Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mayıs '11

 
Kategori
Deneme
 

Bizim ofisin orta şeker halleri

Bizim patron kim gelse işe alır, çok duyarlıdır çooook, işsizlik sorununa kendince katkıda bulunuyor. Gerçi maaş falan verdiği yok, her gelene bir masa tahsis eder, o masanın da aylık kirasını alır ama olsun, vicdanlı adamdır bizim patron. 

Üç aydır sekiz kişi daha katıldı aramıza ancak masaları asker gibi yanyana yapıştırıp kullandığımız halde artık yer kalmayınca, ön balkon kapatıldı ve iki masalık yer daha temin edildi. Patron o şuh kahkahalarından ata ata, "hah, hah, hah, valla en havalı oda da sizinki oldu" diye balkona tıkışdırdığı Erdal Bey'le Can Bey'i motive adiyor. Yapışık iki masada karşılıklı oturacaklar. Herkesin aynı anda ofiste olduğu anlar biraz sıkıntılı oluyor, Telefonla konuşanlar, müşteri görüşmesi yapanlar hep bir ağızdan bağrışmaya başlıyor, sanırsınız maç çıkışı kavga var. 

Patron buna da bir çözüm buluyor, satış için daha çok dışarda kalmasını istediği çalışanlara bir bahane bulup sataşıyor, kimine surat asıyor, kimine laf sokuyor, rahatsız olan en az dokuz-on kişi kendini sokaklara atıyor. Böylece sirkülasyon sağlayıp ortamı rahatlatıyor. Çok akıllı adam vallahi, bir- elli boyuyla her soruna bir çözüm üretiyor. 

Geçen gün ödül töreni oldu, satış birincileri, müşteri memnuniyeti, ciro birincisi gibi ödüller var, patron herkese ödül vermenin derdinde. Bana da en düzenli masa ödülü verdi. Adam takıntılı, obsesif-kompesif. Biz akşamları çıkar çıkmaz gelip masalarımızı, eşyalarımızı simetrik hale getiriyor. Hiç üşenmiyor da her akşam bunu yapıyor, sabah geldiğimizde hepimizin masa üstleri hazır kıta oluyor. O kadar takıntılı ki sevgilisi saçına dalgalı fön çektirince bile psikolojisi bozuluyor, illaki dümdüz olacak, uçlar aynı hizada, marş marş. Kontrol manyağı bir de hepimiz çok severmiş, merak edermiş gibi daha sabah işe gelmeden asistanı arar sorar; 

"Kim var, ne yapıyolar, kaçta geldiler?" Asistan düğüne gün sayıyor, bir yandan da habire tıkınıyor, ağzı dolu dolu sayıyor, "Şu geldi, o gitti" Çok da umurunda, nikah şekerinin resmini çekmiş getirmiş, herkese gösterip soruyor? 

"Nasıl güzel mi?" Küçük renkli tenekeden bir bahçe sulama kovası, içinde yapma çim ve çiçek, üstünde bir kenarda renkli bir şemsiye, diğer kenarda tüller ve bir güvercin. Kovanın beline de yine rengarenk püsküller sarılmış.Ne diyeyim, "Bir de kuş kondursaydın" demek geliyor insanın içinden ama, zaten onu da kondurmuş. Zevk meselesi tabii canım, felan feşmekan deyip savıyoruz başımızdan....Bu kız cılız nışanlısını da yer çok aç kalırsa, yazık çocuğa valla, işten de atılmış, nasıl doyurcak narin gelin hanımı.... 

Son günlerin iyi haberi Gülbin Hanım'ın leğen kemiği iyileşti, can simit yastığınında oturmaktan kurtuldu. Yine de yürürken hafif sola doğru çekiyor gibi sanki ama olsun, buna da şükür...Altında kırılıp da yaralanmasına sebep olan tabure parçaları hala balkonda duruyor, ne zaman gözü takılsa yüzünü ekşitip "atın şunları canım" diyor da bizim bücür patron tamir edeceğim diye tutturdu. İnşallah tamir edip oturur da düşüp bir kaç ay işe gelmez, hani biraz dinlenir diye diyorum, yoksa bizim patron çok iyi adamdır, çok da tutumlu.... 

 
Toplam blog
: 40
: 423
Kayıt tarihi
: 14.04.11
 
 

Eğitimim, hayata dair hiç bir şey bilmediğimi anlamama yetecek kadar, Bilgi birikimim, bilgin..