Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Haziran '06

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Bizi izlemeye devam edin! Azzzz soonnraaaa!!!

Bizi izlemeye devam edin! Azzzz soonnraaaa!!!
 

Bilmem siz de farkında mısınız? Son zamanlarda ekranlardan hepimizin günlük yaşantısına hatta evlerine tıpkı bir uyuşturucu gibi enjekte edilen "YARIŞMA" adı altındaki saçmalıklar iyice dozunu arttırmış durumda. Hatta bizler bu saçmalıklara bu denli prim verip reytingleri parlatmaya devam ettikçe dozunu daha da arttıracak gibi.

Hiç izlememeye özellikle gayret etmeme ve hiç de ilgimi çekmemesine rağmen "Pop Star(cık)" yarışmasındaki karakterleri tanıma zenginliğine ben de eriştim. Bulunduğum ortamlarda sürekli bunların konuşuluyor olmasına tanık oldukça nasıl kaçırabilirim ki? Resmen maruz kalıyorum ve bu da beni daha çok üzüyor. Üzülüyorum ama şaşırmıyorum. Tartışılmaz bir gücü elinde tutan "Beyaz Cam"ın bunu nasıl başarabiliyor olduğunu içim acıyarak tahlil edebiliyor ve tüm çıplaklığıyla görebiliyorum çünkü. Zorla ve hatta "Cebren ve hile ile" çok da güzel başarıyor açıkçası.

Aslında bu çılgınlık (şöhret yaratma çılgınlığı) BBG Evleri ile başlamış gibi görünse de bu kimseyi yanıltmasın. Bu tip yarışmalarla sadece bu işin adı konmuş oldu. Yarışmalarla hiçbir özel niteliği olmayan, sıradan hatta suçlu vatandaşları starlaştırma işi başlamamışken (Bayhan), magazin medyası bu bunu zaten oldukça iyi başarabiliyordu. Kumkapı sanığı Zeynep Uludağ ve maktul İsmail Kızılkaya"nın eşi (Eskiden başı örtülü iken sonradan kabak çiçeği gibi açılmak zorunda bırakılan) Gülten Kızılkaya"yı hatırlarsanız ne demek istediğimi zaten anlayacaksınız diye düşünüyorum. Gerçi bugün anımsamakta zorlananlar olacaktır mutlaka, tıpkı bugün kendini şöhret olmuş zanneden bu popülist gençleri ilerde herkesin hatırlamakta zorlanacağı gibi! Zeynep Uludağ ve Gülten Kızılkaya yarışma evlerinden geçmemiş olsalar da kamera yeterince hayatlarındaydı ve bizlere de pek güzel tanıtmışlardı bu iki üstün nitelikli! vatandaşımızı. Dergilere verilen açık saçık pozlarla başlayan kariyerlerini assolistlik çalışmalarıyla beslemişler ve ardı arkası kesilmeyen ekran trafiğiyle hayatımıza enjekte edilmişlerdi. Sadece meşhur etme amacını güden yarışmalar ise BBG evleri ile başladı ve bugün artık, birbirini hiç tanımayan gençleri aynı evetıkarak,iki ay gibi yeterli -hatta yeter de artar!- bir sürede çöplerini çatmaya kadar vardı.

Bugün evlilik senaryosu yazmayı kendine iş edinen yapımcılar yarın potansiyel katilleri (belli suçlardan cezaevine girip çıkanları mesela) aynı eve tıkarak "Naklen Cinayet" senaryosu yazarlarsa şaşmamak gerek diye düşünüyorum. Ama yapımcı sıfatıyla bu muhteşem programlara imza atanlar geleneksel ve toplumsal değerlerimizi hırpalayan "BOZUMCU" olduklarının farkındalar mı, işte bunu bilemiyorum. Eğer farkındalarsa tehlike daha da büyüyor gözümde nedense..Neyse. naklen cinayet deyince bir konuya dikkatinizi çekmekte fayda var. Aslında bu "Evlilik Traji-komedyası" adı altında oynanan tehlikeli oyunun, gençlerin duygularını ve psikolojilerini hedef alan bir cinayetten ne farkı var ki?

