Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ekim '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Biz kaç kişiyiz?

Biz kaç kişiyiz?
 

Türkiye halkı adeta bir cinnet halinde 1923’te yarattığı mucizeyi örseleyip tahrip etme psikozunda doludizgin gidiyor. Bize ilkokullarda öğretilenler yanlış mıydı yoksa o zamanlar halkımız daha mı sağduyuluydu, bilemiyorum.

Öyle günlere geldik ki Türkiye Cumhuriyetine sadık, onun ülküsüne bağlı yurttaşlar ne hazindir ki azınlıkta kaldık. Öyle azınlıkta kaldık ki aramızda “biz kaç kişiyiz, kaç kişi kaldık” diye yoklamalar yapmaya başladık.

Cumhuriyetimiz, evlatları arasında ayrım yapmamış, kürt evlatlarını öldürmemiş, sürmemiş, dışlamamış, hor görmemiş, ayrımcılık yapmadığı sürece bağrına basmış ve en erişilebilecek en üst makamı bile onlardan esirgememiş. (Bir gün gelir, Kürtler tamamen Türk halkıyla kaynaşır ümidiyle Kürtçe eğitime, Kürtçe basın-yayına, izin vermemiş, hataysa, hata bu.)

Peki onlardan ne karşılık bulmuş: ayrıcalık için isyan, terör, cinayet, ihanet.

İnançlara saygı duymuş, hiç kimsenin dini ve inançları üzerinde baskı oluşturulmaması için dini kamu alanlarından uzak tutmuş fakat dinin mabetlerde ve özel hayatta özgürce ve baskısız yaşanabilmesi için hiçbir kısıtlama getirmemiş.

Ne karşılık bulmuş dindar evlatlarından? Teşekkür mü, minnet mi?

Bulduğu karşılık, kamu alanlarına ve tüm kurumlara sızma, hakim olma isteği, milli eğitim yerine kuran kurslarını ve imam hatip liselerini koyma çabası, ayrıcalık, dayatma, zorlama.

Cumhuriyet, kendi evlatları tarafından hiç hak etmediği şekilde kemiriliyor ve ayakta kalabilen kurumlarının sayısı çok azaldı. İnsanımız ne yazık ki özgürlüklerinin değerini bilemedi, aksine çok kötüye kullandı.

Birkaç on yıldır yaşadıklarımız, hak ve adalet duygumuzun pek de yerinde olmadığına işaret ediyor. Eşitlik nedir, ayrıcalık nedir, tanı ve ayrımını yapmaktan aciziz ne yazık ki.

Eşitken ayrıcalık istiyoruz, haksız olmamıza rağmen bunu isterken de sanki baskı ve işkence görüyormuşçasına kantarın topuzunu kaçırıyoruz ve devletin dirlik düzenine kast ediyoruz.

Ne yazık ki Atatürk’e layık olamadık, Cumhuriyet trenini onun yüz sene önce oturttuğu rayda bile tutmayı beceremedik.

Ama, düşmanlar erken sevinmesin, kaç kişi kalırsak kalalım, biz bu kadar kolay havlu atacak kadar aciz değiliz. Bunları yaşamamız gerekiyormuş, yaşayacağız. İlerde daha kötü günler de olabilir, bunlara da hazır olmalıyız.

Kim bilir, belki sonunda vatandaşı olmaktan tüm yurttaşlarının gurur duyduğu, ülküsü ve ideolojisiyle sorunu olmadığı, Atatürk’üne layık, onun işaret ettiği gibi bir yurdumuz olur.

Siyasetçisinin “pastadan pay kapmak” için siyaset yapmadığı, inançlar, kökenler üzerine siyaset yapmanın ayıplandığı ve yüz bulmadığı, öğretmeninin, öğrencisinin içi yurt ve Atatürk sevgisiyle dolu bir yurt.

“Avrupa Birliği lütfen bizi de al” demeyen hatta egemenliğini kimseyle paylaşmama konusunda kararlı ve duyarlı.

Yurttaşları “tornadan çıkmış gibi” demek istemiyorum ama bazı temellerde birlik sağlanamazsa, o birlik korunmak için çaba gösterilmezse, bir arada olmanın da pek bir anlamı yok, öyle değil mi?

Nüfusu kaç kişi olur, sınırları nereden başlar, nerede biter bilemem.

Ama bildiğim bir şey var. İç düşmanları daha az, dış düşmanları daha çok olur.

 
Toplam blog
: 130
: 2132
Kayıt tarihi
: 28.06.06
 
 

İnsanın kendini anlatması zor, gereksiz de! Yaptığı işlere bakmak yeter, ne gerek var fazla i..