Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ağustos '18

 
Kategori
Güncel
 

Biz ve Seçimlerimiz

Biz ve Seçimlerimiz
 

Eğitim ve Üniversite’de Seçimler Üzerine

Son zamanlarda üniversitelerin bolca ilanlarına rastlar olduk. Bir ara inşaat firmaları sürekli yaptıkları projeleri tanıtıyorlardı; farklı bir formatta olmakla beraber temel amaç; kendilerinde var olduğunu iddia ettikleri değerleri değerinden takas çabasında olduklarına dair bir izlenim uyandırıyorlar…

***

Günlerden bir gün tanınmış üniversitelerden birinde görev yapan profesör bize eğitim veriyor. Eğitimde modellerden ve beynin çalışma şekillerinden yeteneklerini anlatıyordu. Kişisel farklılıkları belirlemeye yarayan bir test yapmak üzere bir test dağıttı, sonuçları tartıştık vs. Dersi sunan profesör bence harikulade bir tarzı olan bence mesleğinde son derece başarılı bir akademisyen görüntüsü veriyordu; dayanamadım ve sordum; “Sayın hocam, bana Türkiye’de üniversiteleri sırala deseler kesinlikle bazı alanlarda ilk üçte bazı alanlarda ilk beşte sayılacak bir üniversite olarak sizin görev yaptığınız üniversiteyi sayardım. Şahsen bu zamana kadar bize sunularınızda sürekli yabancı araştırmacıların isimlerinin yazılı olduğu teknikleri aktardınız, elbette bu teknikleri öğrenmek bizler için son derece önemli ancak ben şahsen sizin fikrinizi, deneyimlerinizi dinlemek, sizin araştırma sonuçlarınızın neticesini öğrenmek isterdim. Bu konuda siz neler söylemek isterdiniz?” Sorum aşağı yukarı bundan ibaretti. Hoca; Türkiye’de rektör seçiminden girdi, toplumun ve yakın çevrenin onlara seçkin bir üniversitede profesör olmanın çocuklarını gönderecekleri okuldan, alacakları arabaya, oturacakları eve kadar bir kimlik verdiğini; çoğu kişinin araştırma yapmak, yeni bir şeyler öğrenebilmek, araştırmalara zaman ayırmaktan çok, söz konusu maliyetleri karşılamak üzere o seminer senin, bu konferans benim, o danışmanlık işi gibi işlerle söz konusu maliyetleri karşılamak üzere harıl harıl çalıştığını, uzun uzun anlattı.”  Dürüst biriydi, adamın bu kadar dürüst davranmasının nedeni aslında demek istediklerini orada zorunlu eğitime gelmiş olanların bitse de gitsek anlayışına sahip insanların gerçekte bir şeyler anlamaya çalışan insanlara nazaran çok az olduğunu bildiğinden mi kaynaklanıyordu doğrusu anlayamadım. Adam özetle şunu dedi. Biz, profesör olana kadar çalışırız, orası nirvanadır ve o saatten sonra arabamız son model, evimiz villa, çocuklarımızın okulları en elit kolejler olmak zorundadır ve biz bu maliyetleri karşılamak üzere çalışır dururuz!

***

Özel bir üniversitenin adının olduğu bir belge yığını karşımda duruyordu. Kurum mesleki yeterlilikle ilgili eğitimler yapan bir özel eğitim kurumuydu. Sahibi ile olan samimiyetimden elime aldığım ilk belgeye bakarak üzerinde rektör, bölüm başkanı imzası olan ve üzerinde bilmem kaç saat eğitim aldığını belirten bir belgeye sahip kişinin ismine doğum yerine bakıp, arkadaşa sordum. “Ya bu kişi gerçekten o şehre gidip o eğitimi aldı mı?” Arkadaş “ya biz kişiden kimlik bilgileri ile belge için belirlediğimiz kaporayı kişiden alıyoruz, kimlik bilgilerini gönderiyoruz, belge hazırlanıyor kapora olarak aldığımız parayı kuruma gönderiyoruz. Para gidince belge geliyor, sahibi belgesini almaya gelince ya da hesaba kalan ücreti yatırınca de belgesini kişiye veriyoruz.” Ben“peki burada yazan eğitim programı” diyecek oldum. Saçma bir soru olurdu. Sustum…

***

Hiçbir şey göründüğü gibi genellikle değildir. Basit görünen karmaşık, karmaşık görünen basit olabilir, değerli olan genellikle uyanıklar ona öyle değer biçtiği için değerli aslında son derece değersiz ve saçma dahi olabilir. Anlatmak istediğinizi şartlı dinleyenler aslında sizin ne demek istediğinizle asla ilgilenmezler, şartlı dinleyenler, dikkatle dinleyenlerden, aslında demek istiyor diye özenle dinleyenlerden genellikle daha kalabalıktır.

Dünyada birçok sınıf icat edilmiştir ancak gerçekte kendi emeği ile tüm toplumu besleyen ve en azına razı olan kocaman bir kalabalık ve hemen hemen hiçbir üretim faaliyetinde bizzat rol almadığı gibi rol dağıtan, komisyon alan, son derece zeki bir başka zümre vardır ve bunun içinde elinde hayatı boyunca gerçek hiçbir üretim aracı bulundurmayan kişiler sayılabilir. Birçok meslek aslında bu azınlık zümrenin kurallarını çoğunluklara dayatmak üzere icat edilmiş kesinlikle yapay düzenlemelerden ibarettir. Kavga eden, kavgada yenilen elenir, genellikle çıkar, hatta suç kardeşliği en güçlü kardeşlik türüdür.

