Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '13

 
Kategori
Siyaset
 

Bizi kimler aptallaştırıyor?

Bizi kimler aptallaştırıyor?
 

Aptal İnsan yoktur, Aptallaştırılan insan vardır.


                                            
Yakın zamanda ülkemizi ziyaret eden İtalyanların dünyaca ünlü yazarı Umberto Eco, “Dünyanın yarısı aptal!” demişti. Biz bunu Aziz Nesin’in Türk Halkı’nın bazıları için %60’ı aptal dediğinde kıyameti koparmış ve Aziz Nesin’i Sivas’ta onlarca aydınla birlikte yakma girişimi yaparak aforoz etmiştik! 
 
Şimdi yıllar geçtikçe ve başımıza gelen ilginç ve traji-komik olaylardan sonra Aziz Nesin’e hak vermeye başlayanlarımız bile olmuştu!  Ben bu iki söz üzerine çok düşündüm. Dünyanın yarısı ve Türk Halkının yüzde 60’ı neden aptal denmişti? Yarısı beynini bilgilerle doldururken, diğer yarısı neden beynini güdükleştirmişti? Veya bu aptal denilen kesimi kimler angutlaştırarak onları kendilerine köle yapmak istemişlerdi?
 
Koltuğunuza şöyle bir yaslanın ve birlikte geçmişe şöyle bir yolculuk yapalım. Hatta çayınızı veya kahvenizi de yanınıza almayı ihmal etmeyin 
 
Geçmişte krallar, padişahlar ve günümüzde de erki yani gücü elinde bulunduran siyasiler, kendi güçlerini ve sistemlerini korumak ve idame ettirmek için, ne muhalefetin, ne de kendilerine diklenen, eleştiren ve haklarını arayanları kesinlikle istemezler.  İstemedikleri gibi onlara bu yaptıklarını yanına kar bırakmadan işkence ve zulümlerle hapishanelerin yollarını göstermiş ve sindirmek için de elinden gelen tüm hünerleri göstermişlerdir.
 
Demokrasiye sığınarak demokrasiyi engelleyenler, özellikle halkın aydınlanmasını sağlayan medyanın gücünü bildiklerinden kendilerine muhalif yazanları susturmak ve onları tehdit etmenin dışında yine kendisine muhalif kitapları toplatarak yakanları ve bilim insanlarını korkutanları deşifre etmeden önce bir soru sormak isterim:
 
“Beyninizi ne kadar tanıyorsunuz? Hani karnınızı tıka basa doldururken, beyninizi de bilgi ile doldurabiliyor musunuz? Ortalama 1.400 ila 1.800 gram ağırlığındaki beyninizin sağ-sol ve arka lopları ne işe yarar? Aldığınız bilgiler beyninizde nasıl kodlanır? Üç şehir büyüklüğündeki elektrik akımlarınız tam anlamıyla çalışıyor mu? Milyarlarca nöronların ne işe yaradığını biliyor musunuz? Ve tek bir nöronun on bin nörondan bilgi ve sinyal aldığınızdan haberiniz var mıydı? Gereksiz bilgiler beynimizden nasıl silinir? Zeki insanların bilgiyi daha kolay hatırlarken ayrı bir bölgede muhafaza ettiklerini biliyor muydunuz?
 
Neyse sorularla beyninizi fazla yormadan hani şu dünyanın yarısı, yani 3,5 milyar insanı aptallaştıran uyanıklara kısaca bir göz atalım!
 
Tarihte Spartalılar köleliğe karşı olan Akhilleos gibi yazarların kitaplarını meydanlarda toplatıp yakmış!
 
M.Ö. 220 yılında Çin Kralı Şıh-Huang halkın bilinçlenmesini engellemek için bilginlere baskı uyguluyor ve onların kitaplarını yasaklarken bunların arasında ünlü vecize sözleriyle ünlü filozof Konfüçyüs’ün eserleri bile vardı.
 
Roma İmparatoru Augustus-ti ise kiliseye aykırı hareket etti diye İskenderiye Kütüphanesi’ndeki 100 bin kitabı yine meydanlarda Piskopos Theophilius’un önderliğinde yaktırırken, bunların içinde kutsal kitap “Tevrad”da bulunuyordu.
 
Moğollarda barbar ve yağmacı ordusuyla Bağdat’a girdiğinde 20 kütüphaneyi tahrip edip, tüm kitapları Dicle ve Fırat nehrine atmışlardır.
 
Fransa Kralı XV. Louis’te Dinsel tartışmaya açık yayıncılar işkence ile gözdağı verilmiştir.
 
