Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '20

 
Kategori
Sosyoloji
 

Bizle Büyüyen Yıllar

     Yazmak lazım, anlatmak lazım, anlamak lazım. Neyi, kimi ve neden demeden. Bizi, hepimizi, içimizdeki bizi, içimizdeki şeytanı, meleği, yanılgıları, doğruları, aynanın önünü, duvarın arkasını, perdenin karanlığını...

      Anlamak için anlatmak lazım bazen, bazen de anlatmak için anlamak. 

      Biraz oradan buradan, biraz uzaktan yakından, biraz düşten gerçekten, vardan yoktan dem vurmak ve demlenmek lazım. Bir dem alacağız, bir nem alacağız, bir ses alacağız ki bir diyardan; bir renk olacağız yarına, bir ışık olacağız umuda ya da bir başka diyara.

      Kimi kez gülüp kimi kez ağlayacağız ki bir dağ yeşersin, bir bozkıra can suyu gelsin. Belki sevgiyle, belki öfkeyle yakınlaşacağız birbirimize. Omzumuza, hayatımıza bir şekilde dokunan bir el olacağız.

      Hatırlayacağız kimi zaman; birbirimizi, içimizdeki benleri, düşleri, düş kırıklıklarını ki, bir başka hayatın izdüşümü olsun yüzümüzün aydınlık yanı, böyle böyle büyüyüp çoğalacağız.

      Ozanımızı, sazımızı hatırlayacağız mesela. Anadolu'nun çarıklı bacısını, gözü yaşlı ama umut bakışlı köylüsünü, yarı çıplak toprağa basan ayakları, çorabındaki deliği saklayan o  dünyanın en zengin gönüllü çocuğunu, kavruk teninin altında ışıldayan gözlerini emek işçisinin, tarihimizi, edebiyatımızı, fikir insanlarımızı, bilginleri, bilgelerimizi, arifimizi, halden anlayanı, hal dilini...

      Bir halkı hatırlayacağız mesela; gönlü yüce, umudu fakir, ekmeği yanık insanımızı. Dağlarımızın sabahlarını, denizlerin yakamozunu, ovamızın sarısını, sararmış türküsünü gecelerimizin, içimizi sızlatan nağmelerin tellerini...

      Kanadı özgürlüğe kanayan martıları, çorak toprakları, gülüşen çocukları, sevda eken kalpleri, ayrılık biçen gönülleri, herhangi bir maviyi, kırmızıyı, her yerde hep bizle olan ama hiçbir zaman bizden olamayan acıları, sevinçleri hem bilmeli hem hatırlamalıyız.

      Yaratılışın sırrını, o sırrın dehasını, bir ana yüreğini, yürüdükçe uzayan yolları değil, göğeren umutları, bir şiirin dizesini, bir filmin sahnesini, en ince telini sesimizin bazen.

       Ayrılıkları, özlemleri... Yaşam aşkını, yaşamama ihtimalini, ülkemizi, gençliğimizi, bir rüzgarda savrulan saçlarımızı, deniz kıyısındaki meltemi hatırlayacağız. Bu geceyi, bu sabahı, yarını düşleyeceğiz ki her gün yeni bir gün, her an yeni bir doğum olsun.

       Bir ovanın düzlüğünü, bir dağın yüksekliğini, ulaşıldıkça ulaşılmaz olanı, yürüdüğümüz yılları, yürüyemediğimiz anıları, memleketimin insan manzaralarını, insanımızın mizahını yahut ahını, yerde kalan umudu, yere düşmesinden korktuğumuz korkularımızı, elimizde olmadan elimizden kayan zamanı, bir acıyla ocakta kalan yemeği, öfkeyle çarptığımız kapıları, kapı aralığına sıkışıp kalmış hayalleri ve o hayallerden işlediğimiz kendi gerçeklerimizi, zamansızlıktan ayağımızla örttüğümüz kapıları, telaşlarla yakalayamadığımız dünleri hatırlayacağız, farkına ve tadına tuzuna ya da acısına varacağız ki...

      Böylece, biz büyüdükçe dünya yeni bir iklime doğsun!

        

       

      

       

      

      

 
Toplam blog
: 174
: 269
Kayıt tarihi
: 20.11.08
 
 

Yazmak bir sevda ..