Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Haziran '11

 
Kategori
Siyaset
 

Biz devleti yönetmeye talibiz, insanların kalbini ve beynini değil

Biz devleti yönetmeye talibiz, insanların kalbini ve beynini değil
 

Üniversite öğrencisi bir gencin okul projesi olarak benimle yaptığı röportaj. 

E.M - Liberal Demokrat Parti’nin tarihini kısaca özetleyebilir misiniz? 

M.M - Liberal Demokrat Parti 1994 yılında liderliğini iş adamı Besim TİBUK tarafından oluşturulan bir grup tarafından kuruldu. LDP ülkemizin siyasi tarihinde bireyciliği merkez alan politikalar üreten ilk siyasi partidir. 1994–2002 yılları arasında Besim TİBUK Genel Başkanlığında iki genel seçime giren LDP, bu seçimlerde kısmen kendi hatalarından, kısmen de ülkenin siyasi kültürel, geleneksel alışkanlıklarından ve konjonktürel ortamından dolayı bir varlık gösteremedi. 

Kasım 2002 seçimleri sonrasında kurucu başkan Besim TİBUK siyaset sahnesinden çekildiğini duyurarak genel başkanlık koltuğunu bıraktı. 2002–2005 yılları arasında parti çalkantılı bir dönem geçti ve Haziran 2005 de Parti Olağan Kongresinde Genel Başkanlığa Cem TOKER seçildi. O tarihten beri Genel Başkanlık görevini Cem Toker yürütmektedir. 

E.M - Şu an Türk siyasetinde gördüğünüz en büyük sorun nedir? Bu soruna nasıl bir çözüm öneriniz vardır? 

M.M - Son 20 senedir, ekonomisi büyümeyen tek bir dünya ülkesi yoktur. Mühim olan demokratik zihniyet olarak ne kadar yol kat ettiğimizdir. 

Ülkenin yerinde saymasının en büyük nedeni demokrasinin temel kurallarının topluma anlatılmaması, kurumlarının işletilmemesi, toplumda 80 sene içinde komple bir demokrasi ruhu yerleştirilmemiş ve demokrasinin ilkelerine herkes adına sahip çıkacak bir toplum yetiştirilmemiş olmasıdır. 

Tüm bu iddialarımızı kanıtlayan en güçlü gösterge İngiliz Ekonomist Dergisi’nin her yıl yayınladığı “Dünya Demokrasi Endeksi’dir. Bu göstergede son derece somut rakamsal bir formülle seçim sistemi, siyasete katılım, temel hak ve özgürlükler gibi değerleri kriter alarak objektif bir şekilde belirlenmektedir. Sözde AB adayı Türkiye, 172 ülke arasında, Lübnan, Senegal, Bangladeş gibi ülkelerin bile gerisinde 88. sıradadır. Demokrasinin kuvvetler ayrımı ve denetleme/dengeleme kavramlarının çalışmaması da ülkenin en büyük sorunlarından biridir. 

Çözüm önerimize gelince, demokrasimizin gelişmemesine neden olan seçim yasası, siyasi partiler yasası, şeffaflık ve hesap verilebilirlik gibi ilkeleri ortadan kaldıran kamu ihale yasalarının değiştirilmesidir. 

Detaylara girmeden başlıklarla açıklamak gerekirse, seçim sisteminin, vatandaşın milletvekilini muhtarını tanıdığı gibi tanıyıp seçebileceği, izleyebileceği, hesap sorabileceği bir sistem olan “2 turlu dar bölge” seçim sistemiyle değiştirilmesini, siyasi partiler yasasının kaldırılarak partilerin dernekler yasası ile yönetilmesini, kokuşmuş delege, örgüt ve benzeri uygulamaların ortadan kaldırılmasını, en alt düzeyde siyasete girmeyi maddi rant kapısı haline getiren ihale yasasının, şeffaflığı ile bilinen demokratik ülkelerin yasalarından uyarlanılarak yürürlüğe koyulmasını, ama her şeyden önce “devletin parası diye bir şey yoktur, harcanılan ve israf edilen her kuruş senin alın terinden toplanan vergilerdir, hesabını sormayı öğren” bilincinin vatandaşa öncelikle yerleştirilmesidir. 

