilsin diye kazandığından fazlasını harcıyor. Ancak Allah da şahittir ya, kendileri için bir şey istiyorlarsa namerttirler. Tüm çabaları dünyanın geri kalanı bir ekonomik krize girmesin ve ufukta gözüken ekonomik buhran en hafif şekilde atlatılabilsin diyedir.

Eh bu kadar harcamayı yapıp, bir kenara atmakta mümkün olamayacağına göre, israfı sevmeyen Amerikan halkının satın aldıklarının da tamamını tüketme uğraşı ayrıca takdire şayan bir konu. Ancak bu çabanın da yan etkileri kendisini göstermekte gecikmiyor. (Hayat ne kadar nankör yarabbi)

Amerika'da 1960'lı yıllarda nüfusun yüzde 10'u, 1980'li yıllarda yüzde 20'si, 1990'lı yıllarda yüzde 35'i, şu anda ise yüzde 40'ı obez. (Kaynak: Prof Dr. Üstün Korugan: Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi)

Ayrıca ABD’de obezite tedavisine ayrılan bütçe yılda 100 milyar dolardan fazla. (Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bütçesi 190 milyar dolar civarında)

Obezitenin yarattığı, kalp ve damar rahatsızlıklarını, diyabeti, kemik ve kas problemlerini saymıyor ve önemsemiyorum bile. Bu gidişle ABD’de askerlik yapabilecek sağlıklı kişi bulmak bile mümkün olamayacak neredeyse. Zannedersem gözü kara ve ateş yürekli Türk Gençlerini bu ihtiyaçlarını gidermek için kullanmaya yönelik bir proje hazırlığına başlamışlardır.

Dünya ekonomisi ile Amerikalı tüketici ilişkisine tekrar dönecek olursak.

Dünya ekonomisinin birilerinin üretmek için çırpınıp, diğerlerinin de kendisini zorlayarak tüketmesi üzerine kurulması oldukça komik bir ilişki aslında. Ancak kapitalizmin günümüzdeki versiyonu ne yazık ki bu sistem üzerine kurulmuş durumda. “Büyüme hızı” denilen sihirli sözcük günümüz ekonomi dünyasında kabul edilen kıstas. Bir önceki yıla göre daha fazla üretip, tüketti iseniz, kâğıt üzerindeki rakamlar, bir önceki bilançodan daha yüksekse işlerin yolunda gittiği kabul ediliyor.

Ancak bu ilişki tarzının kendi içinde bir çıkmaz sokak ya da fasit bir darbe ya da kısırdöngü ürettiği bir gerçek.

Ortalıkta dolaşan para miktarı arttıyor ama bu artan şey bir taraf için verecek hanesinde yer alırken diğer taraf için alacak hanesine yazılmış rakamlardan öte bir şey değil aslında.

Ne yükselen üretim miktarı ne de artan tüketim miktarı, savaşı, yoksulluğu, açlığı ve cehalet ortadan kaldırabilmiş, dünyaya barış, eşitlik, özgürlük ve refahı getirebilmiş değil. Ne üreten zengin olup pozitif yönde bir değişime uğruyor, ne de tüketen için her yolunda gidiyor.

Rakamlar bazında artış gösteren şeylerin, ekonomik anlamda, siyasal anlamda ve çevresel anlamda dünyaya bir katkısı yok. Örneğin artık ABD’yi siyasal anlamda etki altına alabilecek bir ekonomik güç haline gelen Çin hala otoriter bir ülke ve insan hakları ihlalleri konusunda ihlalci ülkeler listesinde oldukça önde. Kendi vatandaşına dair bir gelir artışı da sağlayabilmiş değil. Şu an bir Çin’li işçinin ortalama aylığı 100 dolar civarında. Ortaya çıkan bir refah artışı da yok. Ayrıca gelişen, büyüyen hegemonik bir güç haline gelen Çin’in dünyaya vaat ettiği bir fikir, düzen ve hayal bulunmuyor. ABD’nin yerine geçtiğinde dünyamız daha barışçı, daha uygar ve refah içinde bir gezegene dönüşmeyecek. (Bu elbette ABD hegemoyasının hiç yoktan iyi olduğu, daha kötü bir emperyalist geleceğine şimdikine dört elle sarılmamız gerektiği anlamına gelmez)

Ayrıca bu kadar üretim ve tüketim, dünyanın doğal dengesi üzerinde inanılmaz bir baskı oluşturmuş durumda. “Küresel Isınma” denilen sürecin tek ve tartışmasız gerekçesi insanoğlunun hesapsız kitapsız üretme ve tüketme çabası. Dünya ekonomisi ve küresel ısınma mevzusunu da bir sonraki yazıda irdelemek istiyorum.
 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..