Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Şubat '11

 
Kategori
Eğitim
 

Bitmeyen Gece

Mitat Enç, 1909 yılında Gaziantep’te doğmuştur. Dedesi Mehmet Mazlum Efendi kentin önde gelen avukatlarından, babası Emin Mazlum Enç ise tanınmış iş adamlarındandır. Annesi Zeliha Hanım ise kent Belediye Reisi Lütfü Güceyli’nin büyük kızıydı. 

Mithat Enç okumayı çok ister. Fakat bir gün sınavların yaklaştığı sırada, belirsiz bir ağrı hisseder. Bu ağrı gitgide ağırlaşmaya başlar. Bunu ailesi de öğrenince Viyana’da daha iyi bakılacağı için Viyana’ya gönderirler. Viyana hastanesinde tedavi görür. Günler geçer alışmaya çalışır ama alışamaz. İlk olarak kendi geliştirdiği bir araçla mektuplar yazar. El yardımıyla yazdığı yazısının çevresindekiler tarafından okunabildiği söylenir. Bir süre ailesi onu kendi başına ayağa kalkıp bir şeyler yapacağı sırada “aman” diye yetişip durdurmaları, kendilerince yardımcı olmaları onu çok rahatsız eder. Bir süre sonra ailesi bu duruma alışır. 

Bir gün babasına, birlikte ambarcılık yapmayı teklif eder ve ticaret hayatına atılır. Bu arada klavyeyi ezberleyip kendi başına kullanmayı dener ve yazı yazmayı başarır. 

Kara noktalar halinde Braille alfabesini öğrenir. Amerikan hastanesinde alım satım işlerine bakan Isely’in zorlaması ile çalışmaya başlar. Alfabeleri ayırt etmek zor değil ama yazmak zor olur. Cilbent biçimi madeni bir aracın üst parçasında, delikli dikdörtgen gruplardan oluşan satırlar sıralayıp, alt parçadaysa da her deliğin altına denk düşen ikisi yan yana, üçü de alt alta altı çukurluk bulunur. Bu cilbendin arasına bir tabaka kabartma kağıdı yerleştirip kapatılır. Sonra yazı soldan sağa okunduğu halde, sağdan sola harf simgeleri çivi benzeri madeni bir kalemle bastırılarak ters biçimde yazılır. Zaman zaman D harfini okunduğu gibi yazmaya kalkınca, F harfine dönüşür. Tabi bunu Mithat Enç’in fark etmesi, Isely’i mutlu eder. Üstelik bu yazıyla İngilizce öğrenir. Viyana’ya ilk gittiği ameliyatında, “Körler okuluna gidelim, ” teklifini red etmiştir. Fakat bu son ameliyatında artık kendini bu duruma hazır hisseder ve Körler Okuluna gitmeyi kendisi ister. Körler okuluna gittiğinde, çocukların gülüp eğlenmesi, koşup oynaması, onu şaşırtır. Artık kendisinin de diğer insanlardan farklı olmadığını kavrar. 

Bazı insanların onun gördüğünde şükretmesi, bazıların acıyarak yardımda bulunması, bazılarının irkilecek bir şeyle karşılaşmışçasına suskunluğa gömülmesi, onu her defasında çileden çıkarır. Fakat duymazlıktan gelir ve gülümser. 

İlk yaptıklarından biri de ekmek sepeti örmektir. Bu başarısını, ev sahibinin (Frau Strauss) onu övücü sözlerine borçludur. Bu durum, kendisine olan güvenini biraz daha arttırır. Hatta bu yoldan ekmeğini kazanabilir, düşüncesi hakım olur. 

Bir gün Felsefe doktorası yapan gence, karşıdan karşıya geçmesi için yardım eden Isely, Mithat Enç’in durumunu ona anlatır ve onunla tanıştırır. Bu genç, hukuku okuyup örnek bir insan olabilmesi için onu ikna etmeye çalışır. Bir süre düşündükten sonra da okumaya karar verir ve onun için bu büyük bir talihtir. Hem Körler Okuluna devam eder hem de akşamları da Enstitüde ders almaya başlar (Genel Ruh Bilim, Pedagoji ve Pedagoji Tarihi). 

