Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '11

 
Kategori
Doğa Sporları
 

Bisiklet turu-Afyon-Antalya-13-10-2011

Yol arkadaşım İle çizdiğimiz yeni rotamız, Afyon - Antalya arası güzergah. Günler süren antrenmanlardan sonra, kondisyon eksiğimizi tamamlayarak 11-10-2011 tarihinde yola çıkmaya karar verdik. İlk önce Tren ile Afyon' a varmak oradan Antalya'ya ulaşmak idi amacımız. Tren biletlerimizi bir gün önceden temin ettik. Yol hazırlıklarımıza başladık. Almış olduğumuz hava durumuna göre alacaklarımızı hazırladık. Bisikletlerimize önceden yükledik.

Yolculuğumuz gece saat 23.50 de başlamış oldu. Haydarpaşa Garında 7 No ' lu peron da bekleyen trenimizi bulduktan sonra eşyalarımızı ve bisikletlerimizi yerleştirmeyi başardık. Başardık diyorum, çünkü bisikletlerimizi trene koymak yetkililerce bir sorun olmuştu. Sonunda anlaşarak bir sonuca vardık.Buradan bizimle ilgilenen TDYY yetkililerine teşekkürlerimizi iletiriz. 
Keyifli bir yolculuktan sonra, sabah gün ağardığında Kütahya ya ulaştık. Bu süre zarfında yol arkadaşım da ben de bol bol uyumuş, dinlenmiştik. Gerçekten Tren yolculuğu hem rahat hem de çok dinlendirici.
Eşyalarımızı ve bisikletlerimizi indirip, hazırlandıktan sonra bir de fotoğraf çekilelim dedik.
Hava çok soğuktu. Şehre vardığımızda hemen rüzgarlıklarımızı giydik.Bunlar bizi sıcak tutuyordu.İlk önce kahvaltı yapacak bir yer aramaya başladık. Sonun da güzel bir işkembeci bulup kahvaltı yerine çorbalarımızı kaşıkladık. Sonra şehirde kısa bir gezinti yaptık, fotoğraf çektik ve yola koyulduk.
Gitmişken Afyon kalesini çekmeden olmaz. Kayalıkların üzerine inşa edilmiş.Muhteşem bir yapıt.Şehrin de simgesi zaten.
Meydandaki büyük havuzun başında durduk. Etrafı seyrettik bir süre. Dükkanlar yeni açılıyordu.
Yola çıktığımızda Antalya tabelası 287 km gösteriyordu. Biz de pedallamaya başladık. Hava sabahın erken saatleri olmasından dolayı soğuktu. Güneşliydi. Biraz da rüzgar vardı. 
İkbal Tesisilerine kadar durmadan sürdük. Vardığımızda, oturup dinlenmek ve çay içmek için kendimize uygun bir yer bulduk.
 
 
Yolculuğumuzun 2. gününde Sandıklı ya ulaşmak ve orada gecelemek istiyorduk. bu yüzden hemen yola koyulduk. Hava koşulları bu arada gittikçe kötüleşiyordu. Rüzgar tam önümüzden bize vuruyordu. Bu sürüşümüzü ve hızımızı da engelliyordu. Bir ara göstergeme baktığımda hızımız 10 km yi buluyordu. Zor gidiyorduk. Bir de buna dik rampalar ekleniyordu. İşte beş kilometrelik bir rampa çıkışından sonra zafer işaretim. Kimbilir daha kaç rampa bizi bekliyordu. Mesela Dağ beli ve Çubuk beli rampaları ...Bu iki rampa kamyoncuların bile belalıları... 
Biraz mola verdikten sonra, tekrar yola koyulduk.Fakat bizi yoran bu rampaların sonu gelmek bilmiyordu.
 
Aşağıda, karşıya işaret ettiğim yer, yine iniş sonucunda çıkacağımız üç kilometrelik hafif eğimli bir rampa.
Pedallamaya başladıktan kısa bir süre sonra rüzgar iyicene etkisini arttırmıştı. Bu arada hafif yağmur çisilemeye başlamıştı bile. Zor hava koşulları içerisinde her iki rampayı da sonunda aşmayı başardık. Nihayet Sandıklı levhasını gördük. Planımıza göre akşam oraya varmalıydık.
Biraz ileride Orman Müdürlüğünün halka açmış olduğu ormanlık alana giriş kapısında biraz dinlendikten sonra tekrar yola çıktık.
Yol boyunca hiç bir problemle karşılaşmadık. Yollar gayet güzel ve emniyet şeridi de biz bisikletliler için geniş ve güven verici. Sürücüler bize karşı biraz dikkatli ve duyarlı. Öyle ki, rampalardan çıkışlarda bazen bizi bekleyip yol verdikleri bile oldu. Sandıklıya vardığımızda gece olmuştu. Hemen Öğretmen evinin yolunu öğrenip, gecelemek için orada kalmaya karar verdik. Kamu kuruluşları bu bakımdan bize çok yardımcı oluyorlar.Öğretmen evi, iski, tedaş,vs gibi tüm devlet kurumları istenildiğinde rica edilip, izin alınıp, müsaitse  kalınabiliyor.
 
