Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Temmuz '12

 
Kategori
Deneme
 

Birkaç güneş ısmarlamak

Birkaç güneş ısmarlamak
 

Hayatın kör kuytularındandır hep çığlıklar…

Tüm değerlerin parayla ölçülmediği zamanlar yaşandı mı ki ?

Emek karşılığı olan mutlak maddi değerlerden bahsetmiyorum elbet.

Hani şu “ al gülünü, ver gülümü “ çerçevesinde olanlardan bahsediyorum.

Yani paranın amaç değil, sadece araç olduğu zamanlar…

“ Hayat hayaldir “ derler ya büyüklerimiz…

Her gün milyarca insanın doğup milyarca insanın öldüğü bir dünyada, bir de her gün doğup her gün ölenler de var… Ve hatta bir kere doğduğu halde her gün ölenler de…

Hep aydınlık arayanlar; bir ışık, bir güneş… Her gün kararan ya da zaten kararmış olan dünyalarını aydınlatacak, ısıtacak, yarınlarına da umut olacak bir güneş…

Hayatın peşinden sürüklenmek mi, yoksa hayatı peşinde sürüklemek mi ?

Tercihler bizi hep aynı yol ayrımına getirir aslında…

Hayatın seyircisi olabilirsiniz ama hayat asla seyirci olmaz…

Hem hayatlarınızda, hem etrafınızda yaşananlara kayıtsız değilseniz, yaşadıkça tecrübelerinizle birlikte anılarınız ve acılarınız da artıyor demektir…

İnsan… Yaşadığı tüm acılara rağmen hayata tahammül gösterebilen tek varlık; gülmeyi unutmadan, hatta bazen hayatla dalga geçebilen…

Yaşadığımız hayatlar bize ait değil aslında… Hepsi her anıyla bize emanet edilmiş zamanlar…  Mesele şu ki, o zamanları nasıl kullandığımız…

Her an sürprizleriyle karşımıza çıkan hayata kafa tutabilme becerisi değil midir güçlü olmak, başara bilmek; ta ki o emanet elimizden alınana kadar… İşte o geçen süre içerisinde, bilmem hangi kuytularda, köşelerde, hayatı kuşatan karanlıklara güneş beklenir çoğu kez…  Bu duyguları yaşamayan var mı ? Hiç sanmıyorum. Hani denir ya “ bugün benim yaşadığım kabus, yarın senin gerçeğin olabilir “ diye… Öyleyse bir bakın dünya üzerinde açlıktan kırılanlara…  Depremle yerle bir olmuş şehirlerinde, ülkelerinde bir kurtarıcı el bekleyenlere…. Savaşlarla her gün ölüm kusan silahların gölgesinde yaşayanlara… Haksız yere suçsuz yere hayatı karartılanlara… Töre cinayetlerine… Çocuk yaşta zorla evlendirilen kızlarımıza… Eğitim hakları aileleri tarafından ellerinden alınan çocuklarımıza… Ve daha bir çok şeye… Her biri hayatın kör kuytularında, belki bir umut, bir güneş diye her an duada; he an doğabilecek bir güneş hayalinde… Ve bir de hırslara kurban edilen gelecekler…

Hiç güneş olabiliyor muyuz ki hep güneş beklediğimiz kadar ?

İşte böylesi bir dünyada yaşamak, ama kayıtsız kalmadan…

İnsanlar bir taraftan tabularının kurbanı olurken bir taratan da yeni tabular üretmiyorlar mı… Bir taraftan bir ışık özlemiyle güneş beklerken bir taraftan da güneşleri karartmıyorlar mı ? Hayatı böyle mi anlamalı, böyle mi yaşamalı insan…

Hep aynı şey tekrar edilmez mi o kaçınılmaz son’a varınca; tam da “ eyvah ! “ deyip her şey anlaşılmaya başlandığında, hırslardan arındığımızda hayat biter… Ya sonra… Hayatın son adımıyla sonsuzluğun ilk adımının eşiğinden geçerken, üzerimize neyin doğacağını da bize emanet edilen hayat içindeki yürüyüşümüz belirlemeyecek mi… Ve artık yaşarken ısmarladığınız güneşlerin asıl doğma vakti değil midir…

Erol Güldiken … 22.6.2012

 
Toplam blog
: 53
: 1368
Kayıt tarihi
: 31.10.08
 
 

Bestekar ve Yazar'ım. Sanat, kişisel gelişim ve hayata dair; elimin erdiği, dilimin döndüğü ve ka..