E:M - Partinizin en büyük vaatlerinden biri Türkiye’de toplumsal bolluk ve zenginliği sağlamak. Bunun sağlanabilmesi için partinizin reçetesi nedir? 

M.M - Türkiye ben doğduğum günden beri “gelişmekte olan” yani gelişmemiş, yani fakir bir ülkedir. Bu coğrafyada bu topraklarda bir ülke olup, fakir bir ülke olmak sadece aptallıkla mümkündür. 

Fakir ülke demek parasız sermayesiz ülke demektir. Ekonomide para tarladaki su gibidir. Paraya, sermayeye düşman olmak, suya düşman olmak demektir. Hem suya düşman olayım hem de tarladan iyi ürün alıp halkımı doyurayım refah içinde yaşatayım diyemezsiniz. Türkiye maalesef bunu yapmaktadır. 

Zenginlik ve refahın reçetesi, var olan emek sayısından çok fazla yatırım sermayesinin ülkede olmasını sağlamaktır. Bu en basit arz talep kanunudur. İş gücüne muhtaç bir iş dünyası ve sermayesinin emeğin peşinden koşması ile sağlanır. 

Nerede emek çok para az ise orada sefillik fakirlik vardır. Bangladeş veya bazı Afrika ülkeleri gibi. 

Nerede sermaye birikimi emek gücünden fazlaysa orada zenginlik refah vardır. Örneğin Norveç, Hollanda, İsviçre gibi. 

Bu iktidar dahil, tüm iktidarlar paraya, sermayeye, yerli yabancı girişimciye sahtekar ve düşman gözüyle bakmaktadır. 

Bürokrasi, yüksek vergiler, geriye dönük vergiler, 11 yıldır kaldırılmayan sözde deprem vergisi, harçlar, mevzuatlar, yatırımcıya düşman memur ve bürokrat zihniyeti Türkiye’yi bir yatırım cehennemi yapmıştır. O yüzdendir ki yabancılar Türkiye’de yeni fabrikalar kurmak yerine hazırları almaktadırlar. Türk iş adamları yatırımlarını Bulgaristan, Polonya, Romanya ve Kazakistan gibi ülkelere kaçırmaktadırlar. 

O halde LDP’nin yıllardır savunduğu önerisi, devleti üzerine vazife olmayan işlerden çekip, bunları özel sektöre, vakıflara, üniversitelere devredip ve bunları daha verimli çalıştırıp, devletin harcamalarını ve israfını azaltıp, vergilerin düşürülmesini sağlamaktır. 

Halktan toplanan vergilerle yapılan devlet yatırımlarıyla kalkınmış bir ülke yoktur. Kalkınmayı özel girişim gerçekleştirir. Yüksek vergiyle kalkınma olsa dünyada fakir ülke kalmazdı. “Hizmet vereceğim diye vergi topla, sonra israf et” zihniyetine bir son verilmelidir. LDP bunu yapacaktır. 

Varlığını sürdürebilmek için mevzuatın satır aralarına şeytani işkence metotlarını gizleyen memur bürokrat zihniyetine bir son verilmelidir. LDP bunu yapacaktır. 

İşsizliği önlemenin tek yolu, iş yeri açılmasından geçer. İş yerini açacak yatırımcının önünde devlet, bir bakkal dükkanı bile olsa, el pençe divan durmayı öğrenmelidir. LDP bu zihniyeti öğretecektir. 

