Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Haziran '18

 
Kategori
Öykü
 

Bizi Yazanlar

Harun ve Salih  çok kitap okuyan iki arkadaştı. Harun’un mitolojik yaratıklara ilgisi oldukça fazlaydı. Piyasaya çıkan böyle bir kitabı hemen kapar satın alırdı. Ama en çok internetten indirdiği Avrupa milletlerinin mitolojik kitaplarını zevkle okur ve kitapların içinde önemli saydığı yer, zaman ve isimleri defterine kaydederdi.

Son zamanlarda kütüphaneye gidip İskandinav ve Cermen edebiyatına ilgi duyar olmuştu. Salih bir gün Whatsapptan Harun’a mesaj attı. “Harun orada mısın. Az önce internette bir yazı okudum. Pazartesi bir köyde tarihi bir kitap bulmuşlar. Şu an kitap müze yetkililerinde. Peşini bırakmayalım. Araştıralım. Ne dersin?”

Harun’dan cevap geldi. “O yazıyı internetten ben de okudum. O köye gitmemiz yerinde ve akıllıca olur. Müzeden bir bilgi edinemeyiz. Belki müze yetkilileri köylüleri kitap konusunda bilgilendirmiştir. Dedi ekledi. Hazırlan. Benim arabam ile gidiyoruz o köye.”

Köy uzak değildi. Ama oraya giden yol çetrefilliydi. Asfalt yoktu. Toprak yoktu. Zorlukla oraya vardılar. Köyün sokaklarında kimse yoktu. Bir evin kapısını çalmayı denediler. Kapıya yaşlı bir kadın çıktı. Ona bulunan kitapla ilgili soru sordular.

Yaşlı kadın “Benim bildiğim kadar o kitapta canavar bir yaratığın pazartesi günleri mağaranın birinden çıkıp yiyecek,  aramak için  bu köyün ormanına girermiş. Görünüşü maymun suratlı ama insanlar gibi konuşan tüysüz bir yaratıkmış. Ben şimdiye kadar öyle bir canavar görmedim. Ne de köylüler gördü. Kitapta bunlar yazılı. Dedi ekledi. O canavara pazartesi canavarı diyorlarmış. Çünkü konuşurken sürekli ‘bu gün pazartesi mi?” diye sorarmış. Kitapta aynen böyle yazıyormuş.”

Harun “Bu bilgiler bizim için yeterli nene. Teşekkürler.” Dedi. Oradan ayrıldılar.

Arabaları ile yoldaydılar. Harun “Ne dersin müzeye gitsek yalvar yakar etsek o kitabı bize gösterirler mi?”

Salih “Zannetmem. Bizim pazartesi canavarına ulaşmamız için bir mucize gerekli. Dedi ekledi. Benim dikkatimi çeken sanki o yaşlı teyze o canavarı görmüş gibi bize detaylı anlatması. İnsanlar canavardan korksalar da varlıklarından keyif alıyorlar. O yaşlı teyze bunun ispatı.”

Akşamın yedisi ve ıpıssız bir yol. Bir anda önlerine bir karaltı çıktı. Harun aniden firene bastı. Durdular. Sağa sola baktılar. Karaltıdan iz yoktu.

Harun “Yoksa o kitabın bulunması ile tılsım bozulup canavarı serbest mi bıraktı?”

Salih “Hiç belli olmaz. Kitap denen şeyin kudretini bir yazanlar bilir bir de okuyanlar. Dedi ekledi. İstersen arabadan inelim etrafı bir araştıralım.”

Harun da aynı fikirdeydi. Salih kamerayı aldı. Harun’sa el fenerini. Dağlık bir yolda arabanın yanından uzaklaştılar. Uzaktan bir çıtırtı sesi geldi. Hemen sindiler. Ay ışığının yardımı ile çıtırtının sahibi karaltı belli belirsiz seçilir oldu. Karaltı kendi boylarında gri renkli gibi iki ayağı üzerinde, kendilerinden ağır adımlarla uzaklaşıyordu. Canavarı takip bir mağaranın önlerine kadar devam etti.

