Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ağustos '12

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Bitmeyen tartışma; kolesterol ve kolesterol düşürücü ilaçlar-2; Isınmaya hazır mısınız?

Bir önceki paylaşımımda kolesterol düşürücü statin denen ilaç grubunun geçmişini, etkilerini makro ölçekte ortaya koymaya çalışmıştım.

Gelelim günümüze ve daha önemlisi ülkemize. Dünyada statinlerle ilgili kaynayan bir kazan olmamakla beraber Dr.Canan Efendigil Karatay ve kendisi gibi düşünen, kimisi de ilgili hastalıkların branşı dışında kalan meslektaşlarımızın ısıtıp ortaya koydukları kolesterol ve kolesterol düşürücü ilaçlara dair tartışmalar ne yazık ki pek de hız kesmeden devam etmekte. Her gün bu konuda hastalarımdan ilaç kullanımı ile ilgili endişe mesajı almakta, bazen saatlerce onları bilgilendirmeye çalışmaktayım. Bu arada beni üzen bir husus ta hastalarımın bir kısmının söze “siz hekimlerin de kafası karışık.Bir kısmınız ilaç kullanın diğer kısmınız kullanmayın” diye söze girmeleri, hatta bu sözleri” Eh, yumurtayı da artık yiyebilirsiniz diyorsunuz ” diye taçlandırmaları. Gelin madde madde, kolesterol ve kolesterol düşürücü ilaçlarla ilgili endişeleri gözden geçirelim;

1)Hekimlerin, benim ve meslektaşlarımın kafası, inanın, hiç karışık değil. Kolesterol yüksekliğinin yarattığı damar hastalıkları ile ilgilenen ana branşlar kardiyoloji ve nörolojidir. Tabiatı ile endokrinoloji,iç hastalıkları uzmanı ve bazen de aile hekimi meslektaşlarımız da bu konuya taraf olurlar. Genel olarak pratiğe , hekim uygulamalarına, bize yol gösteren dünya bazındaki kardiyoloji derneklerinin hazırladığı tedavi rehberlerine, ilaç ruhsatlandıran sağlık organizasyonlarının tebliğlerine baktığımızda herkesin ortak paydada buluştuğunu görmekteyiz. Aksi görüş bildiren Sn.Dr.Canan Efendigil Karatay ve onunla aynı görüşteki bazı meslektaşlarımızın medyadaki görünürlülüğünün fazla oluşu, buna mukabil genel yaklaşımı benimseyen ben dahil diğer meslektaşlarımın zamanını mikrofonların karşısında değil de hasta tedavi ederek geçirmeleri, ne yazık ki konu ile ilgili duruş sergilemesi esas gereken akademik kurumlarımızın, branş derneklerimizin ve Sağlık Bakanlığımızın belki de “ilaç sektörü yanlısı” yakıştırması ila karşı karşıya kalma endişesiyle çekingen durmaları, durumun çok farklı olarak algılanmasına yol açsa da gerçeği değiştirmemektedir.

2)Kolesterol ve kolesterol düşürücü ilaçların kullanımına dair özellikle kardiyoloji ve nöroloji dışındaki branş hekimlerinin iddialı görüşler bildirmelerini şaşkınlık ve teessürle karşılıyorum. Hastalarımızın ve ne yazık ki “hasta adaylarımızın “da bu görüşlere tevessül etmesi üzüntümü arttırıyor. Tabii bir akciğer hastalığı uzmanı kolesterol metabolizmasına, tedavisine ilgi duyabilir, bu konudaki gelişmeleri takip edebilir. Kimbilir, belki teorik bilgisi bir kardiyolog ya da nöroloğunkini aşadabilir. Ancak teorik bilgi tek başına yeterli değildir. Teoriyi esas değerli kılan pratiktir. Eğer bu akciğer hastalıkları uzmanı kardiyovasküler hastaları da tedavi ve takip etmeye başladı ise hukuki olmasa bile etik açıdan hatalıdır. Kaldı ki konu ile ilgili ezber bozan bilgilerine çok inanan meslektaşlarımızın halka inmeden evvel meslektaşlarını tartışma zemininde ikna etmeleri, kanıtlar göstermeleri gerekmez mi? Bu meslektaşlarımızdan etkilenip tedavilerini sonlandıran hastalarımıza da sormak istediğim bir soru var. Alanında ne kadar ehil olsa da egsozcunuzun sözüyle aracınızın şanzımanını indirir misiniz yoksa ehil bir mekaniğe mi başvurur sunuz?