19. Yüzyılda Çarlık Rusya Kralı I. Nikola “Benim eğitimli insanlara ihtiyacım yok” diyerek mevcut kitapları toplatarak yaktırmıştı. 
 
Avrupa’yı yakıp yıkan ve milyonlarca insanın ölümüne neden olan, insanları fırınlarda yaktıran Hitler’de kitap yakma modasına uyarak, meydanlarda binlerce kitabı yaktırmıştı.
 
Avrupa ve dünyanın diğer ülkelerinde bu tür baskılar olurken ve Osmanlı Devletinde İslami (Şeriat) kuralları uygulanırken Padişahlık da, yeniliklere ve kendisinin beğendiği dışındaki sanata karşı kapalıydı. Örneğin,  Avrupa’da 1444’de Matbaa icat edildiğinde Osmanlı’ya 285 yıl sonra yani 1729 yılında girebilmiş desek de aslında  IV.Murad’ın emriyle Bünyamin Efendi  Amsterdam’a gönderilerek bin altın verilerek alınan ‘Tahta Matbaa’ yan ürünleriyle birlikte deniz yolu ile İstanbul’a getirilir. Ancak IV. Murad’ın ölümünden sonra tahta geçen İbrahim Sultan taraftarları matbaaya karşı gelerek eritilmesini isterler. Sarayın Demircibaşısı bunu gerçekleştiremeyince bir Yahudi’ye 3 altına satarlar. Yahudi’de 3 altına aldığı matbaa makinesini 50 altına Cenevizli bir tüccara satar. Matbaa Gemiyle İspanya’ya gider, oradan Amerika kıtasına geçerken kaptan matbaayı denize attığında sene 1641 dir. Kıyıya vuran makinayı papaz Martinez alır, bakımını yapar, mürekkep bularak,  incili basar ve yayar.
 
İşte İstanbul’dan Atlas Okyanusu’na giden medeniyet!
 
Yalnız krallar, padişahlar mı insanları cahil bırakmış! Her rejim kendi varlığını korumak ve ömür boyu sürdürmek adına karşı fikirlere zaman zaman sansür uygulayarak, konuşmalarına ve neşriyatlarının halka ulaşmasına ve aydınlatmalarına izin vermemişlerdir. Bu Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi, İnönü, Menderes, Demirel, Özal, Kenan Evren derken günümüz AKP’sinde de gazete patronlarına yapılan baskılarla onlarca gazeteciler kovdurularak, sansürler gerek yazılı gerekse görsel medyada son sürat devam etmiş ve demokrasi de ülkemizde her daim sekteye uğratılmıştır.
 
Şimdi bazı yazarlar,  dünyanın yarısı aptal derken, bunun suçlusu yazarlar mı,  aptallar mı, yoksa insanları aptallaştıran ve akıllı olmasını engelleyen iktidar mekanizmalarının gizli odak güçleri midir?
 
Günümüzde futbol, (Spor Bakanı Türkiye’de 18 yeni stat yapılacağını açıkladı. İşsiz sayımız ve asgari ücretle çalışan milyonlar belli!)  arabesk, televizyonlarda dizi ve yarışmalar yanı sıra siyasilerin bu aptal kesim denilen insan yığınları üzerine yaptıkları yalan yanlış politika kandırmacalarıyla sistematik olarak beyin nöronlarına bilgi ve gerçeklerin akışı engellenmektedir.
 
Aslında hem tutuklanan, hem de dışarıda var gücüyle insanların gerçeklerle aydınlatma mücadelesi verenlerin altında yatan, işte bu tarihten gelen aptallık zincirini kırmak, insanları kendilerini kandıranlara karşı uyanık tutmak,  onları bilgilendirerek bu aptallık oranını bir nebze olsun aşağıya çekme mücadelesidir. Ancak dünyadaki aptallarda hala ‘dediğim dedik, çaldığım düdük’ diyerek kafalarını kumdan çıkarmamaya sanki yemin etmişler!  İktidarlarda eline geçirdikleri polis, yargı ve erk gücüyle bu aydınların peşinde bir atmaca gibi dolaşarak onları susturmak ve yok etmenin pençelerini sinsice geçirmeye devam etmektedirler… 
 
Hal böyle olunca, dünyanın gidişatı da iyi olur mu sizce?
 
Ertuğrul Erdoğan
Ekim 2013/Bursa
 
Toplam blog
: 300
: 466
Kayıt tarihi
: 06.05.08
 
 

Ertuğrul Erdoğan, 1958 yılının sonbaharında Ankara'da doğdu. 1968 -1980 yılları arasında babasını..