E.M - Türkiye’de liberal düşüncenin uzun yıllar sonunda bugün geldiği nokta konusunda ne düşünüyorsunuz? Liberaller Türk siyasetinin kilit isimleri olmayı başarabildiler mi? Türkiye liberalleri ile Avrupa liberalleri ya da ABD liberalleri arasında fark var mı? 

M.M - Liberal düşünce tek tip bir insana hitap etmez. Tam tersine herkese hitap eder. O nedenle bazıları liberal değerlerin bazı kısımlarını, bazıları diğer bazı kısımlarını benimseyebilmektedir. 

Mesela temel hak ve özgürlüklerimizin güvencesi için güçlü bir ordu ve polis ilkesini beğenen bir milliyetçi de “ben de liberalim” diyebilmekte, “Başörtüsü üniversitelerde serbest kalmalıdır” kısmını benimseyen muhafazakâr da “ben liberalim” diyebilmektedir. Bu da toplumda kafaları karıştırmaktadır. Elini sallasan liberale çarpan ülkede, nedense Liberal Demokrat Parti’ye oy çıkmamaktadır. Öte yandan, eski Genel Başkan Besim Tibuk’un liberal düşünceyi, doğru ve haklı bile olsa, halka anlatış tarzındaki aşırı kolaya kaçma üslubu “orayı kapattım, burayı yıktım, memuru attım, gecekonduyu başına geçirdim” gibi sözleri toplumun bu politikalara ön yargılı ve çekince ile bakmasına neden olmuştur. 

Liberal demokrat düşüncenin özünü anlayan insan “liberal” kelimesinin arkasına veya önüne başka bir sıfat gelemeyeceğini gayet iyi bilir. Koyulduğu zaman zincir zayıflar ve kopar, fikir kendisi içinde çelişkiye düşer. Örneğin, liberal düşünce bireyciliği ön planda tutarken, kendilerine sosyal liberaller diyenler toplumculuğu ön plana alan politikalarını nasıl savunabilirler? 

Avrupa’da liberal düşünce, hala geleneksel sosyal devlet ilkesinin etki alanı altında olduğundan, yukarıda belirttim çelişkiye kendi içinde düşmektedir. Avrupalılar hala “devlet baba” kavramından kurtulamamaktadırlar. 

LDP’nin savunduğu ilke ve politikaları ABD’de en tutarlı savunan parti Liberterian Parti’dir. Cumhuriyetçi Parti seçimlerde, sosyal demokrasiye yakın politikaları savunan rakibi Demokrat Parti ile olan yarışı sebebiyle liberal demokrat politikalardan arasıra aşırı taviz vermektedir. O nedenle ABD siyasetinde, bizim anladığımız anlamda tutarsız bir siyasi tablo sergilenmektedirler. 

E.M - Demokrat Parti ile başlayıp, Adalet partisi, Anavatan Partisi ve Doğru Yol Partisi ile devam eden merkez sağ geleneğini liberalizmin neresinde görüyorsunuz? 

M.M - Hiçbir yerinde görmüyorum. Dışında görüyorum. Bunların tümü liberal değil, muhafazakâr partilerdir. İçlerinde tek tük liberal değerlerin işlerine gelen kısmını savunan siyasetçiler barındırmışlar, liberal değerin ne olduğunu anlamayan bazı medya mensupları da bu kişi veya politikalara liberal sıfatını yakıştırmışlardır. 

Bu arada sık sık liberal ilkeler, değerler diye tekrarlıyorum. Bunların ne olduğunu da listeleyelim. 

1- Temel birey hak ve özgürlükler; Bunlar siyasilerin bize verebilecekleri birer lütuf değildir. Zaten doğarken Tanrı tarafından verilmiş hak ve özgürlüklerimizdir. Bunları elimizden alınması söz konusu olmamalıdır. 

2- Bireycilik; İnsanı yeryüzündeki tek rasyonel varlık olarak kabul edip, onun yaratıcılık, risk almak, girişimcilik yönlerini ortaya çıkarmasını sağlamak, kendisi için en doğruyu onun bileceğini anlayıp bireyi serbest bırakmak. 

