Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ekim '17

 
Kategori
Güncel
 

Bisiklete Binmek mi Zor? Fizik mi?

Bisiklete Binmek mi Zor? Fizik mi?
 

Öğrencilerim, üniversite eğitimi gerekli mi gerekli değil mi diye soruyorlar; çoğu zaman verecek cevap bulamıyorum. Üniversite mezunu olup da işsiz dolaşanların, bitirdiği okul ve mezun oldukları programlara uygun iş bulamayanların aksine, neredeyse hiçbir yüksek öğretim programının yanından bile geçmemiş patronlardan iş dilenmeleri her insana eğitimin aslında ne işe yaradığını hele de bizim ülkemizde ne işe yaradığını merak ettiriyor. Burada yazılanlar; mezun olanlar tarafından çok iyi anlaşılsa da öğrenciler tarafından çok daha iyi anlaşılıyordur. Hele de müzmin işsizler ordusu gençlerimiz tarafından.

Türkiye’de ezbere dayalı bir eğitim sistemi olduğundan hemen herkes mevzu açar. Kaliteli bir eğitim nasıl olmalı konusuna gelince hemen herkesin fikri vardır. Üniversite birçoklarına göre özgür düşünceye atılan ilk adımdır. Bunun ilk adımı üniversite olarak, özgür düşünen bireylerin, özgürce fikirlerini tartıştıkları yer olarak algılanmalıydı. Ancak özellikle Türkiye’de bu neredeyse hiçbir zaman olmamıştır. Tartışma silahlı tartışma taraftarlarınca desteklenmiş kimse kimseyi anlamamıştır. Bu uğurda binlerce üniversite öğrencilerinin enerjileri farklı kişilerce ve genellikle de 1950 yılı sonrasında ise Amerika tarafından kullanıldığı o zamanın bizzat oyun kurucularınca açıklanmıştır. Mahir Çayan sadece bunlardan biridir. Üniversite gerçek amacında kullanılıp bilim üreten yerlere dönüşmek yerine ele geçirilmesi gereken bir yer olarak çeşitli grupların mücadele alanı olmuştur. Halen de öyle midir diye sormak gerekir?

Batının ve bizim olaylara bakışımız tamamen farklıdır. Bizde öğrenci, insan mantalitesi batıdan ve batının değerlerinden farklıdır ve farklı olması da doğaldır. Batıda bir ülkede öğrencilerin davranışları ile Türkiye’de tamamen farklıdır. Farklılıklar coğrafyanın, iklimin, dinin, örf ve adetlerin etkisi ile daha da değişir özgün hale gelir.  Bu haliyle de bölgesine, ülkesinin sorunlarına daha çok aşina, aynı zamanda sorun çözme amacı ile daha katılımcı olabilirlerdi. Kendi derdine düşen insanların üniversiteye gitme amaçlarının başında sınıf atlayabilme hayali değil de ülke ve sadece vatan derdi olsaydı. Ancak Türkiye’de birçok şey daima kontrollü olmuştur, bu kontrolü ise kimin sağladığı muamma olarak kalmıştır.

Şu coğrafyada üniversiteler olarak eğitim kurumları amacına uygun olarak çalışabilmiş olsaydı eminim ki, milletin yazgısına önemli katkı sunardı ancak söz konusu yazgıya bırakın katkı sunmayı eliminasyon sistemi çerçevesinde en iyileri daima yetişmelerinde en ufak katkıları olmayan ülkeler kapmıştır. İşin kötü tarafı bu ciddi beyin göçü ile gurur duyan bir millete dönüştürülmüş durumdayız. Şöyle ki; Türkiye’nin en iyi devlet üniversitesinin birincisi olan kişi; kendisine bu imkânları sunanın gerçekte; bu ülkenin Van’dan Edirne’ye kadar sıradan insanlarının ödedikleri vergiler olduğunu ya asla anlamıyor, ya da kendisini asla bu ülkeye borçlu hissetmediği gibi bunu ben yaptım diyor. Gerçek ise asla böyle değil. Tıpkı asla Osmangazi Köprüsünden en fazla karı Mercedes, Toyota, Ford gibi şirketlerin kar etmesi, maliyetlere asla katılmamaları ve bu maliyeti o köprüden asla geçme ihtimali olmayan dağdaki çobanın kullandığı telefonla sisteme vergi kesintileri ile dâhil olması gibi, ülkemizin gururu olan birinci olan üniversite mezunumuz, hiçbir emek harcamayan ülkelere ait uluslar arası milliyetsiz firmaların birinin beyni olmayı ve de kendine buradan ufak bir komisyon, bedensel, beyinsel, ruhsal kiralamayı uygun görüyor ve sistemimiz gençlerimizi, insanlarımızı bu konuda eğiteceğine her geçen gün daha fazla teşvik ediyor.

