Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Nisan '08

 
Kategori
Mimarlık
 

Birinci meclisi gezerken...

Birinci meclisi gezerken...
 

YAŞASIN 23 NİSAN...
YAŞASIN ULUSAL EGEMENLİK...

İçimden geldi...
Bugünkü yazıma bir sloganla başlayayım dedim.
Aslında; yaklaşık ilk 100 yılı “ulusu”, arkasından gelen diğer 100 yılı ise “egemenliği” kurmak için geçen 200 yılı ne kadar kolay anlatıyor “bu slogan”.

1980'lerde, Taşkışla'da mimarlık okuduğum günlerde başlayan bir merakı: yani "binaların cisimleşmesi sürecinde yaşananların tarihini araştırma merakını" yaşamımın son 20 yılında “acemi” notlar alarak bir defterde sürdürmekteydim.

www.hispanatolia.com'da başlattığım ve birer gün ara ile Milliyet Blog'a da taşıdığım Gaudi eserleri ile bu notlarımı “derli toplu” yazabildiğimi (<ı>ya da en azından aldığım övgülerden ben öyle sanıyorum şimdilik) anlayınca, bu denemeleri sürdürmeye karar verdim.

Bugün de 23 Nisan olunca, birinci Meclis binasını anlatmaya çalışacağım size.

Ve binada dolaşmadan hemen önce dilerseniz, biraz eski yıllara dönelim.
20. yüzyıl başlarında Ankara, yaklaşık 400 yıl boyunca içinde kaldığı Kale surlarından çoktan çıkmış, konut dokusu Çankırı Kapı yönünde ilerlemeye başlamıştı. Yenişehir tarlalarında ise çoktan tarıma başlanmıştı.

Ankara, 12. yy'dan bu yana belirleyici olan Ahi örgütlenmesinin “dayanışmacı” (<ı>solidarist) öğretisine çok sıkı bağlı kalmış bir toplumsal yapıya sahipti. Bu toplumsal yapı da, 19. yy'a damgasını vuran manifaktür üretime dolayısı ile rekabete yönelmeyen bir Ankara'yı oluşturmuştu. Bu tabi mekana da yansıdı. Salt Saray'ın ve ordunun; deri, demir ve sof kumaşı gereksinimlerine yanıt veren sanayi ve buna bağlı ticaret, geçen yüzyılın sonunda ancak bugün Ulus olarak bildiğimiz Taşhan bölgesine kadar yayıldı.

İttihat ve Terakki Cemiyeti Kulüp binasının yapılacağı bu bölgesi ise Taşhan'daki bir mezarlıktı.

Bu mezarlık yeri itibariyle, 1892'de yapılan Bağdat Demiryolu'nu kullanarak seyahat etmek isteyen Ankara'lıların geçmek zorunda oldukları bir yerdeydi ve mezarlığın Kale'ye doğru olan girişinde ise bir derviş kulübesi bulunmaktaydı. Bu kulübede yaşayan bir derviş ise, geçenlerden 1 kuruş ayakbastı parası alırdı.

Evet...
1915'de, savaşın birinci yılında, dönemin iktidarı olan İttihat ve Terakki Partisi (<ı>fırkası), Ankara'daki parti binasının yapımı için bu alanı seçti. Ve evkaf'ta (<ı>vakıflar idaresi) çalışan mimar Salim Bey'den bir proje istedi.

Salim Bey; 22 metreye 43 metre boyutlarında, bir bodrumu bulunan ve bir büyük toplantı salonu ile 9 değişik boyutta odadan oluşmuş tek katlı projesini tamamladı. Ankara taşı ile yapılmasını tasarladığı Bina, dönemin mimari tarzı olan I.Ulusal Mimarlık akımına ilişkin tüm elemanları içeriyordu.

Kemerle tamamlanan pencereler eklenmiş üç kütle ana kütleye yapıştırılmış ve bu çıkmalar arasında da bağlantı oluşturan iki derin balkon konularak mütevazi ancak çok hoş bir 43 metrelik ön cephe yaratılmıştı. Bu uzun yüzey, yine I.Ulusal Dönemin özelliklerinden olan geniş bir saçak ile başlayan ahşap çatı ile tamamlanmıştı.