Gece, hafif birşeyler yiyip, banyomuzu yaptıktan sonra hemen yattık. sabah erken kalkarak kahvaltımızı ettik ve yola çıkmadan önce bisikletlerimizin bakımını yaptırmak için arayışa girdik. Şehrin merkezinde, önceden öğrendiğimiz Huzur bisikletçisini bulduk.Firma sahibi genç bir işadamı. İsmi Mustafa...Aynı zamanda yeni buluşlar yapan ve bunu uygulayan birisi. Mesela, kır düğünleri için römork kiralıyor, büfe görevi yapıyor, ayrıca kendisinin imal ettiği, buluşu olan bir go-karta sahip. Çok ilginç birisi. Hatta evinde , işyerinde havuzunda akvaryum balıkçılığı yapıyor, yetiştiriyor, satıyor. İşte kendi imalatı olan go-kart ve birkaç fotoğraf paylaştık. Buradan kendisine, oğluna ve çalışanlarına yardımlarından ve misafirperverliklerinden dolayı kendilerine teşekkür ederiz.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bisikletlerimizin bakımını yaptırdıktan sonra vakit geçmeden yola koyulduk. Hava bozmuştu. Rüzgar şiddetini gösteriyordu ve ara ara yağmur devam ediyordu. Sonraki durağımız Dinar idi. Orada bir ağabeyimizin arkadaşına uğrayacak, hem selamını iletecek hem de biraz dinlenecektik. Haritamıza baktığımızda altı kilometre fazla yapacaktık ama uğramak için söz vermiştik.
Yola çıktıktan bir müddet sonra biraz dinlenmek ve çay içmek için mola verdik.
 
Benzincinin hemen yanındaki cami ve mescit dikkatimizi çekti. 
İyicene dinlendikten sonra tekrar pedallamaya başladık. Önümüzde iki hafif rampa var.Ama tam karşımızdan esen ve üzerimize vuran rüzgar nedeni ile sürüşümüzde sık sık zorlanıyoruz ve kısa kısa molalar vermek zorunda kalıyoruz.
Sonunda biz galip çıkıyoruz ve çıktığımız rampaların sonunda bir poz veriyoruz.
Hava zaman zaman açıyor,güneş biraz olsun kendisini gösteriyor. Ama kısa bir süre sonra tekrar yağmur bulutları etrafı sarıyor. Bu zamanda, bu mevsimde bu bölge hep böyle oluyormuş. Biz de uyarıları dikkate alarak giyeceklerimizi hemen bulabileceğimiz yerlere yerleştirmiştik önceden...Yokuş aşağı inerken hızımız biraz yükseliyor, rüzgara rağmen kilometre göstergem otuz... Bu esnada bir tehlike geçiriyorum. yanımdan geçen bir kamyonun geçme lastiği yerinden çıkıyor, fırlıyor ve hemen önümden geçerek yan bariyerlerde yuvarlanıp bir süre sonra duruyor. Yol arkadaşım ve ben bu tehlikeyi mucize olarak atlatıyoruz. Şayet o lastik birimizden birisine gelse bizleri tuz buz ederdi. Cımbızla bizleri yoldan ayıklarlardı herhalde. Ben Bisikletçi arkadaşlara buradan sesleniyorum. Yoldaki en büyük tehlikelerden biri de bu. Dikkat etsinler.Sağa, sola...İşte bu olayı hemen fotoğrafladım. Morali bozuk bir şekilde yürümeyi tercih eden yol arkadaşım da önümde gidiyor. Bu olaya biraz canımız sıkıldı ve dinlenme molası verdik.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Tekrar yola çıktığımızda hava biraz açmıştı. Rüzgarda hafif kesilmişti. Kısa kısa hafif eğilimli rampalardan çıkarak sık sık dinlenmeye devam ediyorduk. İşte, ben dinlenirken arkadan gelen yol arkadaşımı hemen fotoğraflıyorum. Beklerken de çevrede bakınıyorum.
 