3- Yetkileri sınırlandırılmış güçlü devlet; Devletin görev ve yetkilerini vatandaşın hak ve özgürlüklerini savunan mekanizmaları oluşturup yürütmekle sınırlandırmak. ( Polis, asker ve yargı.) 

4- Serbest Piyasa Ekonomisi; Devletin işletmeci veya denetleyici değil, denetleyeni denetleyeceği sistem. 

5- Hukuk Devleti; Bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemi liberal düşüncenin olmazsa olmazıdır. 

E.M - Partinizin önümüzdeki genel seçimlerle ilgili hedefi nedir? 

M.M - Hazineden yani vergilerimizden 4 yıl içinde 1 milyara yakın parayı hazine yardımı adı altında alan üç parti, AKP, CHP ve MHP ile yarışa girip basın ve medyada yer alıp, toplumun önüne çıkıp sesimizi duyurabilecek fırsat eşitliğini bulmak ne mümkün! 

Sadaka kültürüne alıştırılmış geniş bir seçmen kitlesinden sadaka vaatleri ile oylar garanti altına alınmaya çalışılırken önümüzdeki genel seçimde bizim ve geçmişin kitle partilerinin başarı şansının sınırlı olacağını biliyoruz. Sahip olduğumuz her kaynağı kullanarak aday gösterdiğimiz tüm illerde liberalizmi anlatmaya çalışıyoruz. Sadaka vaatleri değil, bireyin hak ve özgürlüklere sahip olmadan refaha ulaşılamayacağını anlatmaya çalışıyoruz. Bu ülkenin 88 yıldır sadaka vaatleri ile gelebildiği nokta hala gelişmekte olan ülkeler seviyesi. 

Babam gelişmekte olan ülkede yaşadı, ben gelişmekte olan ülkede yaşadım, çocuklarımızın gelişmiş ülkede yaşamasını istiyoruz ve halkımızın da artık bunu anlamasını istiyoruz. Dünün komünist ülkeleri gelişmiş ülkeler seviyesine geçmişken neden Türkiye’nin hala gelişmekte olan ülkeler seviyesinde kaldığını halkımızın sorgulamasını istiyoruz. Bu ülke insanına hesap sorma kültürünü oluşturmaya çalışıyoruz. 

Halkımız sorgulama kültürünü, hesap sorma kültürünü öğrendiği zaman Liberal Demokrat Partinin hedefi, o zaman iktidar olacaktır ve Türkiye’de gelişmekte olan ülkeler seviyesinden gelişmiş ülkeler seviyesine yükselecektir. 

E.M – Liberal Demokrat Parti’yi diğer partilerden ayıran en önemli özellik nedir? İnsanlar Liberal Demokrat Parti’ye neden oy versinler? 

M.M - Liberal Demokrat Parti, halkın alın teri dökerek kazandığı her kuruşun takipçisidir. Liberal Demokrat Parti, kendilerinden toplanan vergilerin adaletsizce, sorumsuzca har vurulup harman savrulduğunu görünce sinirlenen insanların partisidir. 

“Sadece bu yıl 170 milyar TL vergi toplayacaksın, 500 milyar dolar da borç yaptın nereye gidiyor bu paralar?” diyenlerin partisidir. 

Devletin memuruna “Sana ne benim işimden, hayatımdan?” diyenlerin partisidir. 

Ankara’ya gönderdiği ve her birine 5 yılda 500 milyardan fazla maaş verdiği milletvekilinden hesap sormak isteyenlerin partisidir. 

Genel Başkanına yağ çeken değil, seçmenine hesap veren milletvekilleri isteyenlerin partisidir. 

Liberal Demokrat Parti haksızlıklarla karşılaştığında “Allah’ınızdan bulun” diyenlerin değil, ”Mahkemede görürsün gününü” diyebileceklerin hukuk sistemini özleyenlerin partisidir. 