Dikkatinizi çekmiştir mutlaka. Gençler ne kadar mutsuzlaşır ve kavga ederlerse, bozumcu yapımcılar o denli mutlanıyor. Mutlanıyor, çünkü gerginlik ve kavga ile beslenen reytingler yükseldikçe, gençleri izledikleri tek yönlü stüdyo camlarının ardında, ceplerine dolan paraların heyecanıyla ellerini ovuşturuyorlar. Peki, malzemesi insan olan bu tip programların getireceği para kullandıkları o insanlardan çok mu daha değerli? İnsanoğlu ve onun hissettikleri birilerinin cebini doldurmaya yarayacak bu denli ucuz bir malzeme mi? Öyle olmalı ki, eve tıkılan gençler birbirlerini yemeye başladıklarında, aslında bu bozumcu yapımcıların karınları doyuyor, kendileri ise müthiş bir kavga ve karşı saldırı açlığıyla baş başa bırakılıyorlar!

Sunucu kızımız bile kavga çıkmayan ortamlarda ne kadar üzülüyor görmüyor musunuz? Çünkü verilen görev o! Yatıştırmak değil, şüpheler yaratmak veya oluşmuş şüpheleri besleyip ortamı kızıştırmak! Sözde toplumdan ve dış dünyadan izole etmek amacıyla bir eve tıkılmış gençlere, dış dünyadaki iddiaların, suçlamaların ve oluşmuş polemiklerin aktarılmasının ve bunları cevaplamalarını beklemenin başkaca bir nedeni olabilir mi? Tabii ki hayır! Görev ortamı germek, iddiaları sunmak ve gerginliğin tırmanmasını sağlamak. Bunu yaparken de fonda çalınan gergin müziklerin katkısını da göz ardı edersem, bu işini çok iyi bilen bozumcu yapımcıların emeklerine saygısızlık yapmış olurum ki, bunu asla istemem.Yeterince ön hazırlıklar ve araştırmalar yapıldığı ve emek! verildiği aşikar zaten. Bingo! Gençler gerildiler! Birbirleri hakkındaki yorumları veya halk arasındaki deyimiyle yapılan dedikodular da gençlere aktarıldı ve ortam kızıştı. Hepsi birbirini potansiyel düşman gözüyle değerlendirmeye başladılar bile. Hafta içinde çok hararetli tartışmalar bekliyor evdeki gençleri..Peki, soruyorum şimdi kendimce: Evlilik oyunu adı altında oynanan bu tehlikeli oyunun gençlerin duygularına yönelmiş bir namludan farkı var mı?

Başka türlü sormak gerekirse.. Lafa gelince hepimizin "Kutsal Evlilik Kurumu" diye tabir ettiği bir kavramın kutsiyeti, bozumcu yapımcıların elinde oyuncak olacak denli ucuz mu? Hadi bazı kavramların ve değerlerin içi birileri tarafından ustalıkla boşaltılıyor diyelim. Bizler izleyici olara bu denli ucuz ve tehlikeli ürünlerin satıldığı bir pazarda, bu denli kolay müşteriler olmak zorunda mıyız?

İşte olayın düğümü burada!

Hepimiz için tehlikeli olan denklem burada kuruluyor. Bozumcu yapımcılar veriyor, biz alıyoruz. Biz almaya devam ettikçe onlar daha da çok sunmaya başlıyorlar.

Toplumu bu denli yozlaştıran, oluşturdukları suni gündemle insanları gerçek gündemin dışında tutmayı hedefleyen, sosyokültürel açıdan bu denli yanlış mesajlar yüklemeye devam eden bu program!ları izleyerek devleştirmeyi başaran bizler, aslında kendi üzerimize oynanan bu oyuna alet olmak dışında bir şey yapmıyoruz! Biz izliyoruz, onlar kazanıyorlar. Çoğu özel bir vasıf taşımayan sıradan vatandaşları cilalayıp cilalayıp, star(cık) olarak halkın huzuruna çıkarıyorlar. Nereye kadar peki? Tabii ki arkadan yeni yeni parlatılacak olan yıldızcıkların ışığı, bir öncekilerin parıltısını gölgede bırakana kadar! Bu çark böyle acımasızca insan eti ve insan ruhu öğüterek dönmeye devam ediyor!