Binanın subasmanı, biraz daha yükseltilerek balkonların altına kadar dayanmış ve burasının da Ankara taşı ile kaplanması düşünülmüştü.

Proje İttihatçılar tarafından beğenildi ve 1916 yılında, Enver Paşa'nın da katıldığı bir törenle inşaatına başlandı. İnşaatın kontrolü işi için Kolorduda askerlik yapan ve birkaç yıl sonra Ulusal Mücadelede şehit düşecek mimar Hasip Bey görevlendirildi.

Binanın kagir kısmı tamamlandı ancak mütarekenin imzalanması ve hanedanlığın içine düştüğü belirsizlik nedeniyle inşaat, kiremitleri döşenemeden 1920 yılına kadar üstü açık olarak boş kaldı.

Kısa bir süre sonra Ulusal Mücadele başladı.
Ve "mücadelenin" yedinci ayında, 27 Aralık 1919'da Mustafa Kemal Ankara'ya geldi.

Mustafa Kemal, Ulusal Mücadelede olağanüstü yararlık gösterecek yeraltı ve savaş destek örgütlenmeleri kuran Ankara Seğmenleri ile yaptığı görüşmeden sonra kararını da vermişti. Ankara “mücadelenin merkezi olmalıydı” ve siyasi çalışmalar da bu "yarım kalmış" binada sürdürülmeliydi.

Bu karar üzerine, daha sonra 1.dönem Bursa milletvekili olacak Necati Bey'e (Kurtuluş) binanın Meclis toplantılarına uygun hale getirilmesi için gerekli değişikliklerin yapılması, onarımı ve düzenlenmesi görevi verildi.

Ve Ankara'da müthiş bir seferberlik başladı.
Önce, Ulucanlar da yapılmakta olan ilkokulun kiremitleri toplandı ayrıca, Ankaralıların evlerinden getirdikleri kiremitlerle binanın damındaki açık kısımlar kapatıldı. Sağdaki ilk oda mescit, onun yanındaki küçük oda ise “Meclis Reisi” Odası olarak döşendi. Bunların karşısındaki odalar ise “İdare Heyeti” ve “Komisyon” odaları ile “Riyaset Divanı” Odası haline getirildi.

Sağda bulunan Toplantı salonu ise sağdan soldan derlenmiş eşyalarla döşendi. Şöyle ki; milletvekillerinin oturacakları sıralar “muallim mektebinin uygulama sınıfından” (<ı>Ankara Öğretmen Okulu) getirildi. Binanın elektrik tertibatı olmadığı için iki büyük gaz lambası tavana asıldı. Isıtma için ise, çevredeki kahvelerden alınan sactan iki büyük odun sobası salona kuruldu. Kürsüyü bir Ankaralı marangoz yaparak hediye etti. Tüm kırtasiye malzemeleri ise resmi kurumlardan toplanarak meclise getirildi.

Özetle Ankara halkının yoğun katkı ve katılımı ile Bina, 4 ay içinde tamamlandı.

23 Nisan 1920'de ilk kez toplanan Meclis, 15 Ekim 1924'e kadar 4, 5 yıl bu binada görev yaptı.

Bina, 5 Kasım 1925'de Mustafa Kemal'in; “Talebe Efendiler: Yeni Türk Hayat-i içtimaiyesinin bâni ve müeyyidi olmak iddiasiyle tahsile başlayan sizler; Cumhuriyet devrinin hakikî ulema-i hukuku olacaksınız.” diye başlayan açılış söylevi ile Hukuk Mektebi'ne devredildi.

2 yıl sonra ortaklaşa kullanılan bina, Hukuk Mektebi'nin eski postaneye taşınması ile Cumhuriyet Halk Fırkası'na kaldı ve 1952 yılına kadar burası partinin genel merkezi olarak kullanılmaya devam etti.

1952 yılında Maarif Vekaletine devredilen bina, 9 yıl boş kaldıktan sonra Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne devredilerek 23 Nisan 1961'de “Türkiye Büyük Millet Meclisi Müzesi” olarak ziyarete açıldı.

