Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Eylül '08

 
Kategori
Siyaset
 

Biz kimiz ve nereye gidiyoruz?

Sürüden ayrılanı kurt kaparmış... Ayı da kapabilir.
İyi de... Biz hangi sürüdeniz? Türk müyüz, Müslüman mı, Batılı mı?

Ya da şöyle soralım:
Kim bizi kendinden görüyor; Türkler mi, Müslümanlar mı, Batılılar mı?

Dışarıda...
Arap’a kızdık, müslümanlığımızı red ettik. Hitlere kızdık, Türklüğümüzü red ettik. Batı’ya kızdık, demokrasiye düşman kesildik.

İçeride...
Politikacılara ve onların yardakçılarına bakıp Müslümanlığa, Atatürk’e, İnkılaplarımıza, laikliğe, Türklüğe... buğuz besler olduk; adalete, hakka, hukuka, cemiyet hayatına ve erdemlere olan inancımızı yitirdik.

Biz kimiz ve nereden geldik? Bu sorulara gocunmadan cevap verenler elbette olacaktır fakat; “Nereye gidiyoruz?” Sorusuna kim cevap verebilir?

Artık yalpalamıyoruz; bir sinsi global stratejinin politik akıntılarına kapılmış sürükleniyoruz. Adım, adım köklerimizden, bizi biz yapan değerlerimizden uzaklaşıyoruz.

Türkiye, Türk Dünyasından da uzaklaştırılıyor. Bir zamanlar arzu edilen rol, Rusya’ya terkedildi artık.

Şu Kafkas Politikamıza bakın... Diğer Türk Devletleri ile ve Kafkasya’da yaşayan kardeşlerimizle zıt kutuplarda yer alıyoruz.

Irak’ın işgali uğruna Azarbaycan’ı, bir anda Rusya’nın ve onun sıçrama tahtası Ermenistan’ın önüne atan Batının “Hık!” deyicisi oluverdik...

17 yıl sonra, Ermenistan’ın Türkiye üzerindeki asırlara dayalı hayallerine ışık yakmaya itiliyoruz: “Yak!” dendiği anda yakabilecek pozisyonlara giriyoruz.

Azeriler, Abzahlar, Adigeler, Acaralar, Çeçenler, Dağıstanlılar, Osetler, Alanlar... umurumuzda bile değil.

Bakû-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı ve Demiryolu İnşaatı elbette güzel şeyler ancak; bu tesislerin güzergahlarının tesbiti ile Gürcistan işbirlikleri... 17 yıl önce Ermenistan’ın, Rusya destekli Karabağ’ı ve Azarbaycan’ın diğer topraklarını işgal edişine, katliamlarına ve soykırımına seyirci kalmamızın getirdiği mecburiyetler değil midir?

O günki olaylara seyirci kalan Türkiye bugün, asrın projelerini de, günü de, geleceği de risk altına sokmuştur.

Rusları, Türkler kadar kimse bilemez... Peki hak, hukuk, adalet ve demokrasi papağanı şu Batı, bu değerleri Çeçenlere, Dağıstanlılara, Abzahlar’a, Osetlere... neden lâyık görmüyor?

***
Amerika, Rusya’yı köşeye sıkıştırmak istiyor... Patronun kim olduğunu göstermek istiyor.

Global stratejiler, politika ve eylemler sonucunda batısından, doğusundan ve güneyinden ablukaya alınmış bir Rusya, köşeye sıkıştığı vehmine kapılırsa ne olur?

Defansif değil de ofansif oyuna geçebilir mi?
Bu durumda Türkiye, öz kardeşleri Türkî Cumhuriyetler ile karşı karşıya gelmez mi?

Oynanan oyunlar Gürcistan için mi, yoksa İran için mi?

Peki...
Kafkasya misyonu uğruna Irak’ı bir çırpıda Amerikanın önüne atan Rusya, bu defa, İran’ı Amerika’nın önüne atmaz mı?

Atar, hemde kusmuk gibi.
Atacaktır da... fakat Ayı, daha öğürmeye gelmedi. Kafkasya’da neler olup biteceğini; müşterek tesislerin ve projelerin akıbetini, Türkiye’nin beyhude yere alacağı riskleri... öğürmeye başladığı zaman göreceğiz...

Ne var ki, her durumda da tuzu kuru olan taraf biz değiliz.
Türkiye, Türkî Cumhuriyetler ile Kafkasya’daki kardeşlerimiz, Rusya’nın ve Batı’nın umurunda sanki...

***
Dışarıdaki tezgâhlar, politikacılarımızın da pek umurunda gözükmüyor...

Bakın, aylardır nelerle meşgulüz:

Tencere; “Dibin kara!”,“Seninki benden kara.”

Muhatap kim? Bir iş adamı.

Bir zamanlar, müteahhitten banka patronları zuhur etmişti... Hepsi birer, birer batıp gitti; faturaları da vatandaşa yüklendi. Banka çalışanları ne yapsın?

Şimdilerde ise işadamlarından medya patronları... Ömrünü mesleğine vermiş basın mensupları, basın emekçileri ne yapsın?

Yağmanın tozu dumanı içinde türemiş, akla hayale gelmedik bir yapılanma içindeki çeteler... Tek başına Ergenekon Çetesi, parmak değil, yumruk ısırtacak cinsten.

Ne bekliyordunuz ki?

Fakat, her şeye rağmen beklenen şey şudur: Devlet Adamlığı...

Devlet Adamlığının da mı suyu çıktı?

Korkarım ki bu defa hem suyu, hem de posası çıktı.

***
Hani şu mahut açık oturum vardı ya?
“Demokrasi örneği”ymiş. Nasıl bir demokrasi anlayışı ise...

En iyisi mi, gelin buna: “Şeffaflık örneği.” Diyelim.
Diyelim de; “Çarpık bir demokrasi algılaması...” isnatlarına muhatap kalmayalım.

Hem sonra, vatandaşın biri çıkıp şunları sorabilir:

Yüce Meclis’in çatısı altında yapılan şu talihsiz oturumdan demokrasi adına, hukuk adına, denetim adına, hesap verebilirlik adına, erdemlilik adına, haysiyet adına, insanlık adına... siz kendinize hangi dersleri çıkarttınız da biz kendimize neyi çıkartalım?

Kim ne derse desin; en güzel tesbiti rahmetli Turan Güneş yapmıştı... Bir gazetecinin sorusuna, Türkiye’de eşine ender rastlanır bir dürüstlükle şu cevabı vermişti:

“Biz politikacılara bakmayın... Hepimizin hamuru aynıdır.”

Bekir Ali

 
Toplam blog
: 141
: 926
Kayıt tarihi
: 30.04.07
 
 

Türk san'at müziği dinlemeyi, okumayı, yazmayı ve paylaşmayı seviyorum. Kamudan emekli inşaat mühend..