Neredeyse hiçbir gerçek sanatçının ölümleri dışında haber konusu olmadığı (olamadığı) beyaz camda, bu sözde ünlülerin anaları, danaları ve dahi kaynanaları haber bültenlerini parsellediği müddetçe veee….

Ve bizler de bu kalitesiz ekranların tepkisiz izleyicileri olarak reytingleri tavana vurdurmaya devam ettiğimiz sürece, kendi çaplarında fırsatları iyi değerlendirdiğini düşünen bu "BOZUMCU YAPIMCI"lara haksız demek çok da doğru olur mu acaba?!!

Baksanıza, bangır bangır bağırıyorlar:

BİZİ İZLEMEYE DEVAM EDİN, REZİLLİKLERİMİZ SÜRECEK!

Sloganları da şu:

HİÇ BİR ŞEY OLAMADIYSANIZ GELİN, BİZ SİZİ ÜNLÜ YAPALIM! BİZ BUNU NASILSA ÇOOOOK KOLAY YAPARIZ!!!

Evet…İki buçuk yıl önce yazdığım yazı buydu. Eger bu düşüncelerime göz atma fırsatı bulup, benimle paylaşma inceliğini gören dostlarımız varsa şunu sormak istiyorum. Ben bu yazımı yazdığımda pop star ve evlilik yarışmalarının henüz ilkleri yayınlanıyordu ve bugüne değin köprünün altından çoook sular aktı. Üst üste pek çok yarışma düzenlendi. Hafızalarımızı bir zorlayalım bakalım, kaçar tane şöhretin ismini hatırlayabileceğiz bir çırpıda. Bugün hangisi nerde, ne yapıyor? Bizlere hangi güzellikleri sunuyor?

Kaynana Semra"nım hariç elbette. Onu tamamen klasman dışı tutmamkta fayda görüyorum ve bir karakter(tipleme) olarak özellikle ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Tipleme derken de, bir senaryonun içersinde yer alan, üzerine yazılmış oyunu canlandırmakla mükellef bir karakteri kastediyorum. Yanlış anlaşılmasın.

Bir televizyoncu olarak sadece şunu söylemek isterim ki:

Ekranlarımızdaki kirliliğin bir an önce temizlenebilmesi en büyük özlemim. Sabah programlarındaki düzmece kavgalardan ve suni gündemlerden arınmış, ADINA YAKIŞIR BEMBEYAZ BİR CAM dileğiyle…

Bu yazımı bundan çooook önce (iki buçuk yıl önce) 2004 Mart'ında Almanya-Frankfurt"taki yerel gazetelerden birinde yazmıştım aslında. Dolayısıyla burda adı geçen isimlerin bazıları hafızanızı zorlamış olabilir:)) Ama paylaşmak istedim yine de. Çünkü, üzerinden bu kadar zaman geçmesine rağmen gördüm ki ortada değişen pek de bir şey yok. Aslında haksızlık etmemek lazım. Ufak tefek değişiklikler ve ilerlemeler! de yaşandı tabii. Mesela ben bu yazıyı yazdığım dönemde bizim bir "Kaynana Semra"mız yoktu henüz ve İlk şöhret şehidimiz! 'Ata da'.

Köprünün altından akan sular, yapımcılarımıza daha fazla feyz kazandırdı elbet ve gençler kaynana adayları ile tıkılmaya başlandı evlere daha sonrasında. Bu da daha fazla kavga, daha fazla çekişme ve tabii ki daha fazla reyting demekti. Şimdi sırada, "Top Model", ''Oryantal Star'', ''En Bi Lady Bizim Lady'' ve daha niceleri olunca, ben de aktüalitesini kaybetmediğini düşündüğüm bu yazımı sizlerle paylaşmak istedim sadece.

 
Toplam blog
: 117
: 2206
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

1969 İstanbul'unda açmışım gözlerimi bu dünyaya... Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu, şimd..