Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mayıs '11

 
Kategori
Blog
 

Blog otobüsü

Blog otobüsü
 

Fiziksel görünümü nedeniyle buralara pek benzemeyen bir adam, dudaklarına yayılan alaycı bir tebessümle, bir yandan otobüs camında yansıyan şoförün görüntüsüne bakarken, diğer yandan da: “Şuna bak şuna! Beyaz kısa kollu gömleğin üzerine bir de bu sıcakta kravat takmış; adamın her yeri ter içinde kalmış.Tabiî ki “gri renkli” ceketini de hemen başucuna asmış. 

Bir yerlerden hatırlıyorum bunu ama... Evet, şimdi, hatırladım, evet... Geçen gün bir restoranda rastlamıştım buna. 20-25 kişilik bir gruba saçma sapan bir konuşma yapmıştı. Konuşmasından milletvekili adayı filan sanmıştım. Demek şoförmüş. 

Dışarıdan bu otobüsün “temalığını” hiç tanımayan biri olsa, şoförün “bir devlet memuru” olduğunu hemen söyler. Ne kadar da kötü kokuyor öyle! İnsan hiç olmazsa ucuz yollu alınmış bir parfüm bari kullanır. Kötü şansıma bak ki, tam arkasındayım adamın. Neyse ki yolum fazla uzun değil.” diye düşünüyordu. 

O sırada, otobüs arka boşluk kısımda ayakta duran ve bir grup oldukları anlaşılan orta yaşı çoktan geçmiş şık giyimli hanımlardan biri, otoriter bir ses tonuyla otobüs şoförüne elini kaldırarak bağırdı: 

— Hadi kardeşim hareket edin artık. Bu saatte kimseler gelmez bu otobüse. Vaktin gelmedi mi daha? Ne diye bekliyorsun? 

— Siz öyle diyorsunuz bayan ama, daha geçen günlerde bir daha bu otobüse binmem diyen kaç kişi geldi ve geri bindi haberiniz var mı? Bekleyin göreceksiniz binenleri de, inenleri de… Hak vereceksiniz o zaman. Lütfen sesinizi de kısın biraz. Hangi cüretle bana böyle bağırıyorsunuz? 

O sırada otobüsün orta kısmında ve koridor tarafında oturan “entel görünümlü” orta yaşlı bir adam: 

— Size ne kardeşim! Sizi niye ilgilendiriyor? Bu otobüse isteyen biner, isteyen geri iner veya tekrar biner. Babanızın otobüsümü bu? Otobüs sahipleri umursamıyor, hatta işlerine öyle geliyorsa, size ne yahu! Diye, sert bir ses tonuyla bağırdı. 

Otobüs şoförü hızla ayağa kalkarak sesin geldiği yöne doğru döndü: 

— Bana bak “vakitsiz öten horozun başını keserler” ona göre. Seni ilgilendiren bir durumu var mı ki? Otur oturduğun yerde. 

Şoförün arkasında oturan adam: 

— Hadi arkadaşım çene yapacağına gazla artık. Millet otobüste iyice pişti. Yedi bin kişi… Pardon 70 kişilik otobüste kala kala 10-20 kişi kaldı senin yüzünden. O sıralardan arka kapıdan inmek için harekete geçen bir adam: 

— Ben de gidiyorum arkadaş. Zaten bu otobüsün suyu çıktı. Liboşlar idareyi ele aldı. Baksanıza “blog ailesi otobüsü” bile devamlı ring atıyor. Yapacak bir şey yok. Hadi kalın sağlıcakla. Arkada duran yaşlı grup hep bir ağızdan: 

— Durun lütfen! Birde siz gitmeyin! Otobüste “chat” yapacak hiç kimse kalmayacak bu gidişle. Hadi kaptan, sende gazla artık… 

— Ben anlamam arkadaş, saatim gelmeden de asla kalkmam. Ben “Baş şoförüm.” Yerimde gözü olan diğer memurlar beni “jurnallemek” için sırada bekliyorlar. Kimse için “makamımı” riske atmam. 

