Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Nisan '11

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Bizim köylü Tosun Hami

Bizim köylü Tosun Hami
 

Yeşşe! diye tipik bir şekilde sevincini belirten Öztürk Serengil, “Feliçita” isimli bir şarkıyı değiştirerek televizyonların güldürü programlarında sükse yapmıştı. 

“Feliçita” sözü “Sanki çıta” oluvermişti. 

Rahmetli tipik hareketleriyle; 

“Bir deri bir kemik. 

Sanki çıta.” Diyerek Temel Reis’in Safinaz’ı gibi bir bayanla oyununu sergileyip, bizi güldürmüştü. 

Son on yıl içinde, “Tsunami” denilen yeni bir kavram çıktı karşımıza. 

Deprem sonrasında denizlerdeki suların yüklendiği enerji, dalgalarla kıyılara doğru hücum ediyor. Dev dalgalar kıyı kentlerini yerle bir ediyor. Dev gemiler, evler, köprüler… bir karton kutu gibi buruşup gidiyor. Her şey, bir beşik gibi suların üstünde, dümensiz ve çaresiz. 

İnsanlar bu dev dalgalardan kaçamıyor. 

Çaresizliğin son görüntüleri, ölümün soğuk yüzü biz seyredenleri kıpırtısız bırakıyor. 

Buz gibi bir yüzle, ölümü seyrediyoruz. 

Büyük insanlık çaresiz seyrediyor, olanları. 

55 yaşındayım. Denizlerde böyle bir felaketi ilk defa görüyorum. 

“Tsunami” deyince aklıma ”Tosun Hami” geliyor. 

Ses benzerliğinden başka bir ilişki yok bu iki kelime arasında 

Beynimdeki çaresizliğin, acı gülüşe dönüşümünde bulduğum bir kelime. 

Bizler üzülünce ağlarız çoğunlukla. 

En büyük üzüntülerin sonunda, ağlama sınırı aşılır ve insan gülmeye başlar. 

Ben bunları görünce gülüyorum. 

Çaresizliğimden gülüyorum. 

Dünyanın çaresizliğine, dişlerimi gıcırdatarak gülüyorum. 

Sessiz gülüyorum. 

Sizde bana gülün. 

Bizler ülkemizde en büyük depremi, Kocaeli/Gölcük hattında, 17 Ağustos 1999 yılında yaşadık. 16 milyon kişinin etkilendiği depremde 20 bin kişinin öldüğü söylendi. 100 bin ceset torbası harcandı. Sayıların doğruluğunda, şüpheler var. 

Depremin şiddeti kaçtı? 7.5. 

Tusunami (tsunami) var mıydı? Allaha şükür yoktu. Olsaydı, ne olurdu? 

Düşünmek bile istemiyorum. 

Hele hele, deprem sonrası soygun ve talanları hiç düşünmek istemiyorum. 

Giden yardımların akıbeti ile ilgili söylenenlere inanmak istemiyorum. 

Son Japonya Depremi’ne bakalım. 

8.9 şiddetinde bir deprem, ölen insan sayısı 400 kişi. 

Esas insanların ölümüne sebep olan deniz suyunun depremden sonra yüklendiği enerjinin oluşturduğu dev dalgalar, yani tsunami*

Japonları çaresiz bırakan deprem olmadı, tsunami oldu. 

En çok insanlar, tsunami sonrası kayboldu ve öldü. 

Bu felaket sonunda nükleer santrallerin yarattığı tehlike ise daha önemli bir sorunu gündeme getirdi. Gözle görülmeyen bir tehlike, “radyasyon” tehdidi altında bütün Dünya. 

Japonlar çaresiz gibi görünseler de; santrallerin içindeki gönüllü kamikazelerin, ölümüne yaptıkları çalışmalarıyla, sorunun üstüne üstüne gittiği görülüyor. 

Dünya, en büyük “çevre felaketinin” içinde bulunmakta şu anda. 