3)Kolesterolün bir hormon olduğu, vücuda yararları nedeni ile düşük tutulmasının gerekmediği, hatta düşürülmesinin zararı bulunduğu savları, siyaseten konuşursanız, hedef saptırma, akıl karıştırma gayesi dışında bir anlam taşımamaktadır. Bir kişinin şişman olmamasını istemek o kişinin zafiyet derecesinde zayıf olmasını istemekle eş anlamlı değildir. Kolesterol başlığı altındaki maddelerin tabii ki vücudumuzun çalışmasında önemli işlevleri vardır, burada mevzubahis olunan makul değerlerin üzerine çıkmasıdır. Bu makul değer sınırları, damarları tıkanmış kişilerle bu açıdan hasta olmayan kişiler mukayese edilerek, yıllar içinde hangi sınırların üzerindeki kolesterole sahip bireylerde damar tıkanıklığı meydana geldiği gözlenerek belirlenmiştir. Tıp tarihinde kolesterole benzer şekilde fazlasının vücuda zarar verdiği belirlenmiş pek çok madde vardır. Bunların en ünlüsü de glikoz, yani kan şekeridir. Aynen kolesterol değerlerinde olduğu gibi kan şekerinin de olması gereken makul rakamlar yıllar içinde yapılan gözlemlere dayanılarak belirlenmiş, geçen dekadda açlık kan şekeri 130 mg/dl normal kabul edilirken şimdi 100mg/dl seviyesinin normalin üst sınırı olduğu konusunda hemfikir olunmuştur. Neyse ki özgür kolesterol ordusu üyelerinin aslında kan şeker yüksekliğinin de, dolayısı ile diabet hastalığının da ilaç firmalarının ve onların satın aldıkları hekimlerin icadı olduğu gibi bir iddiaları, en azından henüz, yoktur.

4)Dr.Canan Efendigil Karatay ve onun gibi düşünen meslektaşlarımız kolesterol yüksekliğinin damar tıkanmasındaki rolünü küçümsemektedir. Damar tıkanmasında esas rolün damar duvarındaki iltihabi süreç olduğunu ifade etmektedirler. İlk hususta ne kadar yanlış içindelerse ikinci hususta da olabildiğince haklıdırlar. Kolesterol yüksekliği gerçekten de damar tıkanması için birinci derecede belirleyen unsur değildir. Aslında kolesterol yüksekliği ile damar tıkanması arasındaki ilişki yapılan sayısız çalışmada ortaya konmuşsa da çevrenizde göreceğiniz kolesterolü yüksek ama damarları pırıl pırıl olan, buna mukabil kolesterol seviyeleri normal hatta düşük olup bypass ameliyatı olmuş, kalp krizi geçirmiş kişilerin varlığı, kolesterol yüksekliğinin damar tıkanmasını tek belirleyen unsuır olmadığını gösterir. Modern tıbbın bilgisi dahilinde zaten böyle de bir iddia da yoktur. Damarlarda tıkanma gelişiminde belirleyici basamak aslında damar duvarlarında iltihabın gelişmesi, damar duvarlarının bütünlüğünün bozulmasıdır. Damar duvarlarında çatlakların oluşması şeklinde basite indirgeyeceğimiz bu zeminde kolesterol yüksek olmasa bile, yüksek olursa tabii daha kolay ve hızlı bir şekilde, bu çatlaklardan sızarak damar duvarında birikmekte, zamanla damarı tıkayacak aterom plağı dediğimiz yapıyı oluşturmaktadır. Dr.Canan Efendigil Karatay konuya dikkat çekerken damarlardaki iltihabi sürecin nasıl tedavi edileceği konusunu tartışmaya açmamaktadır. Halbuki uzun yıllardan beri bildiğimiz gerçek, statin denen kolesterol düşürücü ilaçların kolesterolü düşürmek dışında damar tıkanmasını başka mekanizmalarla da engelledikleridir. Belki de kolesterolü düşürmenin sağladığı faydadan çok daha fazlasını bu özellikleri ile elde etmekteyiz. Bu ek özelliklerinin başında gelense damar duvarındaki iltihabı gidermeleridir. Nitekim o amaçla kullanımı olmasa da statinlerin başka bir iltihabi hastalık olan romatizmaya da iyi geldikleri yine yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Statinlerin kolesterolü düşürmenin dışındaki bu ek özellikleri nedeni ile kalp krizi geçiren kişide kolesterol seviyesine bakmadan iltihap giderici etkiden maksimum yararlanmak için statinleri en tepe dozda başlıyoruz. Keza bilinen kalp-damar hastalığı olan kişilerde, bypass ya da stent takılmış, kalp krizi geçirmiş kişilerde kolesterol seviyesi normal bile olsa statin dediğimiz kolesterol düşürücü ilaçları veriyoruz. Yapılan çalışmalar bunları yapmakla “iyi” yaptığımızı gösteriyor.

