Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '11

 
Kategori
Blog
 

Blog yazarları "yansıma" mı?

Öncelikle belirtmeliyim ki; bu yazıyı yazıp yazmama konusunda çok tereddüt ettim. 

Çünkü kendimi anlatacak ve kendimden örnekler verecektim... Tabii ki insanın kendinden bahsetmesine de pek sempatiyle bakılmadığı bilinen bir gerçekti. 

Ama genelde "Blog"un, özelde de MB'nin işlevinin, mahiyetinin, gücünün ve etkisinin ne olduğunun tartışıldığı bir ortamda, bazı somut gerçeklerin ortaya konmasının da yararlı olacağını düşündüm. Ayrıca "Yılların köşe yazarları" vurgusuyla onların öne çıkarılarak blog yazarlarının "hiç" sayılmasına ve yerlerde süründürülmesine de gönlüm razı olmadı. 

Aslında ben, daha önceki bir kaç yazımda içimizdeki bazı yazarların değme köşe yazarlarına taş çıkartacağını, onlara on çekeceğini söylemiş ve o arkadaşlardan bazılarının isimlerini sıralamıştım. O yazarlardan biri de, dünya görüşlerimizin hiç uyuşmadığı, yorumlarla hatta yazılarla karşılıklı olarak birbirimizi eleştirdiğimiz yazar arkadaşımız Gülgün Karaoğlu'ydu. Kendisine gönderdiğim bir yorumda, yazılarının içeriklerini beğenmesem de, anlatımını beğendiğimi ve çok başarılı bulduğumu ifade etmiştim. 

Benim bu övgülerimden çok kısa bir süre sonra da, bildiğiniz gibi, Gülgün Karaoğlu Milliyet İnternet yazarı oldu. 

Demem o ki; ben kendimden önce diğer arkadaşlarımı gündeme getirmiştim. Kaldı ki, başladığım ilk güne göre çok büyük bir gelişme göstermiş olmama rağmen, ben hala yazı tekniği olarak kendimi çok yetersiz buluyorum. Daha yemem gereken çok fırın ekmeği olduğunu görüyorum. Bu kapsamda kendimden yola çıkarak MB'nin çok başarılı bir okul olduğunu söylüyorum. Uygulamayla ilgili bazı yönlerini eleştirmiş olsam da, böyle güzel bir okulda benim daha çok kalem yalamam gerektiği gerçeğini sadece kendimle değil, sizlerle de paylaşıyorum. 

Ama yazının bir de içerik kısmı var. İçeriğin de en az şekil kadar, hatta şekilden çok daha fazla önemli olduğunu düşünüyorum. Yarın, sizin bugün yazdıklarınızı yalanlıyorsa, siz ne kadar yaldızlı harflerle yazarsanız yazın, bir kıymeti harbiyesi var mıdır? 

Hani, laf salatasından başka elinden bir şey gelmeyen siyasetçilerimize karşı lafla baş edemeyen sayıları pek fazla olmayan icraatçı siyasilerimiz çaresizlik içinde, "Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır" derler ya, onun gibi bizim de "yazdıklarımız yazacaklarımızın teminatı" olması gerekmiyor mu? 

4 yıla yaklaşan MB yazarlık deneyimimde, geleceğe dönük çok iddialı ve cesur öngörülerde bulundum. Üstelik bunu "yılların köşe yazarı" denilen köşe yazarlarına karşı yaptım; onlara itiraz ettim ve yanlış düşündüklerini yazdım. 

Gerçekte bunu yaparak büyük bir risk alıyordum. Çünkü yılların yazarları imkanlar ve istihbarat kaynakları bakımından daha güçlü konumdaydılar. Normalde onların haklı çıkmaları gerekirdi. Bunun muhasebesini kendi içimde yapıyordum ve kendi kendime, "Eğer ben yanılırsam artık bir daha yazmamam gerekir" diye düşünüyordum. Dürüstlük anlayışım bunu gerektiriyordu. Demek ki ben geleceği göremiyormuşum, benim geçmiş birikimim bu konuda yetersiz kalıyormuş; o zaman insanlara yanlış bilgiler vermede ısrar etmenin de bir anlamı yoktu. 