Frau Straus’un okuyuculuğu ona yetmez. Bu yüzden gazeteye ilan verip, iki kişi bulurlar. Birisi bankacı bir bireyin kültürlü hanımı, diğeri ise kendi halinde yaşayan bir bayandır. 

İlk sınavını büyük bir heyecan içerisinde sınıfın önünde verir. Bundan dolayı diğer sınavlarını vermesi kolay olur. 

Bir gün Türkiye’den bir telefon gelir. Mithat Enç ile görüşmek isteyen birisi vardır. Aradan zaman geçer. Mithat Enç davet eder. Kahvelerini yudumlarken bir soru yöneltir Mithat Enç’e: Öğreniminizin geri kalan kısmını Amerika’da tamamlamak istemez misiniz? Enç, bu soru karşısında çok şaşırır. Bu arada babasının maddi sıkıntıları onun zaten çok düşündürmektedir. Bu yüzden bu soru karşısında şaşkınlığını gizleyemez. Bu çiftin beyi, Antep’te Amerikan hastanesinin bağlı olduğu örgütün İstanbul’daki müdürüdür. Amerika’ya burslu olarak göndereceklerini de belirtirler. Bu çift, ayrıca kendilerini körler refahına adamış zengin bir ailedir. Amerika’nın çeşitli kentleri, Japonya ve Yunanistan’da “ışık evi” altında yetişkin körlerin rehabilitasyonu ile uğraşan bir dizi kuruluşun gerçekleşmesine öncülük etmiştir. 

Mitat Enç, Bakanlığa başvurur. Uzun bir süreden sonra cevap gelir: “Amerika bursunu kullanıp kullanamayacağınıza karar vermek için İzmir’de ki okulumuzda çalışmanız gerekmektedir, ” denmesi onu çok yıpratır. Düşünür ve kabul etmek zorunda kalır. 

Okula çalışmak için gittiğinde örgencilerin klarnet, flüt gibi müzik aletleri ile zaman öldürdüklerini görür. Bu olay onu çok şaşırtır. Ayrıca burası, kabartma kitapları olmayan bir okuldur. Müdür beye tepkisini bildirerek, belli yaş grubundaki örgencilere okuma -yazma öğretmek teklifini sunar. Müdür bey tarafından istemeyerek de olsa bir sınıf hazırlanır. Bir gün Mithat Enç, örgencinin birine köşedeki masanın üstünde duran bir aracı getirmesini söylediğinde, çocuk çok uğraşmasına rağmen aracı bulamaz. Çünkü köşenin ne anlama geldiğini kestiremez. Mitat Enç bu çocuklara Türkçe’yi öğretmeyi amaçlar. Ayrıca çocukları Matematikten de faydalandırır. Hatta müdürün ve okulun aptal olarak tanıdığı Yaşar’a bile öğretmeyi başarır. Bir süre sonra Bakanlıktan karar çıkar. Artık Amerika’ya gidebilir. Isely’in evinde İngilizce öğrenme çabası başlar. 

Mithat Enç ellerin biçimine göre insanları tahmin edebilir. O insan saldırgan mı, sakin bir insan mı ayırt edebilir. New York onun için başka bir dünyadır. Burada, kendi işini kendin gör, ilkesi onu şaşırtır. Aynı zamanda, O bu yöntemi sever. Çünkü onun istediği de zaten budur. 

Bir de, gittiği yeni üniversitede anlatılanlara itiraz etmek, yanlış bulmaya yeltenmek, burada eleştirici düşünmeye uyanıklık belirtileri sayılıp beğenilmektedir. Burada Mithat Enç’i etkileyen olaylardan biri de mevki ve kimlikleri ne olursa olsun, herkesin birbirinin dengiymiş gibi davranılmasıdır. Orada kiliseler tapınma yeri olmaktan öteye geçerek spor alanları, kilise piknik ve eğlence toplantıları ve halk eğitim merkezi olarak görülmektedir. Hatta tapınmaya gelmeyenleri rahipler evlerinde ziyaret eder. Bu nazik baskılarının sebebi, bağış tepsisinde eksilen paraların olduğu savıdır. 

