Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '08

 
Kategori
Blog
 

Blog kapısı mı, Habur sınır kapısı mı?..

Blog kapısı mı, Habur sınır kapısı mı?..
 

& Başka ufuklara kanat açıyorum diyerek üzgün ve kırgınlarına Blog’da veda eden bir blog’cunun, o gün, bu gün ortalıklarda görünmediğini, kendisinin de yuvaya dönmesinin beklenmediğini, aynı havadan ‘Gitmek mi zor, kalmak mı zor!’ havasını çalanların da çoğalır olup, işin, gittikçe yalamaya dönüştürüldüğünü, olan bitenlere, mizahi olarak İzmirli bir arkadaşımızın nokta koyduğunu,

&Yakışıklı’ yarışmasını ciddiye alanların, logosundaki şekilleri, resimleriyle değiştirenlerin görüldüğünü, bir arkadaşımızın da bu hallere bakarak ‘resimdeki saçların jölelendiğini’ haber verdiğini,

& Nasıl ki ; Davul zurnayı, avcı turnayı, deve hurmayı ve de çoban gocuğu, yumurta sucuğu, ana çocuğu severse, Milliyet Bloğun da bir aile olarak kıyasıya sevildiğini, aile yuvasının sıcak ortamıyle bilhassa 'Yeni katılımcı üyelerin' zevkten dört köşe olduklarını, şimdilik eski blogcu ağabey ve ablalarının bloglarını okumakla, notlar almakla meşgul olduklarını, henüz daha, gözlerinin açılmadığını, kondisyonlarını kuvvetlendirdiklerini,

&
Milliyet Logosunun tek tip olması savaşını veren İzmirli gayretli arkadaşımızın, henüz pes demediğini, İzmir toplantılarında da kahve falı bakıldığını, muzip bir arkadaşımızın da ‘Oldu olacak yoğurt tepsisi içine başı daldırarak, dudaklarla ‘içindeki yüzüğü bulma yarışması yapalım’ diye takıldığını, birbirinin yüzünü görmeyen, yazılarla tanışanların bir araya gelmelerinin, Türkiye’deki hiçbir sitede vuku bulmadığını, bu güzellikleri yaratmada herkesin yarışır olduğunu,

& Havada, karada, denizde, denizaltında görev yaparak her yere yetişen bir mizahçı blogcu’muzun, MB’ da ve Ege internetinde ayağının basmadığı yer kalmadığını, Kıskançlık yapılmazsa kendisinin çoktan köşe yazarlığına kapması gerektiğini, ona teklif yapılmazsa, blogdaki geri kalanların hiç biriciğine, ‘Ömür boyu’ teklifin yapılmayacağının, artık, iyice anlaşılır olduğunu, medyamızda kendisi gibi kıymetlerin arandığını,

& Yorumlarda cevap kutusunun çok azizlikler yaptığını, bu kutunun kulağının bükülmesi gerektiğini, 1000 vuruşlu cevap hakkı için numaratörün dönmemesi yüzünden, ölçü aşılarak manasız ve acayip şekilde cümlelerin bölünerek komikliklerin oynandığını,

& Kimi yorumların ya geç, ya hiç yerine ulaşmadığını, ceryan kesilmesiyle yolda kalan mesaj ve yorumları, tellere takılan uçurtmaların arasında aramanızı salık verdiğimizi,

& Yorum kutusuna yazdığımız satırların, dolu dolu üç ölçeğinin, yayında kesintisiz, ‘Tam’ olarak yayına alınabildiğini, bunu da, denemeyle anladığımızı, fazlasının ise, dışarıda kaldığını bu icadın da zatımıza ait olduğunu, böylelikle keyiflendiğimiizi, zira anamızın elimize bir su bardağı tutuşturup ödünç şeker için komşuya yolladığı günleri hatırladığımızı, ‘Ölçü, siparişe göre tam mı? ‘ diye de dikkat kesildiğimiz günleri böylelikle andığımızı,

