Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Eylül '08

 
Kategori
Aile
 

Bizim televizyonumuz yok!

Bizim televizyonumuz yok!
 

Televizyonla beraber bir kardeşle berabermiş gibi büyümüş biri olarak, televizyonsuz bir hayat düşünemezdim. Sabah kalktığımda açılır, akşam yatarken kapanırdı televizyon. Hatta hiç unutmam tek kanallı dönemde Pazar Konseri programı bile izlenirdi. Yanlış anlaşılmasın bu programı küçümsediğim için söylemiyorum. Sadece benim yaşantıma ters, o zamanlar bana hitap etmeyen bir müzik tarzı olduğu için söylüyorum.

Çocukluğumda televizyonla ilgili en merak ettiğim konulardan birisi komşumuzun evinde de aynı görüntülerin olup olmadığıydı. Bu merakımı bana gülerler endişesiyle kimseye soramaz, her seferinde evdeki görüntüye bakıp koşarak yan komşumuzun evine girer (o zamanlar hırsızlık gibi olaylar çok az ve insanların birbirlerine güven duygusunun henüz tükenmemiş olduğu için komşumuzun kapısında dışarıdan da açılan kapı kolu vardı) televizyona bakardım. Ancak her seferinde farklı bir görüntüyle karşılaştığım için aklım karışırdı ve oradaki programları merak ederdim. Burada ki programlar daha mı güzel acaba diye?

Voltran, He man gibi çizgi filmler, 8 haberlerinden önce Adile Teyze’nin masalları gibi programların çocukluğumun en bariz televizyon programlarıdır. Biraz büyümüş olsam da susam sokağını ve bilumum çizgi filmleri kaçırmadan izlerdim. Yine, çocukluğumun en önemli programlarından biri de TRT 1 deki Pazar sabah ki Western kuşağıdır. İyi kötü çirkin, Bir avuç dolar için gibi filmler hayal dünyamı doldurur ve evde yeni bir kovboy filmi çevirirdim yastık ve oklavalar ile.

Televizyon sadece bir aygıt değil bir yaşam tarzıydı bizim kuşağın. Böyle bir aygıtın olmaması diye bir ihtimal o zamanlar aklımda yer almıyordu. Bu üniversite hayatında da devam etti. Hatta, ilk yıl televizyon yoktu kaldığım evde ve ben bu durumu kabullenene kadar ikinci yıl bir televizyon aldık ve yine onunla beraber bir yaşam devam etti. Ta ki evlenene kadar! Eşim için televizyon benim için olduğu kadar anlamlı değildi. Hatta evlenince televizyon almayalım diyordu nişanlı olduğumuz dönemde. Ben ilk başlarda ne demek istediğini anlayamamıştım. Neden televizyon almıyoruz ki? Bize ne zararı var? Hem ben televizyonsuz nasıl bir hayat tarzı olur onu da bilmiyordum.

Bütün bu düşünceler içerisinde biz evlendik ve evimize televizyon almadık. Eşim bana neden televizyon istemediğini şu şekilde açıkladı: “Biz televizyon alırsak akşamları oturup onu izleyeceğiz, birbirimizle konuşmayacağız. Paylaşımlarımız az olacak. Kitap okuyamayacağız. Birbirimizi ihmal edeceğiz. Bu yüzden televizyon almayalım.”

Eşimin ne demek istediğini anlamaya başlamıştım. Ben artık tek kişi değildim. İki kişiydik! Farklı bir yaşam tarzımın olması gerekiyordu. Bunun için önümüzdeki en büyük engel ise çok ilginçtir ki televizyondu. Evet, televizyon! O evde olunca o izleniyor, takip ediliyor. Televizyonun olmaması birçok açıdan yaşantıyı etkiliyormuş inanın o zaman anladım. Akşamları yemek yedikten sonra uzun bir gece önünüzde ne yapacaksınız? Bu zamanı doldurmayı ilk başlarda gözümde çok büyütüyordum. Ta ki eşimle beraber kitap okumalarımız, sohbetlerimiz, oyunlarımız ve keşfettiğim yeni bir dünya olan radyo!

