Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mart '12

 
Kategori
Sosyoloji
 

Biz Kadınlar ve Erkekler!... Neden hep derin uykulardayız?... Neden?.../ (8 Mart Yazıları –III)

Biz Kadınlar ve Erkekler!... Neden hep derin uykulardayız?... Neden?.../ (8 Mart Yazıları –III)
 

Sevgili okur, bu yazı dizisinin ikincisinde, emeğiyle yaşayan kadın ve erkeklerin,  farklı sınıf ve katmanlarda bulunsalar da, sömürülenler, yönetilenler ortak sorunları olduğunu anlatmıştık.

Bu saptama, aynı zamanda bizi şu noktaya getiriyor:  Yaşanılan çağın üretimine damgasını vuran araçlar kimin elindeyse, zenginlik, erk, yönetim de onun elinde.  İnsanların büyük çoğunluğu, aralarında farklılıklar olsa da, genel anlamda, bu azınlığın verdiği kararlara göre yönetiliyor. Onların istediği kadar ve istediği biçimde, istediği yönde, refahtan, eğitimden, adaletten, tüketimden yararlanabiliyor.

İnsanlık tarihinde, bu sistemi değiştirmeye yönelik olarak atılan ilk büyük adım, Paris Komünü'nden sonra 1917’de, Ekim devrimidir. Bu devrimin etkisiyle yeryüzünün bir bölümünde, bu adaletsiz sistem değiştirilmeye çalışıldı. Ancak, binlerce yıllık sömürü deneyimi karşısında, ömrü ancak yetmiş yıl oldu. İnsanlığın rahminde, henüz döllenmiş bir yumurta halindeyken katledildiğini düşünmek  zorundayız.

Sosyalist  yumurta, cenin bile olamadı, doğup büyüyemedi. Ama bu kısacık dönemde bile, yarattığı umutla, psikolojik rekabetle, dünya emekçileri bir uyanışa geçti. Hem sosyalist ülkelerde hem de kapitalist ülkelerde, şimdi teker teker geri alınan sayısız demokratik ve ekonomik, hak ve özgürlüklere kavuştu.

Bu uyanışın önüne geçmek için, kapitalist sömürü sistemini, tarih boyunca kullandığı yöntemleri, çağa uygun hale getirdi. Yeni taktiklerle geliştirdi. Denetiminde tuttuğu  bilim ve teknolojiyi alabildiğine kullandı.

İşte bu yöntemlerin başlıcaları:

_  Bu düzen, ilahi/tanrısal  bir düzendir, beş parmağın beşi bir değildir.

Binlerce yıldır, insanlığın aklını, din adamlarının emirlerine, fetvalarına teslim etmesinin altında yatan neden, bu tanrısal korkudan kaynaklanmaktadır.

Kendilerini Tanrı’nın temsilcisi ilan eden din adamları, onlarla bağlaşık egemenler, bir yandan korku salarken diğer yandan da korkan kitleleri, daha rahat çalıştırıp sömürebilmişlerdir.

İnsanlar, Tanrı’yla, beyinleri ve yürekleriyle  doğrudan asla bağ kurmamalıdır. İnsanlar, eğitimsiz bırakılmalıdır ya da din adamlarının verdiği eğitimi almalıdır. Din kitaplarını kendileri okuyup yorumlamamalıdır.

Egemenlerle din/din adamları bağlaşıklığı, günümüzde de sürmektedir. Yalnızca, toplumların gelişmişlik  ve eğitim  düzeyine göre, sağlanan itaatın boyutu ve güdümlenme  görecelidir. Bilim ve teknolojinin gelişimi nedeniyle zorunlu olarak çoğalan eğitimli kesimleri tatmin etmeyen geleneksel dinsel öğretiler, toplumun dayatmasıyla kimi yorum değişikliklerine giderler. Bununla tatmin olmayan kesimler için, modern, postmodern tarikatlar, new agens denilen yeni moda dinler yaratılır.

Eğitimli kesimlerin ilgisi; bilinmezlere, henüz insanlığın çözemediği konulara çekilir. Uzay dinleri, parapsikoloji, astroloji, modern büyücülük, falcılık, medyumluk, satanizm gibi alanlar sunulur, bugünkü sömürü gizlenir. Nabza göre şerbet yani.

Aydınlanmayı yaşamamış İslam ülkelerinin, şeriatla yöneltilmesinin ve bizim gibi şeriat aşamasını geride bırakmış olanlarda da şeriat istemlerinin yükseltilmesinin nedeni budur. Yukarda saydığımız, gelişmiş ülkelerden kaynaklanan gizemle uğraşma kültürü  bu ülkelere de yansır. Eğitimin, bilimin yerini; şeyhin, hacının, hocanın, büyücünün, adım başında açılan cafe’lerdeki falcıların mesaisi alır. Çalışan, emek harcayan eğitimli insanlar, iş çıkışı buralara koşup hayallerini ararlar.