Otobüsün arkasında bulunan gruptan en önde duran "kırmızı rujlu bir hanım:" 

— Yahu şu hale bir bakın bakalım. Bence bu tür otobüslerin fiziki yapısında bir değişiklik yapmanın zamanı geldi. Gelenler artık gidenlerden daha da az. Yolcular her geçen gün iyice azalıyor. Mesela bu otobüsün rengi öyle "yeşil, meşil" olmamalı. Bence insanı çekecek ve hareketlilik kazandıracak renge boyanmalıdır. Otobüsün dış hatları bir başka özenle tasarlanmalı. Bu günkü yapısıyla biraz hantal gibi geliyor bana. Siz ne dersiniz arkadaşlar? 

Aynı grupta bulunan yaşlıca “monşer görünümlü” bir bey, titreyen elleriyle bastonuna iyice dayanarak ve yine titreyen bir ses tonuyla: 

— Bence bu tür otobüsler zamanını iyice doldurdu. Yavaş yavaş seferden kaldırılmalıdır. Yoksa iyiden iyiye benim gibi çürüyüp gidecek. 

— Bence Gri olsun. Yani otobüsün rengi demiştim. Hem kir götürür. Dedi, otobüs şoförü. 

Şoförün arkasında oturan ve ter kokusundan iyice bunalmış olduğunu her hareketinden belli eden adam, şoföre dikiz aynasından bakarak alaylı bir sesle: 

— Yahu ikide bir memur olduğunu yansıtmasan diyorum(!) Senin her tarafın gri zaten. Geçen günde bir toplantı yemeğinde günün anlam ve önemini belirten saçma sapan bir konuşma yapmıştın. Herkes hakkında dedikodu… Neyse uzatmayım... 

Orta sıralarda oturan “Entel görünümlü adam: 

— Seni bende tanıyorum. Hemen şimdi hareket etmezsen, akşama okey partisine de geç kalırsın(!) Bak şimdiden söylüyorum. Mesai saatlerinde sakın okey oynama! Devletin hem bilgisayarını kullanıyorsun, hem de “DNS leri” boşuna işgal ediyorsun. Ayıptır, yazıktır, günahtır. 

— Sana ne be adam! Sen kendi işine baksana. “Vakitsiz öten horozun başını keserler” biliyorsun. Yoksa “hiç mi fabl okumadın?” diye çıkıştı otobüs şoförü. 

— Okudum okumasına ama, yinede “her gün tavuk gibi …se, bir gün Horoz gibi kesilmeyi tercih ederim, ” dedi entel kılıklı adam. 

— Bana bak! sen ne demek istiyorsun? 

Şoförün arkasında oturan adam, koltuğundan kalkar gibi hareket eden şoförün omuzlarından sertçe bastırarak onu tekrar koltuğuna geri oturttu. 

— Memur bey, memur bey, memur bey! Sakin olun lütfen. Beyefendi bence doğru söylüyor. Düşünün bir… 

— Çek ellerini omzumdan... Sen şimdi bana karşımı geliyorsun! Ben devlet memuruyum. Devletin temsilcisiyim. Biz memurlar, devletiz. Lütfen sözlerini tart da öyle konuş birader. Kim oluyorsun sen? 

— Saçmalama memur bey! şey yani "baş şoför bey" demek istedim. Nasıl oluyor da siz devlet oluyorsunuz ki? 

— Senin ve senin gibi insanların bilmedikleri o kadar çok şey var ki... Mesela atalarımız nasıl kurdular bu Cumhuriyeti? Bak ben askerliğimi istihbarat çavuşu olarak yaptım. Daha sonra alnımın akıyla bu işe girdim. Bizler devletin temsilcileriyiz. "Devletiz yani." Benim bir düğmemin kopması bile senin başını ağrıtır. Başka Türkiye yok ki. Binmişsiniz devletin otobüsüne bir de devleti beğenmezsiniz. Sizin gibileri ben çok iyi tanırım. 