Karaltının mağaranın içine girdiğini gördüler. Peşinden onlarda mağaranın içine girdi. İçeriye girdiklerinde bir şaşkınlık yaşadılar. Mağarada o canavar yoktu. Ve mağara bir oyuktan ibaretti. Dehlizi yoktu.

Harun el fenerini duvara tuttu. Hayvan ve insan eli izlerini gördüler. Birde Latince yazılmış “Pazartesi canavarı” yazısını okudular.

Salih “Ver bakalım şu feneri. Bak burada çok daha küçük yazılar var. Dedi ekledi. Bunların ne manaya geldiğini şimdi öğrenirim.” Cep telefonunu çıkardı. Google’ın dil çevirisine girdi.  Duvardaki küçük yazıları kutucuğun içine yazdı. İnanılmaz ve şok edici bir bilgi ile karşılaştılar.

Çeviri aynen şöyleydi. “Buraya gelen siz pazartesi canavarının misafirisiniz.  O canavara ben Akilos tanrı bilgisi ile hayat verdim. Bugün siz şanslısınız. Çünkü kitap bulundu ve canavara hayat veren bu kitap, keşfedildiği için aynı tanrısal bilgiyi sizde elde edeceksiniz.”

Salih “Bence bu bir aldatmaca. Tanrının bilgisine kim ulaşmış ki biz ulaşalım?”

Harun “Ben bize hedef gösteren bu yazıya inanıyorum. Ve burada sabahlamayı gerekli buluyorum. Bütün bu rastlantılar üzerine birde bu tanrısal bilgiye, bizimde ulaşacak olmamız yeterli sebebi oluşturuyor.

Salih “Dediğin gibi olsun. Zaten içimde korkudan zerre yok. Buna sebep olan da mağaranın oyuktan ibaret olması. Görelim bakalım sabah ola hayrola.”

İki arkadaş uykuları gelene kadar cep telefonları ile internette sörf yaptılar. Müzik çaldılar bir ara. Gece yarısını geçtiklerinde Harun “İçimde bir ürperti var. Görmüyorum ama sanki biri bize bakıyor.” Dediği bir anda önlerinde tıpkı yaşlı nenenin anlattığı gibi maymun suratlı ve tüysüz bir yaratık beliriverdi.

Yaratık hemen konuştu. “Bugün pazartesi mi?

Salih cevap verecekti ki Harun onu eli ile engelledi. Kendisi konuştu. “Bugün pazartesi.” Oysa bugün salıydı. Tanrısal bilgiyi almak için parola olduğunu bildiği sözü söylemişti.

Canavar konuşmaya başladı. “Beni önce yazdılar. Yazılarda beni nasıl besleneceğim ve nasıl yaşayacağım belirtildi. Ben bunların dışına çıkamam. Çünkü Akilos bana böyle hayat verdi. Dedi ekledi. İşte tanrısal bilgiyi açıklamış oldum. Her şeye hayat veren onun kitabını yazmaktır. Siz insanlar kimi kez şiir kitabı yazarsınız kimi kez roman. Bunların dışında yazdığınız kitaplar da olur. Siz insanlar en çok romanlar ile hayat bulursunuz. Ama siz bunların farkında değilsiniz.” Dedi ve bir anda ortadan kayboldu.

Harun “Salih Salih bütün konuşmaları kamera ile çektin mi?” Diyerek heyecanla ayağa kalktı.

Salih “Bir anda ortaya çıkıp ortadan kaybolana kadar hepsi kamerada.”

Harun “Demek her şey inançla ilgili. Akilos kitap ile bir canavara hayat vereceğine inandı ve onunla ilk kez biz karşılaştık. Şu kitap baştan sona okunmalı. Pazartesi canavarının doğasında kim bilir daha neler neler var. Dedi ekledi. Hadi arabamıza gidelim. Bizi yazanları bekletmeyelim.

Tuna M. Yaşar

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..