Bizim toplumda insanlar birbirlerini tanımadan evleniyorlar ve tanıyamadan ölüyorlar. Çünkü birbirlerini tanıyabilmeleri için konuşmaları gerekir. Konuşmamak için en güzel araç ise televizyondur. O açık olduğumu konuşma ihtiyacı hissetmiyorsun. Televizyonun olmamasının benim evliliğimde ki en önemli anlamı eşimle birbirimizi tanıma fırsatı bulmamızdır.

Bizim için durum böyleyken, çevremiz için bu durum pek de anlamlı değildi. Evimize gelen akrabalarımız evimizde televizyon olmamasını garipsiyorlar bize bir şey diyemiyorlar ama kendi aralarında, herhalde paraları yetmedi televizyon almaya, biz bir televizyon alıp hediye edelim diye konuşuyorlardı.

Arkadaşlarla muhabbet esnasında bir televizyon programı ile ilgili konuşurken; “bu haftaki bölümü izledin mi?” diye sorduğunda, ben “Bizim televizyonumuz yok” diye cevap veriyordum. Karşımdaki kişinin yüz ifadesini görmeliydiniz. İnanılır gibi değildi. Çalıştığım dershanede bu durum duyulunca öğrenciler (ki bunlar öğretmen adayı) bana gelip inanmadıklarını söyleyip durumu onaylatıyorlar ve bana garip garip bakıyorlardı.

Bir seferinde televizyonumuz olmadığı için bir akrabam bana kızmıştı; “İnternetin var, televizyonun yok! İnternette de var zararlı birçok şey, niçin almıyorsun televizyon?” diye. Televizyona karşı olduğumuzu düşünüyorlardı. Kimsenin aklına bizim düşündüğümüz gelmiyordu.

Bir süre sonra bilgisayara TV kartı aldık ve bizde izlemeye başladık. Oğlumuz 1 yaşındaydı. Bilgisayara aldık ki her zaman izlemeyiz ve hayatımızı esir alamaz böylece; ama korkulan oldu ve bizi esir almayı yine başardı. Ara sıra, eşimle ne yapsak, çıkarsak mı TV kartını diye konuşuyorduk ama sonra vazgeçiyorduk. İkinci çocuğumuzda doğmuştu bu arada. Çocuklar oyun oynama ihtiyacı duymuyorlardı. Akşamları rutine bağlanmıştı yine; yemek ve televizyon. Ne kadar da çocuklarla oynamaya çalışsam da televizyon bizi esir alıyor ve saatlerce başında oturuyorduk. İşte korkulan olmuştu!

TV kartının olması bile insanları tatmin etmiyor, hala neden televizyon almadığımızı sorguluyorlardı. İnanın televizyonumuzun olmamasının insanları bu kadar etkileyeceğini hiç düşünmemiştim. Hayatımızın ayrılmaz bir parçası o.

En sonunda oturduğumuz evden taşındık. Yeni evimizde TV kartı bir nedenden dolayı çalışmıyor. Yine televizyonsuz günlere geri dönüş başladı. Çocuklarla daha fazla oynuyoruz, kitap okumaya başladık ve yine radyo dinliyoruz. Hani bir MFÖ şarkısı vardır ya “sen neymişsin be abi!”, televizyon sen neymişsin abi!

Peki, siz hiç televizyonsuz bir yaşam düşündünüz mü? Nasıl bir hayatınız olurdu? Akşamları neyle doldururdunuz? Aile içi ilişkileriniz nasıl olurdu? Ukalalık yapmak istemiyorum ama isterseniz bir düşünün. Saygılarımla…

 
Toplam blog
: 59
: 2088
Kayıt tarihi
: 07.11.07
 
 

Psikolojik Danışmanım, 3 tane dünya tatlısı çocuğum var. Beşiktaşlıyım... Psikolojiye doğuştan bi..