& MB’ dan ayrı yerlerde yazıp çizmek, eskiden bir sır gibi saklanırken, şimdilerde birbirlerini ikinci evlerine davet eder gibi, diğer bloglara da davet edenlerin bulunduğunu, eski urbacı gibi semt semt dolaşanların not edilip edilmediğinin ise, içlerde ukde olduğunu,

& Bloğun yarısına yakını güvenlikçi olup, gün geçtikçe sayılarının da arttığını, bunları teşhis etmenin çok kolay olduğunu, aynı sayfada birden fazla yazılarını peş peşe ve aynı saat dilimleriyle üç ve beşer dakika ara ile yayına verildiğini, herkesten 1-0 önde olduklarını,

& Her önüne gelenin ‘Çok okunma payı var’ dedikleri Blog kategorisini lüzumlu lüzumsuz dolduranların bulunduğunu, öbür tık meraklıların, Habur sınır kapısı gibi bereketli bu kapıda, tırlarının kilometrelerce uzadığını,

& İyi blog yazarı neresinden anlaşılır sualine en çarpıcı cevabın, İzmirli bir blogcunun dobra dobra cevap vererek kafalara dank dedirttiğini,

& Oh ne ala, ne ala dedirten İstanbul blog buluşmalarının havasının henüz sönmeyip alevlendiğini, resimlere bakıp bakıp ‘Ah o gemide ben de olsaydım’ dedirttiğini,

& Amma, velakin, bilakis, bilahare, keza, badema, bundan böyle , bloğumuzun en işgüzar, en iş yapan eğlence kraliçelerinin İstanbul grubu olduğunu, taa Uşak’lardan da katılımların bulunduğunu,

& Hiç üşenmeyip: ‘Büyük Ada’da pres simit nasıl tosta çevrilir?’ kursunu şipşak gören bu İstanbullu Bloggerin, kurulan kahvaltı sofrasında, misafirlerden övgü aldıklarını, bu simit tost tarifinin de blogda yakında yayına gireceğini, nihayet öğrenebildiğimizi,

& Kahvaltıda Fiesta’da buluşalım parolosu ile yola çıkan gurubun, önce bu simitlerin hatırına ön kahvaltı ile evlerinde şen şakrak bir parti verdiklerini, sergiledikleri resimlerle de buluştukları gazinoda kahvaltıyı şölene çevirerek çılgınları oynadıklarını, hızını alamayan aynı gurubun evlerde toplanarak sabaha karşı ancak durulduklarının anlaşıldığını,

& Kendilerine de ikinci baskı olarak şöyle seslenerek, kıskançlığımızı belli ettiğimizi: ‘Fiestalar, Dali’ler/ müzeler, gezmeler / Adalar, Modalar / Nedir attığınız bu havalar / Karaköy İskelesini batıran dalgalar / Gibi estiniz sabahlara kadar/ Yok bu BLOG gibi ve sizler gibisi / Hani bu şölenin hediyesi / Simit tost partisi / Müze gezisi / yesin onu ninesi / Salıncakta üç kişi / Hani bunun gerisi?/ Hepinizin nefesi / Sanki çılgınlar klubünün sesi / Oh oh, suyundan da koy / Bu ne güzelliktir / Bu ne zarafettir/ Resimlere bak resimlere/ O gemiyi kaçırdık desenize / Gün yetmemiş sizlere / Biraz da bu taraflara gelsenize / Simitler, tostlar, tabak tabak / Oh ne rahat, ne rahat / Bir elinde mayosu / Bir eksiktir deniz banyosu / Söyleye söyleye, dilime dikenler doldu / Simitleri ettiniz gelin / Şimdi de tarifleri edin/ Simit-tost gelir Ada'lardan / İkramları da blog'cudan / Çekilin geliyor tramvay, dan dan dan!/ Sofralara geliyor simit sultan / Yollarınızı gözlerim / Tariflerinizi beklerim/ Gözlerinizden öperim, ’ diyerek de lafı, burada kestiğimizi,

BİLİYOR MUYDUNUZ ?

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..