Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ocak '18

 
Kategori
Güncel
 

Bizim Coğrafyada Evlilik

Bizim Coğrafyada Evlilik
 

2018 in ilk yazısını bu konu üzerinde yazacakmışım demek ki.
Hiç de aklımda yoktu oysa. 
Aslında zengin içerikli bir konudur evlilik. 
Üstünde yazılıp, söylenecek çok şey vardır herkesin dağarcığında.
Her kadın ve erkek kendi evli olmasa bile, en azından bir evliliğe, kendi anne babasının evliliğine yakın plan tanıklık etti.
İçine doğduğumuz, içerden bildiğimiz, yaşamımıza etki etmiş, bildiğimiz bir mevzudur yani. 
 
Ben bir dönem Çift ve Aile Danışmanı olarak Aile Mahkemelerinde boşanma davalarına bilirkişi raporu hazırladım. 
Mahkemeye boşanmak için başvurmuş çiftlerin dosyasını okumuş, taraflarla ayrı ayrı ve birlikte görüşmüş, varsa ortak çocukları ve kimi zaman çiftin geniş aile üyelerini de dinlemiş biri olarak bu konuda bir hayli gözlem ve deneyimim var. 
 
Boşanma bir evliliğin bitiş aşaması elbette.
İş o noktaya gelince geri dönüş hikayesi daha az oluyor. 
Bizim ülkede boşanmaların çok medeni ve dostane olmadığı, içinde bol miktarda öfke, hınç, kırgınlık, gözyaşı ve hayal kırıklığı bulundurduğu açıktır.
Gerçek şu ki evlilik kararı ne kadar mutluluk verirse,  boşanma kararı da ne olursa olsun taraflar için hüzün verici, acılı bir durumdur.
Kişi kendi gözünde ve maalesef bizim gibi kültürlerde ayrıca önemi olan elalemin nazarında " başarısız" olmuştur.
Yeterince  güçlü değilse özgüven duygusu zedelenmiş, daha da kötüsü " sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer" misali karşı cinse ve evlilik kurumuna da güven hafif yollu sarsılmıştır. 
Mal bölüşümü sorunlu olur hele de en fenası çocuklar da mal gibi bölüşülmeye kalkışılırsa maddi manevi insanı yıpratan, yoran bir durumdur bir evliliğin bitişi. 
 
Evlilik kurumu iflas mı ediyor? Boşanmalar arttı mı? sorusu çok sık sorulur oldu günümüzde. 
 
Evet özellikle batı toplumlarında evlilik yerine birlikte yaşamanın daha çok tercih edildiği görülüyor. 
Bizim ülkemizde de bu örnekler artıyor.
Ancak yine de evlilik oranının azalmadığı ancak evlilik yaşının yükseldiğini görüyoruz özellikle okuyan genç kesimde.
Boşanmalar da ise bir artış söz konusu...
Çünkü yaşamın her alanında olduğu gibi evlilikte de bilinç ve gelişmişlik gerek.
Zihnen, ruhen, bedenen...
 
Evlilik resmen devam ediyor olsa da mutlu  olmadığı halde ailesinin onayını alamadığı ya da güvencesi olmadığı için boşanamayanlar,
 
Boşanma isteği şiddet yoluyla sindirilen ve hatta yaşamı tehdit altında olanlar, 
 
Dışardan güllük gülistan gözüküp, içerden dağılmış yuvalar, 
 
Yürümediği halde  " aman çocuklar büyüsün de sonra " diyerek boşanmanın ileri tarihe ertelendiği haller, 
 
İki kişinin arasındaki  ruhsal ve duygusal bir bağ olmaktan uzak, şirket ortaklığı tipi birliktelikler, 
Ve yine son olarak " bu saatten sonra ne yapacam"  ve " millet ne der " diye devam eden zoraki evlilikleri de sayarsak, 
 
Aslında bizim coğrafyada çoğu evliliğin taraflara mutluluk, huzur ve doyum sağlamadığı , zorla ayakta tutulan " sallantıda evlilkler " e tanıklık ettiğimiz bir gerçek.
 
Böyle devam eden  evliliklerin toplumda ruh ve akıl sağlığı bozuk insana, değer görmeyen, sahip çıkılmayan çocuklara, sosyal ve ahlaki açıdan çöküntülere de davetiye çıkardığı ortada. 
 
Evliliğin gidişatı, bir evliliğin ne zaman bittiği, evliliğin toplumsal ve ahlaki dayanakları, insan doğasının evliliğe ve özellikle tek eşliliğe uygun olup olmaması, aile kavramı, bizim toplumumuzda kadın olsun erkek olsun bireyin bireyselleşmesi ile ilgili yaşanan sorunlar vb. gibi pek çok alt başlıkta irdelenecek, tartışılıp, konuşulacak çok geniş bir genel başlık " Evlilik " 
 
Onlar üzerinde ne düşündüğümü, ne yorumladığımı belki başka zamanda yazarım.
 
Şimdilik sadece kişisel görüşüm olarak şunu söyleyeyim:
Evlilik, iki insan önce kendini ve sonra da birbirini bulmuşsa bu dünyadaki cennettir.
 