Bir şeyi öğrenmek ne kadar zor olabilir ki? Mesela İngilizce öğrenmek ne kadar zor olabilir ki? En nihayetinde grameri vardır. Kelimeleri vardır ve bu kelimeleri ezberler, kelimeleri doğru telaffuz etmeyi öğrenilebilir ve yapılabilir. Ama ilginçtir ki bu ülkede üniversite mezunu olan hiç kimse İngilizce öğrenmez, bu uğurda mesleği, mesleki uzmanlığı ne olursa olsun emperyal ülkelerde gurur kırıcı işlerde çalışır ve dil öğrenir. Dil öğrenmek, mesleki uzmanlık değildir. Olsa olsa o konuda teknik yayınları takip edebiliyor ve anlayabiliyor ve uygulayabiliyorsa bir anlam ifade eder. Ama ülkemizde lazım olsun veya olmasın, birçoğu bu konuda ciddi eksiklik hisseder. Ve nihayetinde yurtdışına gider,  aileler bu konuda çocuklarını sonuna kadar teşvik eder o artık söz konusu ülkelerden birinin gönüllü elçisidir. Bu da diğerlerinde bir aşağılık kompleksine neden olur. Bir insan işe yaramadığı  zaman bir bilgiyi öğrenmez. Hele de bu kişiye bunu öğren diye zorlarsanız bu hemen hemen hiç gerçekleşmez. Doğal olarak okullarda öğrenciler genellikle doğru dürüst bir şey öğrenmekten çok çoğu öğrenci nefret etmeyi, ancak diğerlerinden bir adım öne geçme umuduyla öğrenmeye pardon ezberlemeye çalışır!  Normal şartlarda cep telefonu kullanmak için öğrenciler okula gitselerdi, emin olun ki şu anda birçok halkın %90’ı cep telefonu kullanamaz, bisiklete binemez durumda olabilirdi. Hâlbuki insanların, binlerce yıl önce buldukları yasaları öğrenmek, fizik, kimya, matematik, edebiyat, coğrafya, kod yazmayı öğrenmek ne kadar zor olabilir ki? Yasaları öğren, çevrene bak, dene yapamadıysan tekrar öğrenmediklerini ve neyi öğrenmediğini kontrol et ve tekrar dene. Bisiklete binmek gibi. Gerçekten bisiklete binmeden, düşmeden nasıl öğrenilebilinir ki? Yeni bir şey yapmak içinse yaratıcılığını kullan, doğadan ilham al, doğadakilerden ilham al ve devam et!  İş bisikleti modüllere ve ünitelere bölünce iş bir anda son derece karmaşık hale geliyor.

Felsefesi doğru oturtulmayan hatta bilinçli olarak yanlış oturtulan bir sistem olduğu kesin olan üniversite sistemi, eğitim sistemi birçok ülke için toplumsal ilerlemeden çok tüketim ekonomisini ayakta tutmak üzerek kurgulanmıştır en azından bizim ülkemizde.  Uygulamalı fizik alanında deneysel uygulamalar yapmayan biri canlandırmayı yapabilmek için daha fazla şey yapmalıdır. Gerçek bir makineyle çalışmayan, makine modeli çizmeyen veya en azından o ortamda bulunmayan birisi ne derece faydalı olabilir. Aynı şekilde toplumunun düşüncelerini, örf adetlerini düşünce kaynaklarını ön yargısız ve basit ve tarafsızca sorgulamayan, sorgulayamayan beyinler taşıyan sosyal bilimciler de topluma ışık tutacak bir eser ortaya koyamazlar. Ezberlerler ve genellikle doğru olduklarını düşündükleri uygulamaları tekrar eder dururlar.

 Verecek cevap bulamıyorum çoğu zaman insanlara. Nedenine gelince herhangi bir eğitim görmeyen ama yapmayı öğrenen, yaptırmayı öğrenen, ikna etmeyi öğrenen, biri hayatının her döneminde mutlu olabilir. Özgüven kazanan birisinin doğru şekilde özgüven kazandırılması şart olsa da bu çoğunlukla böyle gerçekleşmiyor. Soruların cevabını ben de bilmiyorum, doğru diye bir cevap yok, insanlar para kazandırmak istiyor ve bankadan kredi isteyip de şirket kurup, çok yüksek kar sağlayıp bankaya borcunu ödedikten sonra, üstüne bir o kadar da kar etmek gibi. Banka bu işi yapmanın çok karlı olup olmadığına bakmıyor, emin olsaydı ki o iş çok karlı olacak o işi pekala kendi yapmak isterdi? Yarın kim var olabilir ki?

http://blog.milliyet.com.tr/modern-yerel-celiskisi/Blog/?BlogNo=527736

 

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..