Eğitim sisteminde yapılmak istenen değişikliklerin, işsiz öğretmenler beklerken, okullarda imamları görevlendirme girişimlerinin, öğretmen, doktor, hemşire ithalatının ardındaki gerçek budur.

Vatikan’ın, yüzyıllardır, hatta bugün bile dünyanın en zenginlerinden olmasının, dini kurumlara bunca yatırım yapılmasının nedeni  budur.

Bu gerçekliğe başkaldıran düşünürlerin, sanatçıların, din adamlarının,  tarih boyunca, engizisyonlarda cezalandırılmasının, Nesimi’nin derisinin yüzülmesinin, Şeyh Bedrettin’in asılmasının ve nice İslam düşünürünün, din adamının cezalandırılıp sonra da yok sayılmasının, kâfir, zındık ilan edilerek unutturulmasının  nedeni de budur.

_  Sömürü düzeninin, yağmanın, talanın; zenginin daha zenginleşmesi için sürdürülmesinin ikinci koşulu, dinsel ve dinler içindeki mezhepsel ayrılıkların sürekli körüklenerek diri tutulmasıdır. Bir dini, mezhebi yüceltmek, sorunların  diğer dinlere, mezheplere inananlardan kaynaklandığını ileri sürmek, doğan düşmanlıklardan yararlanıp savaşlarda ölecek insanlar bulmak da yüzyıllardır kullanılan bir yöntemdir. İnsanlar, inançları için kolayca ölüme giderler çünkü.

_ Irkçılık ve etnik milliyetçilik : Emeğin sömürülmesinde gözboyayıcı  yaklaşım ve yöntemlerden biri de ırkçılık ve etnik milliyetçiliğin, şovenizmin  diri tutulmasıdır.  Bir ırkın diğerinden, bir halkın diğerinden üstün tutulması yoluyla, insanlar arasında düşmanlık oluşturmak, çoğunluğun azınlık üstünde hak gaspına gitmesini sağlamak suretiyle, hepsinin ortak sorunu olan sömürüye nasıl maruz kaldıkları gözardı edilmektedir. Böylece, bölünmüş, düşmanlaştırılmış kitleleri yönetmek kolaylaşmaktadır.

ABD’de zenci-beyaz ayrımı, bugün Kuzey Afrika, Ortadoğu ve bizim coğrafyamızda yaşananlar bunun açık örneğidir. Sürekli insanlar ölmekte. Halklar, birbirine kırdırılırken, yeraltı, yerüstü servetleri talan edilmekte... Silah sanayi ve ticareti alıp başını gitmekte... Yakılan yıkılan yerlerin inşası için ülkeler borçlandırılmakta... Finans sektörü kâr üstüne kâr koymakta, bütün bu giderler, halkların sırtına yüklenmektedir.

_ Sevgili okur, sömürünün devamı, insanların kolay yönetilmeleri için kullanılan başlıca yöntemlerin  sonuncusu ise kadın ve erkeğin cinsiyet farklılığını kullanmaktır.

Nihayet sıra, kadının, emekçi erkekten çok daha fazla sömürülüp ezilmesinin, aşağılanıp şiddete maruz bırakılmasının  kaynağına geliyor. Bunun temelinde de kadınla erkeğin üreme organlarının fizyolojik farklılığının yanısıra doğalarındaki diğer biyolojik ve ona bağlı olarak psikolojik farklılıklar yatıyor. Bu farklılıklar, ustalıkla, toplumsal yaşamdaki konumlarda kullanılıyor.

Bu  fizyolojik, biyolojik, psikolojik farklılıklar, nasıl kullanılıyor da bedensel ve tinsel olarak birbirini tamamlaması gereken bu iki cins karşı karşıya geliyor?  Neden erkeğin egemenliği  sürekli körükleniyor, kadının üzerinde süregen bir baskı oluşturuluyor? Bu baskının yeniden üretiminde kadının rolü nedir?

Sonuçta,  neden mutsuz, açık ve gizli şiddetin hüküm sürdüğü evlilikler ve birliktelikler oluşuyor. Bunlardan kimler, nasıl kazançlı çıkıyor?

Bundan sonraki  konularımız,  bunlar olacak sevgili okur.

Esen kalın...

05.03.2012

Vildan sevil

NOT:

1) 8 Mart Yazıları-I

http://blog.milliyet.com.tr/8-mart-dunya-emekci-kadinlar-gunu-nden--sapsal-sabalak-konserlere--cicili-bicili-magazalara---/Blog/?BlogNo=351483

2) 8 Mart Yazıları-II

http://blog.milliyet.com.tr/ahhh-----biz-tum-emekciler-ama-ille-de-kadinlar----ahhh------8-mart-yazilari---ii-/Blog/?BlogNo=351783

 

 
Toplam blog
: 102
: 882
Kayıt tarihi
: 07.06.11
 
 

1949 İstanbul doğumluyum. Emekli edebiyat öğretmeniyim. Çeşitli edebiyat sitelerinde, çeşitli kon..