Bunların üniversiteler veya meslek seçimi ile ne alakası var denilebilir.

Türkiye’de şu günlerde genç insanlar bölüm seçmeye, bir alanda eğitim almak üzere seçim yapmaya çalışıyorlar. Bir kısmı puanı yetecek alanları, okulları seçerken bazıları da puanlarına göre seçimler yapmaya çalışıyor.

Her yıl düzenli olarak bir sürü mesleğin öldüğü, işlevsiz hale geldiği dünyada bundan on sene sonra hangi meslekler olacağını kimse bilmiyor.

Mezun olanlar arasında yapılan istatistikler pek yayınlanmamakla beraber aslında birçok kişi gerçekte mezun olduktan sonra kazın ayağının hiç de öyle olmadığını okullarla gerçek hayatın çok farklı olduğunu işi ancak işte öğrenebildiğini, okullardan aldıkları eğitimlerin pek az bir kısmını kullandıklarını itiraf ediyorlar.

Bugün karşınıza ilk çıkacak nesne mesela içtiğiniz meyve suyunun kutusuna ki şu anda aklıma o geldi, dikkatle bakıldığında bir kutu görülebilir. Evet aslında bir kutudur. O kutunun o hale gelmesi aşamaları ise insana dudak uçuklatacak kadar bir geçmişe, yaşanmışlığa deneye, deneyimlere sahiptir.

Küçük görünen, basit görünen hemen her şey aslında sadece algıdan ibarettir. Küçük görünen şeyler aslında tamamıyla yanılgıdan ibarettir. Birden çok açıdan, uzaktan yakından, içinden, dışından, bakıldığında farklı şeyler ortaya çıkar. Misal uzak bir gezegenden dünyaya bakan birisi de belki bir nokta görür ki; şu anda biz o noktanın içinde yaşıyoruz. O halde seçimler, sağlıklı seçimler yapabilmek için çok fazla deneyim gerekir, yaşanmışlık gerekir. Öte yandan kim mesleki olarak ne seçerse seçsin, daha fazla ve özgür tüketim hakkı arzuladığı sürece seçimlerinin eşitliğinin karşılığına bir tüketim çıkar ki; günümüzün birçok insanı açlıktan kıvranırken, diğer bir kesim sadece tüketiyor, tükettiğinin kendi, kendi hayatı olduğunu bilmeden…

Tüketim alışkanlıklarımızı bize dikte edenler, bizi pazarın bağımlısı yapıyor ve biz insanlar ne yazık ki tüm hayatımızı söz konusu bağımlılıklarımızı tatmin için geçiriyoruz. Alışkanlıklarımızdaki tercihsel değişiklik veya kontrol dünyada ekonomi namına bir şey bırakmayacağından bir şekilde o bağımlılığın devam etmesi, edebilmesi gerekir ki sistem devam etsin.

Türkiye’de en iyiler, en kötüler ve ortada olanlar olmak üzere bir sıralama yapılırsa en iyilerin seçimleri sonucunda öğrenecekleri yabancı diller, yurtdışında herhangi bir ülkede iş imkânına kavuşabilme hakkı da sağlar. Eşyanın tabiatına aykırı insan kaynakları ve bilgi göçü ise tabiri caizse süt verene kadar beslenen ineğin başka ülkenin kullanımına sunulmasıdır. İnek kelimesi ağır oldu farkındayım ama hiç kimse sormaz ki; ya bu insan, bu ülkenin en iyi okullarında maliyeti bu ülkenin en fakir insanlarının karşıladığı kurumlarında okurken, neden bu ülkeye değil de emperyalizmin zirvesinde tüm dünyayı sömüren üç beş ülkenin hizmetine kendini sunma gereksinimi duyar? Onu bu denli aslında üniversite yıllarında, lise yıllarında karşı olduğu sistem ve ülkelerin hizmetine sunan şey nedir? Bağımlılık mıdır? Yoksa zihinsel deformasyon mudur? Bunu tanımlamak oldukça zor.

Dünyada üniversite kavramı ortaya çıktığından beri aşama aşama düşünen insan sayısında azalma, filozof sayısının neredeyse yok olması aslında sistematik olarak okullar sayesinde düşünemeyen bir insan tipi ortaya çıkardığı, aslında daha yönetilebilir yönlendirilebilir insan modelleri ortaya çıkarmak için okulların arttığı, zenginlerin okul ve okullar kurmasının çok daha önemli mantığının olması gerek.

Gerçekte bizler mevcut sistemde, neyin doğru olduğunu asla anlayamadan, sorgulamaya dahi fırsat bulamadan yaşayıp giden, dost seçilenlere dost, eş seçilenlere eş, düşman seçilenlere düşman yaşayan saf dünyalılar mıyız yoksa gerçekte hepimiz seçimlerimizde başkası bizim için çalışsın biz daha fazla yatalım, ya da kötü işlerimizi sınıflandırdığımız kötüler yapsın haksız bencilliğinde yaşayan çok bilinçli kurnazlar mıyız? Biz neyiz ki seçimlerimiz ne olsun?

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..