Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Nisan '08

 
Kategori
Sinema
 

Bisiklet hırsızları..

Bisiklet hırsızları..
 

Savaş sonrası İtalyasının, sosyal dokusunu alabildiğine yalın, alabildiğine çırılçıplak bir gerçeklik halinde anlatan bir filmdi Bisiklet Hırsızları. Savaşın doğal sonucu, toplumların hayat anlayışında, ahlak düzeyinde kaçınılmaz bozulmalar ortaya çıkmasıdır.

Yönetmen Vittorio De Sica'nın eşine az rastlanır yalınlıktaki anlatımı bu filmi, sadece İtalyan sinemasının değil, tüm dünya sinemasının baş yapıtlarından biri yaptı.Geçen hafta, televizyon kanallarından birinde Bisiklet Hırsızlarını yeniden izlediğim de, yıllar önce ve yine televizyonda ilk izleyişimde hissettiklerimi aynen hissettim.

Geçim derdine düşmüş bir babanın, zor şartlarda edindiği ve kendisine iş imkanı sağlayan bisikletini çaldırdığında yaşadığı dramı ve oğlunun gözleri önünde küçük düşüşünün yürek paralayan psikolojisini yeniden yaşadım.

1948 Yılı yapımı olan Bisiklet Hırsızları"nın yansıttığı Roma, aslında bizim çocukluk yıllarımızın Türkiye manzarasına ne çok benziyordu.

Bisikletin büyük küçük herkes için bir değer olduğu yıllar.

Çoğu kimse gibi, ben de bisiklete binmeyi bir arkadaşımın bisikletinde öğrenmiştim.Arkadaşımın babası devlet memuruydu.İmkanları açısından benim babamla kıyaslanamayacak kadar geri olmasına rağmen, oğluna bir bisiklet almıştı. Benim babam köylü adamdı.Şehirde yaşıyorduk ama, o köylü olmaya devam ediyordu.Belki bu yüzden, bisiklet almak onun için hiç de anlamlı olmayan bir masraftan başka bir şey değildi.

Aslında yetmişli yılların yaşandığı o dönemde, bisiklet bir ulaşım aracı olarak, ihtiyaca cevap veren önemli bir menkul değerdi.

Benim yaşadığım Kayseri'de bugün Mercedesten aşağısına binmeyen, çoğu dünya çapında zengin olmuş sanayicilerin bile altlarında ancak bir bisikletleri olurdu.

Sabahın erken saatlerinde sanayinin yolları, hafta sonlarında sinema önleri katar katar bisikletle dolardı.

Sonunda babam bize de bir bisiklet aldı.Bisan marka büyük bir bisiklet.Biz üç erkek kardeş olduğumuz için, ortaklaşa kullanacaktık.

Uzun süre kullandıkta.Ama arkadaşımın bisikletinden aldığım zevki kendi bisikletimizden hiç bir zaman alamadım.

Lisedeyken, yeni öğretmen olmuş bir hocamız, kendine bir bisiklet almıştı.Onunla gelip gidiyordu okula..

Bisikletini okulda bulunduğu sürece, odunluk veya ardiye olarak kullanılan bir barakının içine bırakıyordu.

Genç öğretmenlerin çoğunun yaptığı gibi, hocamız da kendini önemsetmek için not cimriliği yapan biriydi.Bu yüzden çoğumuz onun dersinden zayıftık.

Bir gün okulda bir olay patlak verdi:Ardiyenin küçücük camından giren meçhul kişiler, hocanın bisikletini hurdaya çevirmişti.

Okul idaresi, epeyce süren bir soruşturma başlattı ama failler bulunamadı.

Nice zaman sonra kopyacılığı ile meşhur bir arkadaşım, bu "cinayeti" kendilerinin işlediğini bana söyledi.Üstelik sene sonunda hocanın dersinden sınıf geçenlerden biriydi..

Yıllar sonra, çocuklarıma kaç defa bisiklet aldım, hatırlamıyorum bile..En son aldığım, bilmem kaç vitesil bisiklet binanın deposunda çürümeyi ya da çalınmayı bekliyor.

Artık eskisi gibi "Bisiklet hırsızları" da yok..

Çocuklar mı..? Şimdi onlar, kendilerine bir araba almamız için kafa ütülüyorlar.

Alabilirsen tabii...!

 
Toplam blog
: 1645
: 822
Kayıt tarihi
: 19.01.08
 
 

Edebiyat, kamu yönetimi ve gazetecilik tahsili... 27 yıllık eğitimcilik hayatından sonra emeklili..