Zaman hep beni haklı çıkardı. Onun için gönül rahatlığıyla yazmaya devam ediyorum. Ama zamanın yalanladığı o "yılların yazarları" da, hiç bir şey olmamış gibi, büyük bir iştahla yazmaya ve geleceğe dönük daha da uçuk "atmaya" devam ediyorlar! 

Örnekler çok... Sadece üç örnek vermekle yetineceğim. 

İlk örnek: 

2009'un Ekim, Kasım aylarıydı... O zamanlar Vatan yazarı olan Mehmet Tezkan başta olmak üzere bazı yazarlar erken seçim yapılacağını, bu kapsamda 2010 yılının seçim yılı olacağını iddia ediyorlardı. Hatta Mehmet Tezkan, sanki iş kesinleşmiş gibi, kendinden emin bir şekilde yazılarında "2010 seçimleri" demeye başlamıştı bile. 

Buna karşılık ben de, 03.11.2009 tarihli "Çok merak edenlere tarihi örnekler ışığında erken seçim tarihini açıklıyorum" başlıklı bir yazı yazdım. Bu yazımda, iddia edildiği gibi 2010'da erken seçim yapılmayacağını, normal seçim tarihinin Temmuz ayı olması, yaz tatili ve sıcaklar gibi zorunlu nedenlerle seçimlerin bir kaç ay önceye alınacağını kesin bir ifadeyle açıklamıştım. 

Daha sonra 09.11.2009 tarihli "On maddede Mehmet Tezkan'a reddiye" başlıklı yazımda da Mehmet Tezkan'ın öngörülerinin yanlış olduğunu ifade etmiştim. 

İkinci örnek (Bunu daha önce başka bir vesileyle paylaşmıştım. Çarpıcı olduğu için tekrar veriyorum): 

Mayıs 2010'da bir kaset skandalı sonucu Baykal CHP Genel Başkanlığından istifa etmiştir. CHP MYK'sı derhal toplanarak, 22 Mayıs 2010 olağan CHP kurultayında genel başkanlığa aday olacakları peşinen hain ilan etmiştir. Baykal'ın dönmesini istemeyen CHP sempatizanı köşe yazarları da dahil olmak üzere, neredeyse bütün köşe yazarları Baykal'ın kesin geri döneceğini iddia etmektedirler. Genel başkanlık için adı öne çıkarılan Kılıçdaroğlu da iki de bir mikrofonların karşısına geçiyor ve "Bu kurultayda kesinlikle aday olmayacağım" açıklamasını yapıyordu. 

Peki bu süreçte ben neler yazmışım? Kronolojik olarak arzediyorum. 

Baykal, kaset olayından sonraki 10 Mayıs 2010 tarihli grup toplantısında istifasını açıkladı. 

12.05.2010'da "Baykal artık siyasi mevtadır" başlıklı yazımı yazdım. Baykal'sız bir CHP'nin düşünülemediği, zihinlerin henüz buna hazır olmadığı bir tarihtir bu. Ayrıca MB'nin kıdemli, ancak güvenilmez bir yazarı olduğumdan, yazımın bir gün sonra yayına girdiğini düşünecek olursak, Baykal'ın istifasından hemen sonra bu yazıyı yazdığım görülecektir. 

Sonra 14.05.2010'da "CHP'de operasyon devam ediyor: Baykal kendi elleriyle Kılıçdaroğlu'nu koltuğuna oturtacaktır" başlıklı yazımı yazdım. Kılıçdaroğlu'nun bu kurultayda aday olmayacağını açıklamış olmasına rağmen bu başlığı kullandım. "Operasyon" sözcüğünü kullanarak bu yöndeki iddiamda da ne kadar haklı olduğum, Oda TV baskınından sonra ortaya çıkan olaylardan açıkça anlaşılmaktadır. 

16.05.2010 günü de "Benim bildiğim Baykal dönmez, dönemez, dönmemelidir" başlıklı yazımı yazdım. Bu tarih, başta Fatih Çekirge ve Onur Kumbaracıbaşı olmak üzere bütün yazarların "Baykal kesin dönüyor" dedikleri tarihtir. 