5)Dr.Canan Efendigil Karatay ve kendisi gibi düşünen birkaç meslektaşı, kolestrol düşürücü ilaçları “bugünlere” getiren çalışmaların ilaç firmalarınca ortaya konduğunu, bu firmalarca “satın alınmış” hekimlerin yine bu çalışmalar yoluyla diğer hekimleri de “aldattığını” iddia ediyorlar. Dünyadaki sağlık organizasyonlarının, sağlık bakanlıklarının, dünya sağlık teşkilatının, kolestrol düşürücü ilaç tedavisinin maliyetini karşılayan kamu ve özeldeki sigorta şirketlerinin, genel olarak dünyadaki tüm hekimlerin satılmış veya aldatılmış olduğu, bunun sadece birkaç adet “cesur yürek” tarafından dile getirildiği savının inandırıcılığını sizlere bırakıyorum. Eklemek istediğim şey, eğer dünyanın bu kadar çivisi çıktı ise, bu komplodan, tuzaktan kurtulsanız bile başka bir tuzağa yakalanmamanızın imkansız olacağını hatırlatmak olacaktır. Ben esasen bu aykırı söylemin ardında fark yaratarak ilgi odağı olma isteğinin yattığını düşünüyorum. Dışarıda yağmur yağarken ve herkes bunu görüp söylerken birileri dışarısı günlük güneşlik diye bağırıp çağırırsa tabiatı ile kafalar yağmur yağıyor diyen vakayı-adiyelere değil öteki “aykırılara” dönecektir. Burada Dr.Canan Efendigil Karatay ve kendisi gibi düşünenlerin toplumu etkilemek için kendileri açısından çok doğru ama bir o kadar da tehlikeli bir söylem de kullandıklarına dikkat çekmek isterim. Dr.Canan Hanım ve fikirdaşları insanların duymak istediklerini söylüyorlar. “Kolesterol yüksekliği tehlikeli değildir, sizi kandırıyorlar.Kolesterol düşürücü ilaç kullanmayın, onlar zehir.Tereyağı, yumurta bol bol yiyin” diye sesleniyorlar. Karşı blokta yer alan hekimler, aralarında ben, ise kırmızı çizgiler çekiyoruz. Onu yemeyin, bunu yemeyin diyoruz. Yürüyün, terleyin çaba sarfedin diyoruz. Bazı hastalarımız için bu da yetmez, bu veya şu ilacı kullanacaksın, arada kan tahlili yaptıraksın, bunların sonuçlarını bana gösterecek, bana para verecek bu arada sürekli kullanacağın ilaca da paralar ödeyeceksin diyoruz. Geriye çekilip baktığınızda eğer iş bir ikna mücadelesi ise, benim gibi düşünen hekimlerin maça 3-0 geride başladığımızı görmek için çok çaba sarfetmek gerekmiyor. Bu tabloda söyleyebileceğim şey ne kadar tatsız da olsa gerçeklerin değişmeyeceği ve gerçek “dostun” acı söyleyeceği sözüdür.

Bir sonraki ve konu ile ilgili son yazımda kolesterol düşürücü ilaçların yan etkileri ve alternatif yaklaşımlar ile ilgili tartışmalar hakkındaki görüşlerimi sizinle paylaşmak istiyorum.

 
Toplam blog
: 11
: 646
Kayıt tarihi
: 28.08.11
 
 

Karaman doğumluyum. Eğitim ve öğretim yıllarım Karaman Gazi Mustafa Kemal İlkokulu, Ankara Ulubat..