Evlilik için " dünya evine girmek " tabiri kullanılır. 
Dünya evine girmek ve orada da kalmak için önce kadın ve erkeğin kendi dünyalarını tanıması, bilmesi daha sonra birlikte bir dünya yaratması gerekiyor. 
 
Doğan Cüceloğlu Hoca' nın ne güzel, ne doğru bir tespiti var: 
Kendini tanımayan, dengini bulamaz.
 
Yılın bu ilk yazısını evlilik üzerine yazmamın bir sebebi var. 
 
Gittikçe toplum sağlığı bozulan bir ülke resmi çiziyoruz son yıllarda...
 
Bunu trafikte, sokakta, evde her yerde görmek mümkün.
Sözlü ve fiili şiddet sanki çok normalmiş gibi bir hal aldı.
 
Bilhassa da erkeğin kadına uyguladığı şiddet, sönen hayatlar, her gün gazete ve televizyonlarda içler acısı haberlere konu oluyor. 
En ciddi darbeyi alanlar ise sorunlu devam eden ya da dağılan yuvaların altında kalan çocuklar.
 
Evlilik kadar boşanmak da normaldir ve bazen bozuk ve düzelme ümidi olmayan bir evliliğin devam etmesinden çok daha sağlıklıdır. 
Hem kadın hem de erkek için.
Mümkünse çocuk sahibi olmadan...
 
Gençler ve özellikle de genç kızlar ! 
Belki şu an çok sevdiğiniz bir insanla evliliğin arifesinde olabilirsiniz. 
Bir değil, iki değil, defalarca düşünün lütfen. 
Hem kendinizi hem de karşınızdaki kişiyi doğru tanımaya çalışın. 
Evlilik sadece bedensel ve ruhsal anlamda değil, zihinsel ve düşünsel anlamda da bir birliktelik gerektirir, bunu dikkate alın.
İki insanın birbirine aşk duyması güzeldir. 
Duyguların coşkunluğuna kimsenin itirazı yok.
Ancak evlenme kararını duygular tavan yaptığında değil, durulduğunda almak en doğrusu.
Çünkü bir insanı bütün yönleriyle tanımak, sevmek ile sevdiğini zannetmek aynı şey değil. 
Aşk sandığınız şey, hayatınızın kabusuna da dönüşebilir.
 
Evliliğe iki kişi olarak başlanır.
Ancak bizim coğrafyada evlilikler her iki tarafın aile fertlerinin de yer aldığı oldukça büyük bir resimdir. 
Kişinin nasıl bir ortamda yetiştiğini, kimlerle etkileştiğini, hangi değerlere sahip olduğu ya da olmadığını gözlemlemek ve doğru değerlendirebilmek çok önemli.
En büyük yanılgı kişinin karşısındaki insanı değiştirebileceğini düşünmesidir.
İnsanlar değişir, ancak bütün değişimler kişinin sadece kendi isteği ile mümkündür.
Kişi kendini değiştirir, kimse kimseyi değiştiremez. 
Ben onu değiştiririm fikri, daha çok kadınların zihninde olan ama pratikte asla işlemeyen bir yanılgı...
 
İki tarafın ailesi arasında sosyo- kültürel farkın çok olduğu evlilikler baştan risk barındırır.
Hemen olmazsa ilerde mutlaka!
Özellikle de çocuk yetiştirirken...
 
Madde bağımlılığı, öfke nöbetleri, pasif agresif kişilik, şiddete eğilim, aşırı kontrolcü,  aşırı kıskanç tutum,  sorumsuzluk gibi bir ilişkide ciddi  arazlar çıkaracak durumlar varsa sakın bunları değiştirilebilir, düzeltilebilir olduğunu düşünmeyin.
 
Genç erkekler ve genç kızlar, 
Bir yuva kurmaya karar verdiğiniz vakit, aşık olduğunuz,  evlenmeyi düşündüğünüz kişiyi  sadece bir eş olarak seçmediğinizi, 
aynı zamanda doğacak  çocuklarınıza  hayat boyu bir ebeveyn seçtiğinizi unutmayın.
 
Ve  anne babalar!
Lütfen çocuklarımızı kendi hayallerimizin, beklentilerimizin, kendi plan ve alışkanlıklarımızın kurbanı yapmayalım.
Evlenmeden çok önce çocuklarımızın önce kendilerini doğru tanımalarına, kendilerini  bulmalarına fırsat ve emek vermeli. 
Fiziksel, ruhsal ve düşünsel anlamda olgunlaşmalarına çalışılmalı. 
Daha önce de söylediğim gibi iki insan önce kendini sonra birbirini bulmuşsa evlilik bu dünyadaki cennettir.
Ama evliliği cehennem misali yaşayan öyle çok insan var ki bu ülkede...
Bu alevi en başta eğitimle söndürmenin zamanı çoktan geldi de geçiyor! 
 
 
 
 
Toplam blog
: 115
: 830
Kayıt tarihi
: 18.11.12
 
 

1967 yılında İstanbul'da doğdum.Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinden 1988 yılınd..