Kısa bir dinlenmeden sonra, pedallamaya devam ederek Avşar beldesini geçtik.Bu demektir ki Dinara az bir yolumuz kaldı.
Aşağıda görülen rampa inişinin bittiği yer Dinar yol ayırımı olması gerekir diye düşündük ve tahminimiz doğru çıktı.
Çıktığımız hafif rampalardan bir tanesi de aşağıda.
Evet, Dinar yol ayırımı altı kilometre bir yol gideceğiz ve biraz dinlenip, önceden haber verdiğimiz Emin Ağabeyimize uğrayıp bir çayını içeceğiz.
Karşıdaki tepenin ardı Dinar. Nihayet ulaştık. Beldeye girmeden biraz mola verelim dedik.
Dinar, küçük ve şirin bir belde. Depremden sonra yapılanmış. yeni yeni binalar ortaya çıkmış.
 
 
 
 
 
 
Merkeze ulaştığımızda , Erol ağabeyimize telefon ettik. hemen yanımıza geldi.Tanışma faslından sonra ihtiyacımızın olup olmadığını sordu. Sağolsun bizimle çok ilgilendi. Yemek yedirdi, çayımızı içirdi. Uzun bir müddet sohbet ettik. Buradan kendisine teşekkürlerimizi iletiriz.
İyicene dinlendikten sonra tekrar yola koyulup, pedallamaya başladık. Bu üçüncü günümüzde amacımız gece Burdur' a varmak ve orada gecelemekti. Yol ayırımına geldiğimizde hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı bile. Akşam üstü sıraları idi.
 
Yağmur etkisini göstermeye başlamıştı.Şiddetlenmişti. rüzgar ise epey esiyor, yol almamız gittikçe zorlaşıyordu. Gece varacağımızı düşündüğümüz Burdur bizim için çok zor bir yolculuk olacaktı. Yağmur bu sefer çok şiddetli ve sürekli yağıyordu. Akşam olmuş biz hala bu şartlarda yol alıyorduk. Kısa kısa molalar veriyorduk yine... Bu bizi yavaşlatıyordu. Uzun bir müddet gittikten sonra yol kenarında Kaplanlı Köyü tabelasını gördük. Gece saat bir sularında, köyün girişindeki yolcu durağında durarak kendimizi biraz olsun yağmurdan koruduk. Bu arada rüzgar bitmiş arkasından şiddetli bir fırtına çıkmıştı. Gerçekten zor yol alıyorduk. Gecenin bir vakti ne yapabiliriz diye düşündük. Sonunda yol arkadaşım, eğer buranın camisi var ise orada kalabiliriz, sığınabiliriz diye fikir verdi. hemen kalkıp, camiyi arayıp bulduk ve içeriye kendimizi zor attık. Çok yorgunduk. İçeride bir ısıtıcı vardı. Bu bizi hem soğuktan korudu hem de ıslanmış elbiselerimizi kurutma imkanımızı bulmuş olduk. Ben ve arkadaşım bisikletlerimizi emniyete alıp, o gece camii de yattık. Sabah ezanında bizi köyün imamı uyandırdı. Hayırdır dedi... Derdimizi anlattık...Bizi dinledikten ve anladıktan sonra" Eh artık bir namaz kılarız " değilmi sözüyle biz de onaylayarak başımızı salladık. Toplam sekiz kişi sabah namazımızı da bu vesileyle kılmış olduk. 4. Günün sabahı yola çıkmadan önce bisikletlerimizi kontrol ettik...Bir baktık ki ikimizin birden arka lastikler patlamış....Hemen tamir takımlarımızı çıkarıp yapmaya başladık. Benim olmuştu ama arkadaşımın lastiğinde problem vardı. Yamayı yapmamıza rağmen bir türlü şişiremiyorduk. Sonuçta, Keçiborlu ' ya kadar arkadaşım bir araba ile gitmek zorunda kaldı...Ben de tekrar yalnız başıma pedallamaya başladım. Orada girişte göbek denilen yerde benzincide buluşacaktık. On kilometrelik bir yoldan sonra oraya vardığımda, kendisi işini halletmişti. Sonra ben de gidip yedek lastiğimi bir oto lastikçiye tamir ettirip yama yaptırdım. Sonra birlikte güzel bir kahvaltı yaptık ve yola tekrar koyulduk.
Bucak ' a varmadan önce Askeriye denilen güzel bir belde de yine öğleye doğru mola verdik.
Ne yiyelim diye düşünürken , yol arkadaşım hemen gözleme yapan bir mekana bisikletini sürdü. karışık gözlemelerimizi ayran ve çaylarımızı içtikten sonra tekrar gecikmeden yola çıktık.
 

