Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '08

 
Kategori
Güncel
 

Bize ne oldu?

Bize ne oldu?
 

Sofular Köyü'nde çocuklar.


Benim yaşadığım yer Yenice.
Çanakkale’nin ilçesi. Küçük bir ilçe.
Herkes birbirini tanır.
Bir büyük caddesi vardır, kovboy kasabaları gibi. Her aradığınız şey, bu caddenin iki kenarına sıralanmıştır.
Bütün insanlar birbirini tanır. Küçücük bir olay, anında en uç mahalede duyulur.
Düğünlerde, diğer hayır cemiyetlerinde kimse davet beklemeden görevini yapar.
Toplumsal sorumluluklar, harfiyen yerine getirilir.
Gelenek göreneklere uyulur.
“Ayıp”, ”elalem ne der”, “bize yakışmaz”, ”dünyada olmaz”, “ben kimsenin diline düşmek istemem”, “hiç çocuk dövülür mü?”, “buda olur mu?” gibi sözlerin insanlara otokontrol sağladığı bir ilçe.
Düğün cemiyetlerinin yükü, gittikçe artsada, huzurludur benim ilçem.
Güzeldir, “Yenice’miz.”
Hem de çok güzel…

**
Kırk yılda bir olsa da ilçe dışına çıktığım oluyor.
Bir yaz mevsimi, Küçükkuyu’ya gittim. Yaz akşamlarında limanda çeşitli tezgahlar açılıyor. Yiyecekten hediyelik eşyaya kadar herşey satılıyor.
Yaşlı bir adam kolye satıyor. Yanıbaşında da bir sandalyede bir yaşlı kadın oturuyor. Kadının bu dünya ile ilgisi yok. Bir hastalık nedeni ile bilincini yitirmiş. Adam, arasıra bir mendille kadının ağzını siliyor. İşini yaparken bir gözü, hep kadında.
Bu yaşlı adam, güzel sanatlar akademisinde öğretim üyeliği yapmış. Emekli olunca, mermeritten kolyeler yapıp, üzerlerine isim yazarak satmaya başlamış. Kolyelere evinde rasgele isimler yazıyor. Kutular içinde baş harfleriyle grupluyor. Almak isteyenlerin adını bulup veriyor. Adı yoksa, bir gün sonra yazıp veriyor.
Aslında adamın paraya ihtiyacı yok. Yalnızlıktan bunalmış, kalabalıklara ihtiyacı var.
Ben adamla tanışıp ahbap oldum. Yanında ayakta bekliyorum. O satış yapıyor.
Bir genç kız, iki arkadaşıyla gelip kolye alacağını söyledi. Adam, kızın ismi yazılı olduğu bir kolye buldu. Boynuna göre ölçü alıp ipini taktı, verdi.
Kız, ayağına sımsıkı yapışmış kot pantolonunun cebinden bir elli YTL. çıkardı. Preslenerek, cepte ezilerek para olmaktan pişman olnuş bir kağıt parçası. Adam, parayı aldı, gülümsedi. Nazikçe yırtmadan eliyle düzeltti. ”Ben akşam bu parayı ütülerim” dedi. Kız bu ince serzenişten bir şey anlamadı tabii ki.
Ben:
- “Hocam, bizde cüzdan taşıma alışkanlığı yok, paralar çok kötü kullanılıyor, ” dedim.
Kız bana döndü. Sert bir ifadeyle:
-Sana ne!.. dedi.
Adam, yavaşca benim omzuma dokundu.
Ben sustum.
İşimiz bu.
Toplum olarak; ”Bana ne, sana ne ?”

**
İstanbul, Esenyurt’a gittim. Bir kadın iki çocuğunu ellerinden tutmuş gidiyor. Çocuklardan birisi, elinden kurtulup kadından beş metre kadar ayrıldı.
Sen misin annenin elini bırakan.
Kadın bir girdi çocuğa.
-Sen benim elimi nasıl bırakırsın?
Vur patlasın, çal oynası. Çocuğu bir boksör gibi dövüp, haşat etti.
Kimse kadına dönüp bakmadı. Sanki hiçbir şey olmamış gibi, yanlarından çekip gitti insanlar. Çocuğun sesi, yitti gitti kalabalıklarda..
Al sana, bir “bana ne“ daha.
Yarın, “o” çocuk, o tokatların karşılığını vermez mi?

**
Yenice’de bir düğünde çocuklar, masada yemek giyorlar. Bir poşet ekmek yere düşmüş. Ayaklarının altında eziliyor.
Çocuklara dedim ki:
-Çocuklar masanın altındaki ekmek poşetini alıp, masaya koyar mısınız?
Koro halinde, birileri ezberletmiş gibi:
“Biz atmadık ki!”
Çocuklar, “Ben siz attınız” demedim. Sadece almanızı söyledim." Dinleyen kim?
Öyle bir toplum olduk ki, ”ekmeği kim attıysa yere, o alsın”
Ekmeğin bile bir “nimet” olduğunu unutmak üzere insanlar.
Gelin şu çöpleri toplayalım.
“Biz atmadık ki!”
Çöpü yerden çöpçüler alsın.
Kimler, piknik yerlerini çöplerle dolduruyor?
Kim? Kimler?
Ne bileyim ya.
“Bana ne, bana ne…”

**
Zaman zaman pikniğe gittiğimde oturduğum masanın çevresini temizleyip, çöpleri arabanın bagajında getirip, çöp bidonuna atıyorum.
“Salak” damgası vuranlar bile oluyor.

**
Trafik kazası geçiren bir aracın yanından daha hızlı geçiyoruz. Üzerimize bir şey bulaşır diye. Şahitlik bile, suç olmuş. Şahitlik yapmak bize korku veriyor.

**
Bir köyde çalışırken, kolu kırılan bir öğrencimi hastaneye götürdüm. Çan, Biga derken ta Bandırma’yı buldum. Çocuğun kolunu saran doktor, bana;
-“Çocuğa çarptın, kolunu kırdın. Düştü diye söylüyorsun.” dedi.
Çocuğun babası birden bire;
-Ohaa! diye bağırdı.
“Ön yargı”
Benim başka zamanda, bir hastaya yardım etmem mümkün mü?
Hiç şüpheniz olmasın, düşünmeden yardım ederim.
Ya taşıdığım hasta kanserse. Sen taşırken kanser ettin derlerse?!
Korkuyorum.
Şüphelerimi, korkularımı içimden atamıyorum.

**
Bana ne, sane ne,
Bize ne, size ne.
Ben yapmadım, o yaptı.
Vallahi aklım çok karışık.
Sorumluluk alan kimse yok.
Suçlu hiç yok.


**
-Hocam bak, bir tepsi baklava gidiyor.
-Bana ne!
-Hocam sizin eve gidiyor.
-Sana ne!
Nasrettin Hoca’nın “Baklava” hikayesi güzel de.

**
Hayatın gerçekleri, bu kadar güzel değil.

**
Orhan Veli’nin dediği gibi
“Bir elimde cımbız, bir elimde ayna.
Umurumda mı dünya.”

**
Herşey, umrunda olmalı bir insanın.

**
Elimize aldığımız aynaya bir bakabilsek, gerçek yüzümüzü bir görebilsek
Gerçek yüzümüzü bir görebilsek…
Kendi yüzümüze yabancı olduk.
Aynaya bile yalan söyleyeceğiz neredeyse.
Aynadaki yüzümüzüde inkar edeceğiz.
Biz ne olduk?

**
Ya! Ne olduksa olduk.
Bana ne!
Olmadıksa olmadık.
Sana ne?

**
Bize ne oldu?

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..