Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mart '08

 
Kategori
Haber
 

Biz "Saygılı" olmayı gösterelim...

Biz "Saygılı" olmayı gösterelim...
 

www.milliyet.com.tr


Bu sabahın ilk saatleri, <ı>“Ergenekon operasyonu” kapsamında başta Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Yazarı İlhan SELÇUK’un da aralarında bulunduğu bir kısım <ı>“Tanınmış isim”lerin gözaltına alındığı haberi ile çalkalanmaya başladı.

Sabahtan bu yana haberleri izliyorum…

Yine bir takım insanlar, <ı>“Savcı talebi” doğrultusunda yapılan gözaltı işlemine tepki gösteriyorlar.

Dikkat ettim, niye tepki gösteriyorlar diye.

Efendim gözaltına alınış biçimi yanlış…

Böyle deniliyor. Oysa biliyoruz ve izliyoruz ki, birçok gözaltına alma işlemi, kişilerin çoğunlukla bulunması gereken yerde olacakları saatlerde, yani sabahın daha ilk ışıkları görülmeden yapılıyor. Bu da onlardan birisi…

Ancak bir başka eğilimi daha görüyorum, hemen herkes <ı>“Sakin olma” ve <ı>“Sonucu bekleme” ifadesini kullanıyor.

Evet, tepki var ama hukukun üstünlüğüne de saygı var.

Muhtemelen C. Savcısı, yürüttüğü soruşturmanın bu aşamasında önüne gelen bir <ı>“Bilgi” nedeniyle soruşturmanın kapsamına bu kişileri de dâhil etmek istemiş olabilir. Çok da doğaldır ve her hangi bir sakıncası da bence yoktur.

Eğer kişiler, kendilerine yüklenen bir suç varsa, elbette yine hukukun kendilerine verdiği hak içerisinde savunmalarını yapacaklardır.

Hukukun temel kurallarından biri de, kişiye yüklenilen suçlar ispat edilmedikçe <ı>“Suçlu” sayılmaz, sayılamazlar. Ancak <ı>“Sanık” sıfatındadırlar. Sanık olmak da suçluluğunu göstermez.

İşte bu koşullar içinde, soruşturmanın sonunu, başkaların yaptığı gibi onu bunu suçlayarak değil, hukuka ve hukuk üstünlüğüne güvenerek bekleyeceğiz.

Demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne inanan kişilerin yapması gereken budur ve bunu da yapmak zorundayız. Gözaltına alınan kişilerin kim oldukları çok önemli değil. Önemli olan şey, kendilerine yüklenen suçun var olup olmadığıdır.

Eğer varsa, sonuçta cezalarını çekmelidirler. Yoksa da sadece kendilerinden bilgi ve ifade alınmış olacaktır ki, hukuk düzeni içinde herkesin günün birinde yaşaması olası olan şeydir.

Yeter ki bu aşamada ve her aşamada hukukun dışına çıkılmasın.

O nedenle kendi adıma <ı>“Hukukun üstünlüğüne saygı” çerçevesi içinde sonucu, hukuk ve hukuk adamlarına güvenerek bekliyorum.

Ve daha da önemlisi <ı>“Bu kişileri niye gözaltına aldınız” gibi abuk sabuk bir soru da sormuyorum. Biz "Saygılı" olmayı gösterelim.

<ı>XXX

Bu haberleri izlediğimiz aynı saatlerde Sayın Başbakan, İl Başkanlarının da katıldığı AKP toplantısındaki konuşmalarını da televizyonlardan canlı izledim.

Sayın Başbakan, yine bilinen <ı>“Belagat sanatı” yeteneğini konuşturdu… Özellikle Ana Muhalefet Partisi CHP’ye verdi veriştirdi ve yine bugüne kadar olan icraatları sıralarken, demokrasi ve hukuka saygılı olduklarını vurguladı.

Sayın Başbakan’ın bu ve benzer konuşmalarını izledikçe, kendimden kuşku duyuyorum.

Ya akli melekelerim yerinde değil, ya da ben Türkiye dışında bir yerlerde yaşıyorum. Bana öyle geliyor.

Bir parti başkanı, bir başbakan, demokrasinden ve hukukun üstünlüğünden söz ederken, diğer taraftan da partisi hakkında açılan davayı ortadan kaldırmayı, <ı>“Yargı” erkini etkisiz hale getirmeyi amaçlayan çaba ve çalışmaları aynı anda nasıl yapabilir? Hadi yaptı, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü aynı anda nasıl savunabilir?

Dikkat ettiniz mi bilemiyorum. Sayın Başbakan, tüm önemli konuşmalarını yaptığı yerde, kendisine <ı>“Hayır, söylediğiniz sözlerinin şurasında yanlışlık var” deme olanağı yok, sadece <ı>“Dinlemek” durumundasınız.<ı> TBMM Genel Kurulunda <ı>“Son sözü” aldığından dolayı cevap verilemiyor. Meydanlarda sadece “O” konuşabiliyor. Televizyonlarda <ı>“Canak sorular” soracak gazetecilerin karşısına çıkıyor.

Yani… Her zaman <ı>“Solo program” yapıyor Sayın Başbakan.

Hiç gördünüz mü muhalifleriyle aynı platformda olduğunu? Görmezsiniz… Çünkü öylesi bir programa çıkmak için yeterli bilgi düzeyinde değil, bu onun göstergesidir. Görüyorsunuz eğer dikkat ediyorsanız, her yerde, önceden hazırlanmış ve ekrana aktarılan konuşmaları yapıyor. Televizyon programlarında ise, kendine sorulmasına izin verdiği sorulara yanıt veriyor.

Kendine inanmayanları suçluyor, azarlıyor ve sonunda da söylediklerinin hepsi <ı>“Gerçekmiş” gibi ortaya yerde kalıyor.

Diğer taraftan yaptığı konuşmalara da aynı yöntemle, yani cevaplanamayacak ortamlarda yanıt veriyor…

Bugüne kadar bunu uygulayan tek parti başkanı Necmettin ERBAKAN idi… O da sevmezdi <ı>“Koro program” yapmayı, hep <ı>“Solo” takılırdı…

Sayın Başbakan, eski liderinden bu bölümü iyi çalışmış doğrusu…

Ne var ki <ı>“Ya akli melekelerim yerinde değil, ya da ben Türkiye dışında bir yerlerde yaşıyorum. Bana öyle geliyor” düşüncesinden kendimi kurtaramıyorum bir türlü…

21 MART 2008

NOT: <ı>“Yeni Gün”[1]ünüz kutlu olsun…



<ı>[1]<ı> “Yeni gün” yani Nevruz bayramınız kutlu olsun

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..