Bizdeki depremle, Japonya’daki depremi kıyasladığımda, felaketin boyutları ile ilgili bizlerin ne kadar aciz durumda olduğumuz ortaya çıkıyor. 

13 Mart 1992 yılında, Erzincan’da 6.9 şiddetindeki depremde, ölen insan sayısı 500 kişidir. Erzincan bu depremle 6.kez yıkılmıştır. 

Değişen bir şey var mı? 

Alınan bir önlem var mıdır? 

Yoktur bence. 

Deprem oldu mu, ”Deprem Dede” diye birisi çıkar, okullarda öğrencileri sıraların altına sokar çıkarır. İşlem tamam. Deprem olunca Japonlar kaçmaz. Bizler aşağı kaçar, pencereden atlarız. 

Yapı politikaları ve depremlerle ilgili bilinçli çalışmalar kâğıt üstünde çok sağlam yapılır bizde. 

Tsunami ile ilgili de kıyılarımızda bir politika geliştirilmemiştir. 

Denizlerin içine doğru yapılar inşa etme yarışında üstümüze yoktur. 

* 

Dünya’nın işleyişi, biz insanları rahatsız ediyor. 

Bilimsel gelişimleri yanlış kullanıp, Dünya’nın tekerine çomak sokuyoruz. 

Dünya’nın her yerinde çevre felaketleri yaşanıyor. 

Yağmurların düzensiz yağması ile geçen yıllarda; İstanbul’da, Antalya’da, Denizli’de… Karadeniz’de, Marmara’da… kısacası ülkemizin her yerindeki sel felaketlerini meydana gelmişti. 

Pakistan son aylarda ne hale geldi. 

Dünyanın birçok ülkesinde felaketler yaşanmakta. 

Felaketler devam ediyor. 

Suçlu kim? 

Biz insanlar. 

Göreceksiniz, önümüzdeki on yıl içinde, Japonlar tsunamiyi engelleyecek sistemleri geliştirecekler. En basitinden, dalgalarla gelen o büyük enerjiye karşı duracak karşı sistemler oluşturacaklar. 

Bizde seyredeceğiz. “Helal olsun” adamlara diye dudak bükeceğiz. 

Bizde kıytırık bir şiddette meydana gelen bir depremde birçok kişi ölürken, Japonya’da 8.9 şiddetindeki bir depremde 500 kişi bile ölmüyor. 

Bu bir kader değildir. 

Tsunami deyince aklıma “Tosun Hami” geliyor. 

Bizim köyden Pakize Teyze’nin 130 kiloluk oğlu “Tosun Hami” 

Bizim bahçedeki havuza göbeği üstünde atlayınca, havuzdaki suların yarısı havuzun dışına taşardı. 

Bizde, “Tosun Hami’yi” havuza sokmazdık. 

Bizim Tosun Hami’nin göbeğindeki enerjiyi yeni öğrendik. 

Hami’yi kontrol etmek, denize sokmamak lazım. 

Eğer Çanakkale’ye ya da İstanbul’a gider de yanlışlıkla denize düşerse ne olacak? 

“Tosun Hami” bir tsunami oluşturursa, gitti Çanakkale, gitti İstanbul. 

Tosun Hami’yi kandırabiliriz. 

Tosun Hami’yi ciddiye almayabiliriz. 

Bu Dünya’yı ciddiye almak zorundayız. 

Bu gidişle, “yarın” çocuklarımıza hiçbir şey kalmayacak. 

Dünya’nın işine, çomak sokmaktan vazgeçin paragözler. 

Doğru politikalar üretin. 

Bu günü kurtarabilirsiniz. 

Yarını asla kurtaramazsınız. 

“Yarınıma dokunmayın.” 

*Merkezi deniz dibinde olan derin depremlerden sonra zemin çökmesi ve taban kaymasıyla oluşan dev dalgalara Tsunami denir. 

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..