Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Kasım '12

 
Kategori
Blog
 

Blog blog olalı böyle zulüm görmedi

Blog blog olalı böyle zulüm görmedi
 

Hep başkaları yazacak değil ya, bu defa de bu fakir yazsın da dostlar nasiplensin bakalım. Niyetimiz halis olduğundan yolumuzun da açık olacağından şüphemiz yok. Demek ki bu işi de muvaffakiyetle neticelendireceğiz ve cümle blogdaşlar bundan feyiz alacak. O halde şimdiden mutlu olabilir ve sevinebiliriz. Başından işi sıkı tutmak isteyen ve sevinme işini sona saklayanlara da saygımız sonsuz tabi. Blog büyüklerim de takdir ederlerse artık yorumlarıyla beni desteklerler. Yoğun olduğundan dolayı yazıyı okuyamayan yahut okuyup da yorum yazamayanlara da “nasip böyleymiş” demek isterim. Bu kadar giriş cümlesinden sonra esas meselemize gelebiliriz.
 
Efendim, bugünkü yazımızın konusu “neden blog yazılır, nasıl blogger olunur, nasıl iyi blog yazılır, ne kadar sıklıkla yazarsak iyi olur, neleri yazmasak daha iyi olur” gibi hepimizi yakından da yakın ilgilendiren şeyler olacak. Evvela neden blog yazdığımızla başlayalım sonra da devamını getirelim.
 
Malumunuzdur ki zaten bir çok blogger de yazmıştı, blog yazmanın birinci amacı paylaşmak bir diğer deyişle de üleşmektir. Sevgiler paylaştıkça artıyormuş, acılar da paylaştıkça azalıyormuş diye bir söz duyduğumuz için hepimiz blog yazmaya abanmış durumdayız. Fena değil tabi. Paylaşmanın neresi fena olabilir ki. Tabi paylaşırken neyi, ne kadar paylaştığımıza da dikkat edelim isterim. Mesela “sabahleyin kalktım, yüzümü yıkadım, traş oldum sonra da giyindim” demek yerine “Sabahleyin yeni ve umut dolu bir güne gözlerimi açtım, hemen kendime çeki düzen verdim ve bambaşka bir ben olarak dışarı adımımı attım” gibi özgün anlatımları tercih etmeliyiz.
 
Buraya kadar anlamadığımız bir şey yoktur sanırım. Yine de anlamayan varsa yazsın ki daha detaylı anlatalım. Malumunuz üleşmeye and içtik bir kere.. Gelelim ikinci aşamaya… Nasıl Blogger olunur? İşin hem en kolay hem de en zor kısmı burası işte. Aslında çok kolay blogger olunur ancak bir o kadar da zordur blogger olmak. Bir başka deyişle yazın yediğin hurmalar kışın klavyeyi tırmalar. Ehem öhöm.. Bir kere hepimiz en çok satan gazetede köşe yazarı olabilecek kapasitede olduğumuzdan böyle işe sıfırdan başlamak zorumuza gider. Bu nedenle blogger olmak zordur. Ancak işin mutfağından geçmek ayrı bir tecrübe kazandırdığı için de avantajlıdır. Birçok köşe yazarının yazdığı senin benim yazdığım yazıların yanında kompozisyon ödevi gibi kalır. İşte bizde böyle bir cevher varken alelade bir blog yazmak zor iştir. Oysaki fırsat verseler çok satan gazetenin tirajını ikiye katlayacak potansiyel damarlarımızda akan kanda mevcuttur. 
 
Nasıl iyi blog yazılır kısmına fazla değinmek istemiyorum. Az önce belirttiğim gibi ülkeyi sarsacak nitelikte yazı yazabilecek kapasitemiz varken daha da iyisini aramak bizim standartlarımız için abestir. Bundan iyisi Şam’da kayısı değildir. Zira Şam’ın şekerine su karıştı, kayısı filan da kalmadı sanırım. Artık atasözleri ve deyimler bile değişiyor bakın. O zaman da herkes değişen hayata ayak uydursun ve biz bloggerlere gereken saygıyı göstersinler. Yoksa iki gün yazı orucu tutarız gündem bir anda tepetaklak olur alimallah.
 
Buraya kadar olan kısımdan anladığınız üzere blogger olmak bizim en doğal hakkımız, gerekirse söke söke alırız. Baktık ki sökülmüyor o zaman da döke döke alırız. Tabi aynı zamanda bizim de biraz aynaya bakmamız şart. Önce kendimize çeki düzen vermeliyiz. İşimize gereken saygıyı da göstermeliyiz. Mesela sabahları blogları okumayı bitirmeden evden çıkmamalıyız. Zira gündemi yakından takip edecek ve gündeme dair birkaç çift laf edeceğiz. Bunun dışında bloğumuza gelen yorumlara olabildiğince saygılı cevap yazmalıyız. Ayrıca cevabımız da öyle “teşekkür ederim”, “sağolun” gibi kısacık olmamalı en az bir paragraf uzunluğunda olmalıdır. Lafa katkı ve yorum için içtenlikle teşekkür ederek başlamalı, olabildiğince nazik bir üslup kullanmalıyız. Mesela saygıdeğer Culduz gibi sert ve kırıcı olmamalıyız, olacaksak en azından Balcı gibi esprili, Rana gibi naif, Newyorker gibi Fransız olmalıyız. (Bloglarımızı da mesai saatleri içinde yazmamalıyız.)
 
Gördüğünüz gibi hem içten hem de dıştan bir bakışla neler neler anlattım sizlere. Kaç yıldır neden böyle bir blog yazmadım diye hayıflanan arkadaşlarımızın olduğunu görünce “madem o yapamadı, ben yapayım bari” dedim, iyi de dedim. Arşivlere geçecek bu kıymetli yazı dolayısıyla gurur duyacağım. Hiç olmazsa blog camiasına bir nebze faydam dokundu diye sevineceğim. Tezahürat istemez yorum yazın yeter :))
 
Sevgi ve muhabbetle..
 
Murat HACIOĞLU
05.11.2012, Denizli
 
Not-1: Sayın editörüm, yazıyı blog kategorisine ekledim ama isterseniz mizah da olur. O olmazsa gündelik yaşam olur, olmadı basın yayın olsun. Kafanıza göre takılın.
 
Not-2: Gördüğünüz gibi blog blog olalı böyle zulüm görmedi. Allah bir daha yazdırmasın :)
 
 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..