Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Erdoğan Özgenç DOST MECLİSİ

http://blog.milliyet.com.tr/erdoganozgenc

21 Nisan '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bizim bakkal (Büyük balık küçük balık)

Şu sıralarda ortalıkta gezinen anlı şanlı siyasetçilerin durumu da tıpkı bakkal market anlayışına benziyor.

Sanki kendileri gökten zembille inmişler de kendilerinden önceki siyasetçileri, sanki geldikleri yer meçhulmüş de eski kurulan köklü partileri beğenmiyorlar.

Aslında durumun gerçek anlatımı yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan çıktı hikâyesi.

Bendeniz oldum olası siyasete yakınlıkduyarım ama nedense kendimi bildim bileli de siyasetçilerin yaşam biçiminden tutun kafa yapılarına, söylemlerine, duruşlarına ve bakışlarına hatta çocuklarına varana kadar zerre kadar hoşlanmam…

Kaldı ki hoşlanmama sebebime eklenen yeni bir durum var ki bana sorarsanız sadece benim değil insanlığın utancı haline gelen “biat kültürleri…”

***

Efendim yıllar önce bizim iki katlı evlerden oluşan mahallemizde topu topu bir manifaturacı, bir bakkal dükkânı vardı, sağda solda kurulan seyyar kebapçı ve dondurmacı şalgamcı dışında öyle ticarethane diyebileceğimiz hiçbir şey yoktu. Bakkalımız İbrahim Amca çocukluğumuzun efsane “iyi” insanlarından biridir.

O yıllar da ülkemizde “market” anlayışı daha yeni yeni gelişiyor, biz de sağdan soldan, bazen de yerde bulduğumuz gazetelerden öğreniyoruz ki yakında “marketler” büyüyecek bakkalın hâkimiyetine son verilecekmiş, diye.

Bunu Bakkal İbrahim Amca’ya okudum mu şöyle koltuğunun arkasına yaslanır göbeğini ovuşturarak, geç onları, geleceği varsa göreceği de var, derdi.

İbrahim Amca, Adana ya dışarıdan yani komşu illerden gelen ailelerdendi, muhtar Celil Ağanın kiracısıydı. Mahallede herkes ondan alışveriş yapar, sever ahbaplık ederdi.

Ta ki yan mahallede kendinden daha büyük bir bakkal açılana kadar. Bakkal diyorum ama tabelasından “bakkal” atılmış yerine “market” koyulmuştu, içinde ne ararsanız var, tertemiz, aradığınız her şey elinizin altında…

İbrahim Amcaya anlatırdık “market” in güzelliğini o hani okuduğumuzda gösterdiği tepki var ya aynısını o zaman da gösterir hatta daha ileri giderek batar yakında iflas eder görürsünüz derdi.

Bir kere adamlar orayı açmak için dünya kadar yatırım yaptılar, mal almak içini döşemek için büyük masraflar yaptılar, kimden çıkaracaklar, müşterilerinden. Hem peşin satmak zorundalar…

Ama ben öyle miyim ya, isteyen istediği kadar mal alır parası olsa olur olmasa da, veresiye defterim var en kalınından, onlar veresiye veremez…

Allah var ya kendine göre öne sürdüğü bu konuda yerden göğe haklıydı çünkü mahallenin çoğu ya Devlet Demiryollarında çalışıyordu ya da oradan emekli olmuş insanlardı. Öyle belli başlı üç beş aile vardı “Taslakçılar, Kamuran Amcalar ve kuyumcu Altıbükenler Deli İbo’lar” para pul hak getire, aybaşlarında maaşlar alınır büyük bölümü ayın ilk beş gününde veresiye defterindeki bir kısım borcun kapatılmasında kullanılır, geri kalanı ise çoluk çocuğun ihtiyaçların ayrılırdı…

Onun dediğine göre bir kere mahalleli hem rahata hem beleşe alışmış, ayağı bu yolu bilir başka yere gitmez, olanı alır olmayanı söyler bana gider alır gelir kendilerine teslim ederim, “market” öyle mi ki, ne varsa onu alacaksın.

Adamlar vitrine koymuş üç beş sucuk, kaşar peyniri, beyaz peynir…

Oysa dedim ya ne arasanız vardı “markette” dil peynirinden tutun pastırmanın en hasına, salama, sebzenin en alasına ekmeğin francalasına kadar, keçi dersine a-sarılmış “tulum peyniri” bile vardı…

Yok, kafanızda o kadar büyütmeyin yakında iflas eder çeker gider buradan doğduğuna bin pişman olur, diyerek bakkalının markete üstünlüğünü kanıtlamaya çalışırdı…

***

Yıllar sonra gittim mahallemize, iki katlı evlerin bir kısmı duruyordu, bakkal İbrahim Amca ölmüş dükkân kapanmıştı, karşı mahallede açılan o marketin adı da değişmiş “süpermarket” olmuştu.

Mahalle arkadaşlarım anlatmışlardı, son zamanlarda bakkal İbrahim Amcanın işleri “market” yüzünden azalmış mahalleli “markete” kaçmıştı.

Veresiye defteri ne oldu diye sorduğumda son zamanlarında oğlu Mustafa Abiyi seferber etmiş alacakları tahsillesinler diye, mahdumları ev ev dolaşıp borcunuzu “ödeyin” diyorlarmış…

Sonraları benimde içinde bulunduğum Bankacılık mesleği marketlere bir moda getirdi, kredi kartıyla mal alımı ve “Pos cihazı”

Paranız var veya yok dünya kadar malzeme mal al ver kartını geçirsin “POS” cihazından, sen bankaya öder misin ödemez misin market sahibinin umurunda değil…

Kim uğraşacak veresiye defteriyle…

***

Şimdi mahalle aralarında kalmış, üç beş “Bizim Bakkal” kaldı, her yüz metreye bir, çoğu yabancı menşeili “market” açılıverdi…

Bir dönem yoksul vatandaşın emeklinin dulun kolu kanadı Bakkal dükkânlarını silip süpürdü ya “marketler” şimdilerde onların da ayağı kaymak üzere şu anlı şanlı büyük sermaye gurupları sayesinde, çünkü devası AVM ler yani Alışveriş Merkezleri revaçta…

Bakkallarda marketlerde olmayan ne varsa orada var, ama ne market ne de AVM asla Bakkal tadını veremeden…

***

Ülkemizde siyaset arenası da aynen Bakkal AVM aralığında gidip geliyor memlekete. Eskilerin tadı güveni başka olduğundan yenileri kabak tadı vermeye başladı bence…

Bir de bunlara teknolojinin getirdiği mecburiyet ile harcama manyaklığını koyun bakın bakalım, vazgeçme ihtimali var mı yok mu görün…

Hem şu bir gerçek değil mi artık, günümüzün vazgeçilmez sloganı;  “büyük balık küçük balığı yer…”

Milletçilikmiş ulusalcılıkmış, kahramanlıkmış, özgürlükmüş bayrakmış falan hikâye, şimdi devir dini duygularla bezenmiş AVM çılgınlığı…

İyi pazarlar…

Erdoğan ÖZGENÇ

 
Toplam blog
: 846
: 425
Kayıt tarihi
: 26.06.12
 
 

Emekli banka müdürüyüm ama kart vizitimde "insan" yazıyor. Adana'da ikamet ediyorum. Herk..