Atatürk'ün doğumunun 100. yılı programı kapsamında, 2. Meclis binası ile birlikte yeniden ele alınan Bina, Kültür ve Turizm Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından restore edilerek 23 Nisan 1981 yılında "Kurtuluş Savaşı Müzesi" adıyla yeniden ziyarete açıldı.

Haydi şimdi binayı gezelim.
Bina sizi uzun bir koridor ile içine alır. Koridorun sol tarafındaki ilk oda Riyaset Divanı (<ı>Bakanlar Kurulu) Odasıdır. Oda, değişik Bakanlık çalışmaları için de dönüşümlü olarak kullanılmıştır. Odada, Sivas Kongresinde kullanılan divan masası da sergilenmektedir. Duvarlarda ilk dönem Bakanlar Kurulu üyelerinin resimleri vardır.

Bu odanın yanındaki ikinci oda, Encümen (<ı>Komisyon) Odasıdır. Duvarlarda Ulusal Mücadelenin ilk yıllarına ait fotoğraflar ve değişik objeler bulunmaktadır. En değerli obje ise Erzurum Kongresi'nde kullanılan mühürdür.

Bu odanın yanında bir tür “Meclis kulisi” olarak kullanılan Dinlenme Odası bulunmaktadır. Bu odada “burada olması tartışılabilecek” birçok obje ile resimler sergilenmektedir.

Bir sonraki 4. oda, yasa tekliflerinin Anayasaya uyumunun incelendiği Şer'iye Encümeni Odasıdır. Buradaki en etkileyici obje “Misak-ı Milliyi temsil eden semboller” içeren halıdır.

Koridorun solundaki 5. ve 6. odalar, Meclis İdare Odaları olarak kullanılmıştır. Bugün 6. oda müze yönetimi tarafından kullanılmaktadır. 5. odadaki birçok resmin ve objenin yanı sıra en etkileyici olan Hanımlar Esirgeme Derneği'nin Meclis'e hediye ettiği örtüdür.

Koridorun sağ tarafında ise Büyük Toplantı Salonu bulunur. Salon ilk haliyle korunmaktadır. Salonun tam ortasında başkanlık ve divan üyeleri kürsüsü ve arkalarında ise eski harflerle yazılmış “Hakimiyet Milletindir” yazısı yer alır. Kürsünün karşısındaki sıralar Bakanlar Kuruluna, yanlarındaki sıralar ise milletvekillerine ayrılmıştır. Salona bakan sağ balkon, yabancı büyükelçi veya kordiplomatlara sol balkon ise dinleyicilere ayrılmıştır. Balkon altındaki alan ise basın bölümüdür.

Salondaki “loş” hava bile öylesine aydınlık ki...

Salondan sonraki sağdaki ikinci oda, Reis (<ı>Meclis Başkanı) Odası. Mustafa Kemal'in o “eşsiz” kararların çoğunu verdiği bu oda çok sade döşenmiş ve ilk hali korunarak ziyaretçilere gösterilmektedir.Bu odanın “sadeliği” kadar etkileyici olan diğer şey ise, kimi zaman sergilenen Cumhurbaşkanlığı mühürüdür.

Koridor Mescit olarak düzenlenmiş girişe göre ilk oda ile sonlanmaktadır. Bodrum kat ise bugün kısmen sergi salonu ama daha çok depolama amaçlı kullanılmaktadır.

Bu geziyi tamamlarken,
kimilerinin Cumhuriyetin kurucu kadroları için söylediklerinin aksine, bu toprakların “bağımsızlığına” inanan insanların, özümsenmiş bir demokratik sürecin içinden geçtiklerini vurgulayan, Mustafa Kemal'e ait şu cümleyi yinelemek gerekiyor: ”Büyük Millet Meclisi, Türk Milletinin asırlar süren arayışlarının özü ve onun bizzat kendisini idare etmek şuurunun canlı bir timsalidir.”

Yeniden;
yaşasın bağımsızlık” ve
“yaşasın egemenlik

Dostluk ve Saygılarımla,

 
Toplam blog
: 49
: 8893
Kayıt tarihi
: 22.11.07
 
 

1964 İstanbul doğumlu, Ankara'da yaşayan İTÜ mezunu bir mimarım. 1991-1998 yılları arasında Mimarl..