Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '11

 
Kategori
Futbol
 

Bizim yolumuz Türk hocalarla açık!

Bizim yolumuz Türk hocalarla açık!
 

Türk futbolunda bir devrimin lideri : Ertuğrul Sağlam


Milli takımımızdan başlayarak, Spor Toto Süper Lig'imizin takımlarına kadar, sahip olduğumuz yabancı hoca maceralarını, isteğini, tutkusunu bir türlü anlayamıyorum. Türkiye üzerinde birçok başarılı hoca varken, neden illa yeni bir ekol yaratmak istediğimizi, Türk futbolunun üstüne başka ülkelerin futbol stilini uygulatmaya çalıştığımıza çok da anlam veremiyorum.

Öncelikle A Milli Futbol Takımımızdan başlayalım... Benim hatırladığım, bu takımın iki büyük başarısı var tarihinde. Birincisi 2002 Dünya Kupası üçünlüğü. Teknik adam Şenol Güneş. İkincisi, yakın zamanda, 2008 Avrupa Şampiyonası'nda oynadığımız yarı final. Başımızdaki hoca Fatih Terim.

Belki Fatih Terim'le 2010 Dünya Kupası'ndan elendik fakat yine de, Guus Hiddink'in takımın başına getirilmesine bir anlam veremiyorum. Doğrudur, büyük başarılara imza atmış bir isimdir fakat adı üstünde, "milli takım". Ben milli takım denilince, başımızdaki hocanın, futbolcularıyla arada kimse olmadan doğrudan iletişim kurabileceği, saha içinde bağırabileceği birini ararım. Türkçe konuşabilen birini yani. Mevcut durumda açıkçası Guus Hiddink'in oynattığı futboldan da, takımımızın başında olmasından da memnun değilim. Bir başarı tekrar sağlanmak isteniyorsa, hedef varsa bunun ancak bir Türk hocayla gerçekleşebileceği kanaatindeyim.

Bu sezona bakalım. Şampiyon Fenerbahçe'nin başındaki teknik direktör Aykut Kocaman. İkinci olan Trabzonspor'un hocası Şenol Güneş. Üçüncü olan ve Türk futbol tarihinde bir devrim yaratan takım, Bursaspor'un hocası Ertuğrul Sağlam. Dördüncü olan Gaziantepspor'un başında Tolunay Kafkas. Beşinci olan Beşiktaş'ı o duruma getirebilen Tayfur Havutçu.

Bu liste böyle uzar gider. Ligimizin önemli kulüplerinden Galatasaray örneğini inceleyelim mesela. Sezon başında takımın başındaki isim Frank Rijkaard'dı. Ondan sonra da Gheorge Hagi. İkisi de bir türlü uyum sağlayamadı, Bülent Ünder olmasaydı sarı kırmızılılar bu sezon sekizinciliği bile zor görürlerdi. Ben başarısızlıkta yabancı teknik direktörlerin sorumluluğunun çok büyük olduğunu düşünüyorum.

Önceki sezonlara bakarsak, 2009-2010 sezonun şampiyonu Bursaspor. Teknik direktör Ertuğrul Sağlam. 2008-2009 sezonunun şampiyonu Beşiktaş. Teknik direktör Mustafa Denizli. 2007-2008 sezonunun şampiyonu Galatasaray. Feldkamp-Cevat Güler ikilisi takımın başındaydı. Yani son dört senedir, şampiyonlarımız Türk hocaların elinden geçen takımlar.

Bir de Galatasaray'ın 2000 yılı UEFA Kupası şampiyonluğu var tarihimizde önemli olan... Teknik direktör bildiğiniz gibi Fatih Terim.

Bu istatistikleri bir kenara bırakırsak, bir Türk takımında çoğunlukla Türk futbolcular vardır. Milli takım örneğinde de belirttiğim gibi, futbolcu ve teknik direktör arasındaki doğrudan ilişki gerçekten çok önemlidir. Bu en başta bir takım için önemli bir etken. Bir teknik direktör takıma ruhunu, hırsını, isteğini ancak kendi dilinden belirtebilir, bir tercüman aracılığıyla bunu yapması mümkün değildir. Ayrıca, bazen ne kadar yanlışlar yapsalar da, Türk teknik adamlarının gerçekten çok yetenekli olduklarını ve gelişmeye açık olduklarını düşünüyorum. Bunu da başarılarıyla gösteriyorlar zaten. Son senelerde başarılı olan Anadolu kulüplerine bakarsanız, hepsi bir Türk hocanın elinden geçmiştir. Kısacası futbolumuzu böyle ilerletebiliriz.

Bir yabancı hoca getirdiğimizde, bizi hem soyup soğana çeviriyor, hem de kendi futbol ekolünü yerleştirmeye çalışıyor. Biz yeniliklere o kadar çabuk adapte olabilen bir millet değiliz. Bir sene sabrediyoruz, iki sene sabrediyoruz. Kontratları da hep uzun yaptığımızdan, başımızdaki hoca istifa etmeyip kovulmayı bekliyor tazminat almak için. Tabii sözleşmelerdeki tazminatlar da yüksek... Kovamıyoruz adamı, sabrediyoruz, "O büyük adam, yapar" diyoruz, sonra kafamız atıyor kovuyoruz. Zararlı biziz. Ortada başarı yok, üstüne bir de tazminat ödüyoruz.

Türk hoca olduğunu düşünün, daha bir sezonun yarısı olmadan kulüpten kovuluyor. Yabancılar kadar sabredilmiyor. Nedenini hala bir türlü anlamış değilim. Tabii sabredenler kazanıyor, bkz. Aykut Kocaman. Kulüplerin de daha sonra Türk hocalara karşı bir soğukluğu oluyor, yabancılara yöneliyorlar. Benim ülkemin hocası yine işsiz. Ya da bir oraya, bir buraya...

Sonuç olarak, Türk hocalara da yabancılar kadar şans verilmesi gerektiği fikrindeyim. Eğer sabredilirse, ortaya gerçekten güzel işler çıkacağına dair hiç şüphem yok. Olmuyor da değil, birçok örnek verdik, istediğimizde olabiliyor... Umarım bu bilinç bütün takımlarımıza yerleşir, bu sezon itibariyle Türk hocalara yöneliş gördük, umarım bu böyle devam eder ve milli takımımıza da bir şekilde yansır...

 
Toplam blog
: 313
: 1350
Kayıt tarihi
: 21.03.07
 
 

1996'nın ilkbaharının dünyaya getirdiği birçok çocuktan biriyim. Milliyet Blog'da yazmaya yaşım h..