Bir gün Mithat Enç’e misyonerlerden biri gelerek, ona bir sürü kitap getirip okumasını isteyince, Mithat Enç gözlerinin görmediği bahanesiyle ondan kurtulmaya çalışırken, aradan bir hafta geçer. Gelen misyoner bu sefer kabartma kitapları getirip okuyabileceğini söyler. Bu durum onu çok şaşırtır ve onun bu davranışı Mithat Enç’i kendisine hayran bırakır. 

Mithat Enç birçok yer gezer. Gittiği yerlerin onu en çok yorduğu yönü otobüs, metrobüs durakları olur. Kalabalık şehirler olduğu için durak yerlerini öğrenmesi kolay olmaz. 

Mithat Enç in Perkins’e alışması pek de zor olmaz. Çünkü orada görenler görmeyenlerle bir arada yaşamaya alışmış oldukları için insanlarla kaynaşması kolay olur. Gittiği diğer bir yer Metropolis’te ise gören arkadaş gruplarının onu görünce, ona acıyarak bakmaları onu çok rahatsız eder. 

Özel Eğitim alanında M. Enç’in uzman olabilmesi için geçmişte aldığı derslerin kredileri yetmediği için hem o kredilerle uğraşır, hem de bir yandan boş zamanlarında görme engellilerle ilgilenmeye çalışır. 

Yine M. Enç’in çok etkilediği olaylardan bir tanesi de normal devlet okullarında görme engelliler ve az görenler için özel sınıf ve hizmetleridir. Bazen bu öğrenciler, gezici özel eğitim öğretmenleri aracılığı ile ihtiyaçlarının karşılanması için normal sınıflara yerleştirilir. 

Dış ülkelerdeki eczane kavramı, yemekten tutun giysiye, ilaç da dahil olmak üzere her şeyin olduğu bir yerdir. M. Enç’in en ilginç bulduğu olaylardan bir tanesi, Oklahoma kasabasında tüm ailelerin barınakları, giysileri, besinleri ve yaşamları ile birbirine çok benzemesidir. Hatta bu yaşam eşitliğinin, kişiliklerini bile etkilemiş olmasıdır. 

M. Enç’in yaptığı bir araştırmada görmeyenlerin çoğunluğu Gaziantep’te ortaya çıkar. 

Bir gün makinesinin başında çalışmaya koyulup ülkemizde, 3000 kadar okul öncesi ve okul çağında kör çoçuk olduğu ve bunlardan sadece 25 kadarının İzmir’deki Körler Okuluna devam ettiğini gözlemler. 

M. Enç’in babasının da maddi durumundan dolayı, uygun bir yerde öğretmenlik yapabilmeye çalışır. Önüne birçok engel çıkar. Örneğin biri, Memurin Yasasına göre göreve alınacak olanların, görevlerini yapmaya mani bir hastalık durumunun bulunmaması gerektiğidir. Enç, epeyçe uğraştıktan sonra kendisine öz bir kadroya öğretmen olarak atanır. 

M. Enç, bir yaz tatilinde, evine döndüğünde, “Gittim, gördüm, fethettim” diyen bir komutan kadar rahat hisseder kendini. 

Gazi Eğitim Enstitüsünün en itibarlı olduğu dönemde, M. Enç’in fark ettiği eksiklikler, bu kurumun öğretmen ve yönetici yetiştirirken, sadece Fizik, Kimya, Tarih, Matematik gibi derslerin üzerinde yoğunlaşıp, Resim, İş, Beden Eğitimi ve Müzik Bölümlerinde bu alana ilişkin bilgi ve becerilere ağırlık verilmesidir. Ayrıca, edinilen bu bilgi ve becerilerin, belirlenen amaçları gerçekleştirmek için ne öğretim, ne de bir uygulama yaptırılmasıdır. 

Mitat Enç’in, bir de Altı Nokta Körleri Eğitme ve Kalkındırma adı altında bir dernek kurar. 

M. Enç”in karısı gören bir bayandır ve aynı Fakülteden mezun olmuşlardır. 

Mitat Enç, hayatında gözlerini kaybettiğinde umutlarını da kaybettiğini sanırken, Allah önüne birçok fırsat çıkarmıştır. 

Sonuç: 

Önemli olan, beyindeki körlüktür. Önce, bu engelin kaldırılması gerekir. Bu engeli kaldırabilenler başarıya ulaşırlar. 

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..