Yol boyunca devamlı yağmur ve rüzgar yedik. Buna bir de geçen araçların sıçrattığı su ve çamurlar yüzünden yüzümüz gözümüz perişan oldu. Bu şartlar altında Bucak '  a vardığımızda saat 21.00 olmuştu. Kalacağımız Bucak Öğretmen evine giderek orada geceledik. 
5. günün sabahı dinlenmiş olarak kalktığımızda , yola çıkmadan önce bisikletlerimizin bakımı için bir bisikletçiye gittik. Gerekli bakımları yaptırtık ve takrar şiddetli yağmur altında yola çıkıp pedallamaya başladık.
Burdur tabelasını gördüğümüzde biraz kendimize geldik. Çünkü, buradan Antalya ya az bir yolumuz kalmıştı ve amacımız 5. gün akşamı oraya ulaşmaktı.
 
 
Yol boyunca rüzgar biraz kesilmişti. Yağmur da yavaşlamıştı. Artık rampa aşağıya indiğimizden, biraz daha hızlı pedal çeviriyorduk. Burdur' a vardığımızda hemen bir bisikletçide durduk. Tekrar kısa bir bakım ve gözden geçirmeden sonra , eksiklerimizi tamamlayıp, bir kaç fotoğraf çektirip hemen yola çıktık.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Burdur çıkışında, bir benzincide kısa bir mola verdik. İşletme sahibi bizimle ilgilenip, çay ikram etti. Bir de hatıra fotoğrafı çektirdik. Arka plan da görülen Değirmen tam yüz otuz yıllık tarihi bir eser. Kendilerinin olup, bir sürü film şirketleri ve ünlüler peşine düşmüş ama satmamış, vermemişler.
Oradan vedalaşıp, gecikmeden pedal çevirmeye devam ettik. İlk öce Dağbeli gecidini yağmur ve fırtına içinde geçtik. Görüldüğü gibi başıma yağmur ve çamurdan korunmak için naylon torba geçirdim. Geçici bir çözüm oldu. Artık suratıma, yüzüme hiç bir şey gelmiyordu. Arka planda görülen, on kilometrelik dağbeli rampası.
 
Hemen rampa inişinde yedi kilometre gittikten sonra çubukbeli rampası başlıyor. Bu rampa çıkışlı ve inişli olarak en zor geçit.Rakım 925...Ama çok dik ve eğilimli. Yollar kaygan ve tehlikeli. Ağır vasıtalar devamlı emniyet şeridinden gittiği için biz de epey zorlandık. Yağmur tekrar burada şiddetlendi, rüzgarın yerine tekrar fırtına çıktı. Hiç sevmediğim iki olay...Birincisi önüme çıkan rüzgar, ikincisi yağmur...İşte Çubukbeli rampası çıkmadan önce hafif eğimli  yol...
İşte, inancın ve azmin sonu. Yine başardık. Antalya il sınırındayız. Az bir yolumuz kaldı.
Antalya ' ya vardığımızda gece saat 23.20 idi. Kalacağımız yer yol arkadaşımın annesinin yaşadığı Yeniköy mevkiinde şirin bir kasaba. Nar ve turunçgilleriyle, cevizleriyle ünlü. Kaldığımız üç gün boyunca bol bol dinlendik, oksijen depoladık, toros dağlarının eteklerinde dolaştık.Çevrede yetişen meyvelerden bol bol yedik.Antalya merkeze uğradık. Aşağıda çekilmiş fotoğraflarla sizleri baş başa bırakıyorum. 
Bizler için zor, yorucu ama zevkli bir yolculuk oldu. Pedallamaya başladıktan sonra, insanın bisikletten inesi gelmiyor. Ben böyle düşünüyorum. Benim için bir Sevda bu.
Bir dahaki Turumuzda görüşmek üzere sevgiler sunuyor, bol pedallı günler diliyorum. Gücünüz, kuvvetiniz hiç eksik olmasın.
 
Saygılarımla,
Ergun Oskay/Bakırköy
 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 
Toplam blog
: 37
: 553
Kayıt tarihi
: 03.07.10
 
 

Uzun Yol Tur Bisikletçisi. ..