— Hoppala! Nereden, nereye. Yahu siz nasıl oluyor da ben devletim diyorsunuz beaaa! Bak ben şimdi, yani şu anda senin arkandayım. Sen devletsen şimdi ben senin arkanda nasıl oluyorum? Değimli, yani şey… Ayıp olmuyor mu birader şimdi, yani… 

Otobüste bulunanların gülüşmeleri dışarıdan bile duyuluyordu. 

Hemen ikinci sırada şoförün çaprazında ve pencere tarafında oturan koca kafalı, bıyıksız ve uzun saçlı bir adam tüm ciddiyetiyle şoförle münakaşa eden adama yönelerek: 

— Baylar! gerçekten ayıp ediyorsunuz. Hepimiz şunun şurasında bu otobüsteyiz. Gidenler oldu kalanlar oldu. Otobüs 70 kişilik görünüyor ama aslında burada 10-20 kişiyiz. Hepimiz bu otobüste “bir aileyiz yani. “ 

— Haydaaa! Ne ailesi arkadaş yahu, ne ailesi! Eğer bizler bir aileysek “babamız kim?” Babamız otobüs şoförüyse “anamız kim?” Bizler çocuk muyuz şimdi? Kafayı yemek işten bile değil. Birisi ben devletim diyor diğeri biz bir aileyiz diyor. Ben en çok “ana…” merak ettim. 

— Ayol, Doğru vallahi. Bu anlamda bu yakışıklı bey “ * Dr House” gibi çekinmeden doğruları söylüyor ve sözlerini esirgemiyor vallahi. Neden biz bir aile olalım ki? Değimli şekerim. Hem benim çocuklarım var. Bir ailem var, diyerek söze girdi orta yaşlı bir hanım. 

— Peki, o zaman biz bir aile değilsek, memurlar olarak da devlet değilsek, biz neyiz o zaman beaaa.! diye bağırdı otobüs şoförü... 

— Biz bugünkü Türkiye’nin sadece küçük bir yansımasıyız. Takım tutar gibi parti tuttuğumuz için her geçen gün kutuplaştırıldık. İleriye bakmayıp otobüsün hep gerisiyle ilgilendiğimiz için, daracık alanlarda sıkıştık kaldık. İniyorum deyip de neredeyse saatini bile doldurmadan geri binip, birbirimize ve kendimiz gibi düşünmeyenlere “Liboş” vb gibi “ en aşağılık yaftaları” yapıştırdık. Eleştirilerimizde ilkeyi, saygıyı bir yana bırakıp, birbirimize “nasıl olur da daha bir etkili çakarız” basitliğinde pohpohlandık. İmalı davranışlarda sataşmalarda bulunduk, sonra da ben öyle demek istememiştim diyerek lafı, sözü liboşlaştırdık… Nasılsa kocaman bir otobüste “kimsecikler birbirini tanımaz, bizi göremez” diyerek kendimizi olduğundan daha fazla biçimde yansıtma dayılanmasına kaptırdık… 

Sanırım sadece bir “küçük bir Türkiye yansıması olduk bu “otobüste.” 

Dedi; “ilköğretim ders kitaplarında” sıkça rastladığımız “Dede Korkut.” 

*House olarak da bilinen ve bugüne kadar 7 sezondur yayınlanmakta olan Amerikan televizyon dizisidir. Yazıda her zaman çekinmeden doğruları söyleyen ve hep haklı çıkan yönü kast edilmiştir. 

 
Toplam blog
: 144
: 899
Kayıt tarihi
: 06.02.07
 
 

Gazete ve kitaplara hep tersten göz atar, daha sonra okumaya başlarım. Bu özelliğim devrik cümlel..