Liberal Demokrat Parti “Ben buna inanıyorum, inancımı temsil eden parti de bu, barajı geçse de geçmese de sandığa gidip oyumu partime verip hür bir birey olarak düşüncemi oyumla beyan edeceğim” diyenlerin partisidir. 

Kısaca Liberal Demokrat Parti “aklın ve çağın” partisidir. Pusulada yerel adaylarla yerini almıştır. Takdir seçmenimizin sağduyusundadır. 

E.M - Liberalizm sizce ne anlama geliyor? Neden Türkiye’de bu kadar olumsuz bir imajı var? 

M.M - Liberalizm bir hürriyet felsefesidir. Herkesin seçtiği yaşam biçimini bir başkasına zarar vermeden sürdürmesini garanti altına alan ve devletin görevlerini de bu hak ve özgürlükleri korumakla sınırlayan bir siyasi felsefedir. 

Türkiye’de günümüze kadar hiçbir siyasi parti liberalizmi bu şekilde tanımlayıp, içine sindirerek politikalar üretmemiştir. Özal’ın ANAP’ı, Çiller’in DYP’si ve bugün AKP kendilerini daima muhafazakâr partiler olarak tanımlamışlar, ekonomik politikalarında ise liberal olarak adlandırdıkları, ama liberalizm ile uzaktan yakından alakası olmayan “devlet gözetiminde yağmalama kapitalizmini” liberal politikalar olarak tanımlamışlardır. 

Liberalizm adını verdikleri liberalizmle alakası olmayan politikalar, halkın üzerinde olumsuz imaj oluşturmuştur. Halkımızın gerçek liberalizmin ne olduğunu anlamalarını istiyoruz ve bunu anlatmaya çalışıyoruz. 

E.M – LDP iktidara gelse ilk değiştireceğiniz 3 şey nedir? 

M.M – 1- Her yasa insan hak ve özgürlük alanını biraz daha daralttığı için 100'lerce gereksiz yasayı yürürlükten kaldırmak ve “devlet özel sektörün faaliyet gösterdiği alanlarda özel sektörle rekabete giremez” yasasını çıkartmak. 

2- Tam bağımsız ve tarafsız bir yargıya doğru ilk adımı atmak için Adalet Bakanı ve Müsteşarını Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan çıkartmak. 

3- Devletin vatandaşına sahtekâr gözüyle bakmadığını kanıtlamak için “beyan sistemi” ni yürürlüğe koyarak, nüfus sureti, ikametgah, diploma fotokopisi, savcılık sabıka kaydı gibi işkencelere son vermek. Öte yandan beyan sisteminde yalan beyana verilen cezaları çok daha ağırlaştırmak. 

E.M - Son olarak eklemek istediğiniz şeyler var mı? 

M.M - Liberal Demokrat Parti’nin tam 17 senedir sloganı “biz devleti yönetmeye talibiz, insanların kalbini ve beynini değil” dir.
Devleti yönetenlerin tek görevleri vatandaşın temel hak ve özgürlüklerini teminat altına almaktır. Vatandaş ne yer, ne içer, ne giyer, hangi dilden konuşur, neye inanır, neye tapar gibi konularla uğraşmak devletin görevi değildir. Bunlara karışmak hiçbir siyasinin haddine değildir. 

Maalesef, geçmiş hükümetler de, AKP hükümeti de “bir tane doğru vardır, o da bizim bildiğimizdir” zihniyetiyle siyaset yapmışlardır. Bu zihniyeti değiştirmek için varız. Bu zihniyeti değiştirmek için kalbinin ve beyninin yönetilmesini istemeyen herkesten oy istiyoruz. 

 
Toplam blog
: 22
: 370
Kayıt tarihi
: 03.01.11
 
 

Liberal Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı. ..