17.05.2010'da da Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanlığına aday olduğunu açıkladı ve Baykal perdesi bir anda kapandı. 

Son örnek: 

Ocak 2011'in son günleriydi. NTV'de haberleri izlerken, CHP'den uzaklaştırılan ünlü siyasilerin tekrar CHP'ye kabul edilecekleriyle ilgili bir haber dikkatimi çekti. "Eve dönüş"ten bahsediyordu. Çok şaşırdım. Merak ettim ve google arama motoruna "CHP'de eve dönüş" yazdım. Aaa ne göreyim. Sayfalarca "CHP'de eve dönüş" haberleri ve ilgili köşe yazıları. Siyaset yazan biri olarak ben nasıl böyle bir şeyi kaçırmıştım? Sayfalar bir şölen havasındaydı. Kimisi "eve dönüş rüzgarları", kimisi de "eve dönüş heyecanı" başlıklarını atmıştı. Meğer Ekim 2010'dan itibaren bu yazılar devam ediyormuş. 

Tabii ki "eve dönüş"den kastedilen, merakla beklenilen, bu denli heyecan uyandıran kişiler de başta Mustafa Sarıgül olmak üzere Fikri Sağlar ve Gürbüz Çapan gibi siyasette öne çıkmış kişilerdi. Zaten yazılarda da bu kişilere vurgu yapılıyordu. 

03.02.2011'de "CHP'de 'eve dönüş' olmaz" başlıklı bir yazı yazdım. 

Çok iddialı ve riskli bir öngörüydü. İnternete bile yansımış bu denli büyük bir kamuoyu baskısı varken, CHP yönetimi gönülsüz de olsa boyun eğip, eve dönüşleri kabul edebilirdi. Aslında ben, Mustafa Sarıgül konusunda iddialıydım. Açıkçası Fikri Sağlar ve diğerleri konusunda o kadar kendimden emin değildim. Ama mantık aynı mantıktı. 

Dün yapılan CHP Parti Meclisi toplantısında, eve dönüş için dilekçe vermiş olan Fikri Sağlar ve Gürbüz Çapan için "hayır" cevabı verildi. 

Lütfen sizler de google'a "CHP'de eve dönüş" yazın ve butona basın. Sayfada "eve dönüş rüzgarları" içerisinde ikinci sırada aykırı bir ses olarak, "CHP'de 'eve dönüş' olmaz" yazısının ne kadar yalnız ve ne kadar garip kaldığını göreceksiniz! 

Yılların köşe yazarlarına karşı bir garip blog yazarı! 

Bizler yazılarımızı MB için yazıyoruz. Yayına verdkten sonra yazılar bizim olduğu kadar MB'nin de yazıları oluyor. Neticede google'da ve diğer yayınlanan sitelerde MB adıyla yayınlanıyorlar. 

Bunca yoğunlukları arasında MB yönetimi farkındalık gösterip, Sevgili Blog Yazarı arkadaşımız Murat Hacıoğlu'nun dediği gibi, "herkes ters köşeye yatarken bizim blogcumuz gerçekleri öngördü" deyip süsleyip satabilirler miydi, bilemiyorum. Takdir tabii ki onlara aittir. 

Bu yazı aynı zamanda, yazılarında, "blog yazarları yansımadır" diyerek toptancılık yapıp bütün blog yazarlarının sağdan veya soldan köşe yazarlarının etkisi altında kaldıkları, onlardan okuduklarını bloga taşıdıkları iddiasının da ne kadar asılsız ve gerçeklerden uzak olduğunun somut bir göstergesidir. 

Tam aksine, hızlı bir değişim sürecine giren Türkiye'de, "yılların köşe yazarı" sıfatlı bazı yazarların bu değişimi görmedikleri, görmedikleri için de ayak uyduramadıkları, çağı ıskaladıkları, alıştıkları ve sürmesini istedikleri eski kokuşmuş siyasetin hala devam ettiğini sandıkları ve bunun için de durmadan yanıldıkları ve saçmaladıkları görülmektedir. 

Türkiye'deki değişimin acil olarak köşelere de yansıması sağlanmalıdır. 

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..